Koşulsuz itaat şirktir. Şirk insanları yüceltmekle başlar. Kişi; yücelttiği kişiyi hatasız kabul eder, hatalarını, kötülüklerini, yanlışlarını görmediği gibi savunur. Onu sorgulayamaz, eleştiremez, eleştirilmesine müsaade etmez.
Kişi; her söylediğini ve her yaptığını koşulsuz doğru kabul ederek biat ettiği kişiye hizmet ettiğini düşünürken onunla birlikte kendisini de ahiret hayatında acı ve kötü bir sona hazırlıyor olduğunun farkına varamaz.
Bu kişiler dokunulmaz kıldıkları, haşa hatadan, yanlıştan münezzeh olduğunu savundukları, masum ilan ettikleri kişileri kutsallaştırıp, ilahlaştırmaktadırlar ki bu da koşulsuz itaat demektir.
Koşulsuz itaatin dindeki yeri kulluktur ve Müslüman için koşulsuz itaat sadece Allah’adır. Demek ki kişi her kime koşulsuz itaat ediyorsa onun kuludur ve asla unutulmasın ki; Allah asla ve asla şerik kabul etmez.
Bakınız Yüce Allah Ahzap suresi 67 ve 68. Ayetlerinde kişileri yücelterek onlara koşulsuz itaat edenleri nasıl anlatıyor;
“Ey Rabbimiz! Gerçekten bizler liderlerimize, önderlerimize, âlimlerimize, büyüklerimize, güç sahiplerine aldanıp, boyun eğip, onların söylediklerine, vaazlarına, vaatlerine inanıp peşlerinden gittik. Onlara aldanarak adaletsiz ve haksız işlerinde onlara itaat ettik.
Onlar bizi hak yoldan, İslâm’dan uzaklaştırıp, dalâlete düşürdüler, bizim iyi niyetimizi ve teslimiyetimizi istismar edip, bizleri kendi çıkarları, kendi dünyalıkları için kullandılar. Böylece onlar bizi Hâk yoldan saptırdılar.
Ey Rabbimiz! Şimdi bizleri doğru yoldan, senin yolundan saptıran, bizleri aldatan, dünyası için bizleri kullanan, dünyamızı ve ahiretimizi mahvedenlere bize vereceğin azabın iki katını ver ve onları büyük bir lanete uğrat, onları kahret, rahmetinden mahrum eyle. Diyerek kendilerini kurtarmaya çalışacaklardır.”
Saffat Suresi 27 – 32. Ayetlerinde de şirk koşanlar ve kendileri yüzünden Allah’a şirk koşulanların birbirlerine düşerek ne diyecekleri anlatılmış;
“Biri diğerine yönelir, karşılıklı birbirlerini sorumlu tutup suçlarlar ve uyanlar, uyduklarına yani liderlerine, önderlerine sizler sureti haktan görünerek etkili usullerle bize yaklaşıp, batılı hak göstererek bizleri aldattınız ve bizleri hak yoldan uzaklaştırırdınız. Derler.
Liderleri, önderleri, âlimleri, büyükleri ise hayır derler. Sizler zaten gerçekten ve samimiyetle iman etmemiştiniz ve zaten mümin kimseler değildiniz.
Bizim sizin üzerinizde zorlayıcı hiçbir gücümüz yoktu, Siz, zaten azgınlığı, haksızlığı, adaletsizliği alışkanlık haline getirmiş bir toplumdunuz ve sizler bilerek, isteyerek, Hak’tan ayrıldığımızı göre göre bizim peşimize düşen azgın bir topluluktunuz.
Bizler de, sizler de hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, aklımızı kullanmadığımız, Peygamberi dinlemeyip, Kur’an’a itibar etmediğimiz için Rabbimizin, aleyhimizdeki ceza ile ilgili gerekçeli kararını hak ettik ve bu azabı tadacağız.
Doğru olan şu, biz sizin hak yoldan uzaklaşmanıza, dalâleti, hıyaneti tercihinize imkân sağladık. Sizler ve bizler hep birlikte azdık, hain düşünceler içine daldık, helâke maruz kaldık.”
Peygamber Efendimiz de insanların yücelttiği insanlar için buyuruyor ki;
“Sizin içinizde öyle zümreler türeyecektir ki, Siz; Onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, Onların oruçları yanında kendi oruçlarınızı, Onların amelleri yanında kendi amellerinizi küçük göreceksiniz. Onlar Kur’an da okuyacaklar, fakat okudukları Kur’an onların boğazlarından öteye geçmeyecek ve Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar.”
“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.”
“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, menfaat anında takvayı elden bırakıp bırakmadığına bakıp öyle değerlendirin.”