İstanbul Erzurum Dernekleri Federasyonu Başkanı Suat Kaya ile yaşam öyküsünü ve federasyonu konuştuk. Kaya, ”Federayon bizim lokomotifimiz” dedi
İstanbul Erzurumlular Derneği Başkanı olarak tanıdık onu. Tanıdıkça da sevdik. İnsanına bağlı, onu eğitmekten ve geliştirmekten keyif alan, ciddi ve bir o kadar da neşeli, otoriter ama şefkatli, başarılı olduğu kadar da mütevazı bir kişilik olarak gözümüze çarptı. Yılların dernek başkanı, yapılamaz denilen, olmaz denilen bir işe soyundu.
İstanbul’da Erzurum Dernekler Federasyonu’nun kurulmasında etkin rol aldı. Yaklaşık 3 yıldan bu yana gösterdiği yoğun çaba meyvesini geçtiğimiz günlerde verdi.
Peki kimdir Suat Kaya?
İşte kelimelere sığdığınca kısaca İstanbul Erzurum Dernekleri Federasyonu Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Suat Kaya’nın yaşam öyküsü…
Suat Kaya yaşam öyküsünün yanı sıra Sivil Toplum deneyimlerini de anlattı. Dernekçilik ve federasyon hakkındaki anı ve düşüncelerini de aktardı.
İstanbul Erzurumlular Derneği
2004 yılında Bayrampaşa’da İstanbul Erzurumlular Derneği’ni kurduk. Ben başlangıçta iş yoğunluğum sebebi ile bu işe girişen arkadaşlarımıza destek verdim. O yıl 100 milyar bütçeli, İbrahim Erkal’ın da solist olarak sahne aldığı bir gece yaptık. Bu derneği biraz sarstı. Bir yıl sonrasında da ciddi bir gece daha yapıldı. Bununla sarsıntı arttı. Dernek ayakta kalmalı diye düşünen arkadaşlarımız bana geldiler ve derneği ele almamı istediler. O günden bu yana da başkanlığını yürütmekteyim.
“Federasyonun temelleri 3 yıl önce atıldı”
Çok faal bir yapı oluşturduk. Folklor okulumuzla miniklerimize özel bar ekibi kurduk. Kahvaltılar, piknikler ve toplantılarla bunca yılı tamamladık. Bugün içinde konferans salonu da olan, çoğu derneğimizden büyük bir alanda faaliyet gösteriyoruz. Bu faaliyetlerle bir arada olmayı öğrendik. Birçok 12 Mart etkinliğini diğer derneklerle beraber yapmaya çalıştık. Federasyona giden süreci aslında o etkinliklerle başlattık.
2007 yılında Vakıf ve dernekler bir araya gelerek bir gece yaptık. O zamanki vakıf başkanımız Sayın Gani Hamutçu’nun önderliğinde çok da başarılı bir sınav verdik. Fikir de o zaman çıkmıştı. Daha sonra bu konuda birçok toplantı yaptık. Bu işte öncülük yaptım. 10 civarında toplantı tertip ettim. Gani Bey’in ardından biz de yine Mydonose Showland’de 1 gece yaptık. Sağlık Bakanımız başta birçok büyüğümüz katıldı gecemize.
Geçtiğimiz yıl içinde fikirler olgunlaştı. Bu yılın Ocak ayı içerisinde 23 dernekle bir araya gelerek İstanbul Erzurum Dernekler Federasyonu’nu kurduk. Arkadaşlarımızın beni kurucu başkan olarak seçmelerinde tabii birçok etken olabilir ama sanırım denge unsuru olmam tercih edilmemi sağlamıştır. Yoksa benden çok dahi iyi bu işi başaracak, çok daha akıllı insanlar var. Erzurum içinde birçok rengi barındırır. Hem köken hem mezhep açısından çok renkli bir toplumdur. Bir mozaiktir. Bu federasyon özellikle herkese hitap eder hale geldi. Bunu daha kuruluşta başarmış olmaktan da mutluyuz.
“Hiç bir şaibeye mahal vermedik”
Federasyonun kuruluşunu hiçbir şaibeye imkan vermeyecek şekilde oluşturduk. Derneklerimizi güçlendirmek birinci hedefimizdir. Onların güçlü ve etkin olması bu yapıyı güçlü kılacaktır. Önceliklerimiz ne dersek, Erzurum toplumunu birbirinden haberdar etmek, bu büyük şehirde kendimize ait öz kültürümüzü yaşatmak için etkinlikler yapmak, talebenin koluna girmek, onun eğitimine katkılar sağlamak, yaşadığımız yere katkı sağlamak, insan kaynaklarımıza hakim olup onların yolunu açmak olarak sıralanabilir.
Yanı sıra Erzurumlu bürokraside de çok iyi gidiyor. Hiçbir dedikoduya, pisliğe bulaşmadan yürüyorlar. Bu da bize büyük kredi sağlıyor. Biz de bu krediyi yıpratmadan, hak ederek yükselmesi gereken insanlarımızın, hemşerilerimizin arkasında duracağız. Federasyonumuz olgunlaştıktan sonra yumruğumuzu da gerektiğinde masaya vuracağız. Biz İstanbul’da 1 milyon Erzurumluyuz. Bunun karşılığını da vereceğiz. Tabii olarak karşılığını da insanımıza katkı olarak alacağız.
“Doyduğumuz yere de borcumuz var”
Tabii doğduğumuz yer Erzurum ama doyduğumuz yere de katkılar sağlamalıyız. Bu sebeple yapacağımız yardımları da insan ayırmadan yapmak çabasında olacağız. Biz Erzurumluyu sadece birbirimize değil, İstanbul’da yaşayan diğer insanlara da anlatacağız.
İnsan hepimizin insanı. Biz Erzurumlu, Rizeli, Adanalı, Bursalı ayırmayacağız. Onları da tanıyalım ama onlara da bizim kültürümüzü tanıtacağız. İnsan kalitemizi, temiz kalbimizi, sevgimizi, kardeşliğimizi doğru anlatacağız.
“12 Mart ticaretini bitireceğiz”
Geçmişte bizlerinde düştüğü bu hatadan bu yıl döneceğiz. Erzurum’un kurtuluşunu önemsiyoruz. Kendi kendimizi kurtardık diye haykırıyoruz. Ama 12 Mart’ı sadece yemek yiyip türkülerle eğlenip kutluyoruz. Bu bir hatadır. Bu olanı doğru aktarmamaktır. 23 Temmuz’da Erzurum Kongresi ile başlayan milli mücadeleyi yansıtamamaktır.
Bu sebeple, bundan böyle 12 Mart’ı sadece bir gecelik eğlence ticareti olmaktan çıkarıp, Kurtuluş Haftası Etkinlikleri’ne çevirmek istiyoruz. Şimdi adını vermeyelim ama büyük bir mekanda, gündüzleri seminer ve panellerle Kurtuluş anlatılmalı. Bilim adamları, tarihçiler halka bu bilgiyi aktarmalı. Derneklerimiz standlarla ilçelerini tanıtmalı. Akşamları da yöresel sanatçılarımız, aşıklarımız sahne almalı.
Ben ve arkadaşlarım bu etkinliklere eşini, dostunu, komşusunu, arkadaşını davet etmeli. Çok daha fazla insan Erzurumluyu tanımalı. Bunu inşallah önümüzdeki yıl başaracağız. 2011 yılı olimpiyatlarla Erzurum’un konuşulduğu, etkinliklerle de Erzurumlunun konuşulduğu bir yıl olsun çabasında olacağız.
12 Mart Gecesi yapan arkadaşlarımızı da telkin edeceğiz. Arkadaşlar Kurtuluş etkinliğiniz varsa gelin bu çerçevede yapalım ama bunu bir geceye sıkıştırmayın. Dayanışma yemeği ise bunu da Mart’ta değil de Mayıs ayında yapın diyeceğiz.
“Herkes heyecanlı ve istekli”
Toplum büyüklerimiz, belediye başkanlarımız ve işadamlarımız heyecanlanıyorlar. Bu işin başarıya ulaşmasını istiyorlar. Heyecanları şundan. Çünkü bu işlerde birliği sağlamak çok zordur. Ama iyi gidiyoruz. Herkesi heyecanlı ve istekli görüyorum.
Tüm insanlarımıza esenlikler diliyorum. Bu oluşuma katkı sunan tüm dernek başkanı arkadaşlarıma da teşekkürler ediyorum. Hepsi fedakârlık yaptılar. Ayrı ayrı hepsinin eseri olan bu Federasyonlaşmayı birlikte başardık.
Suat Kaya 1960 yılında Erzurum Tortum İlçesi, Yağcılar Köyü’nde çiftçilik yapan Nuri Kaya’nın 6 evladının büyük erkek çocuğu olarak dünyaya geldi.
3 derenin birleştiği bir vadide yer alan, etrafı dağlarla çevrili bir köydür Yağcılar. Yukarıdan bakıldığında otların yüksekliği sebebi ile adeta bir denizi andıran köyde, yaylalara çıkan zayıf hayvanlar bile sadece 1 haftada besili, semirmiş hale gelmektedir.
400 yılı aşkı süredir Yağcılar köyünde yaşayan ve çiftçilik yapan Kaya ailesinin o zaman tek erkek evladı olan Suat Kaya, krater gölleri, yeşilin her tonu ve çiçeğin her türü ile bezeli doğası, sık ormanları ve bölgede çok meşhur balı ile ünlü köyde oldukça rahat bir çocukluk geçirir. Bal deyip geçmeyelim. Bugünün meşhur Anzer Balı’na rakip olacak kadar bilinen balı, o dönemde sırf bu sebeple köye misafir çekmektedir.
Ağaç sayısının fazlalılığını tasvir etmek için şunu belirtelim. Yaz mevsiminde köye gittiğinizde ne dereyi ne de toprağı görmek mümkün. Köyün merkezi ise dev bir koruluğa dönüşmüş durumda.
9 yaşına kadar kaldığı Yağcılar Köyü’nde İlkokulu 4. sınıfa kadar okuyan Kaya, daha sonra amcasının İstanbul’da çalışıyor olması sebebi ile bu şehre adım atar.
İstanbul… Kaderinin şehri
İlk yerleştiği yer olan Aksaray’da İstanbul yaşantısına hemen adapte olan Suat Kaya, kısa zamanda şehir hayatının gereklerini kavrar ve kendini ona göre şekillendirir. İlk günlerin şaşkınlığını kısa sürede atan Kaya, daha ikinci gün yüzmeye Florya Plajı’na gider. O dönemin ünlülerinin uğrak yeri olan plajda kendini hiç tereddüt etmeden denize bırakır. Erzurum’dan İstanbul’a gelen birinin daha ilk haftada suya girip yüzmesi garip karşılanabilir ama krater göllerinde yüzmeyi öğrenen Suat Kaya için denizde yüzmek çok kolaydır.
İlk haftadan başlayarak İstanbul’u anlamaya çalışan Kaya, daha o yaşta birkaç kez de meşhur Çakıl Gazinosu’nda dönemin ünlü seslerini dinler. İstanbul yaşantısının keyfini de çıkarır.
“Arda bizim öğrencimizdi”
O dönemde tek tutkusu vardır. Futbol… Öyle ki amatör kulüplerde başladığı meşin yuvarlak arkasında geçirdiği dönemi şimdi bile keyifle yad eder. Bir sakatlıkla veda ettiği futbolu, daha sonra Atışalanı Spor Kulübü’nde Genel Kaptan olarak görev yaparken de dolu dolu yaşayacaktır.
O dönemde Galatasaray seçmeleri için yüreklendirdiği oyunculardan birinin bugün Türk Futbolunun yıldızlarından biri olacağını ise bilmemektedir.
Arda Turan… Atışalanı Spor Kulübü bünyesinde o dönemde pek çok yetenekli oyuncu bulunmakta. Genel Kaptan Suat Kaya da kendisinin sakatlık sebebi ile yürüyemediği yolda bu gençler yürüsün diye destek veren yöneticilerden biri. Galatasaray seçmelerine gitmesi için hocalarına telkin verdiği Arda Turan, Sarı-Kırmızılı camianın beğenisini kazanır ve ertesi yıl orada idmanlara başlar. O günün minik Arda’sı, bugün Galatasaray ve Türk Futbol dünyasının en önemli yıldızı durumunda.
Bunun yanında sıkı bir Fenerbahçe taraftarı Suat Kaya. Fenerbahçe’nin yanında Erzurumspor’a da ayrı bir sevgi ve ilgisi olan Kaya, mavi-beyazlıların 1. ligde oynadığı dönemde, arkadaşları ile birlikte nerede ise tüm deplâsmanlara gitmiştir.
Sanat okulu hayatını belirledi
İstanbul’daki ilk yaz mevsiminde hayatı anlamaya başlayan Suat Kaya, tekrar okula yazılır ve Liseye kadar soluksuz okur. Lisede tercihini Sultanahmet Sanat Okulu’na kullanır. Bitirdiği okul, onun yaşamının da belirleyicisi olacaktır. O dönemin siyasi gerginlikleri sebebi ile üniversiteyi okumadığı için hafif burukluk yaşasa da “buna da alıştım” demekte.
Okul sırasında bir tanıdıklarının atölyesinde çalışmaya başlayan Suat Kaya, okul bitene kadar her gün saat 16-20 arası iş hayatına devam eder. Okul sonrasında başka bir kuruluşta çalışmaya başlar. İyi bir kalıpçı ustası olur.
“Erzurumlu’dan asker olur”
Daha sonra askere giden Kaya, 12 Eylül ihtilalinde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nda vatani görevini yapmaktadır. Alay hem Cumhurbaşkanını korumakla, hem de merasimlerde yürüyüş ve geçit yapmakla görevli olan askerlerin olduğu, bu özel göreve 1.90 boyundaki adamların arasına Erzurumluları çok seven Yüzbaşısının seçmesi ile girmiştir. Suat Kaya Yüzbaşısını anarken şöyle diyor: “Sordu bir gün dedi ki ‘Oğlum, Erzurum’dan ne çıkar.’ Ben de bildiğim meslekleri saydım. Araya yiğit, dadaş mert kelimelerini de ekledim. Güldü. ‘Bilemedin oğlum. Erzurum’dan asker çıkar asker’ dedi. Hemşehrilerimize çok sevgi duyan Balıkesirli bir komutandı.”
Askerliğini hiç izin kullanmadan tamamlayan Kaya, İstanbul’a döner. Eski çalıştığı yerde iş yaşamına devam ederken, o firmanın müşterilerinin kendisine yaptığı teklifle yükselişe geçer.
Yeni iş yerinde artık Kalıphane şefidir. Burada da çalışkanlığı ve iş bilgisi ile hızla yükselir. 7 senenin sonunda artık fabrikanın müdürü olmuştur.
Zor karar… Patronluğa ilk adım
İmkânları çok iyi bir işi olan Suat Kaya, evi, arabası, sosyal çevresi ile çok rahat bir hayat sürmesine rağmen hala yerinden memnun değildir. Kendi işini yapmak arzusu onu sürekli çekiyordu. Başka yerde çalışmak onu tatmin etmiyordu. Şirketin bir yönetim kurulu toplantısında ayrılma istediğini söyleyince hissedarlık teklif etmelerine rağmen kararını uygular. Çok sevdiği işinden helalleşerek ayrılır ama kendisine hep vefa duyduğu patronu ile ölümüne kadar da her hafta görüşmeye devam eder.
Suat Kaya, ailesine ait bir dükkanda bir plastik enjeksiyon makinesi ile yola koyulur.
“Önce devlet, sonra işçi”
Rahmetli amcası karşısına alır ve şunları hatırlatır.
“Evladım. Patronluk her şeye sahiplik değildir. Önceliklerini iyi belirle. Devlete karşı görevlerin var. Daha da önemlisi işçilerinin hakları var. Bu ikisini dengede tutar ve aksatmazsan başarı gelir. İhmal edersen batarsın”
Bu nasihatı kulağına küpe eden Kaya, işe başlar. O zaman 2 kişi ile başladığı işini, bugün elektronik ve elektrik sanayine yan sanayi olarak plastik parça üreten bir tesis haline getirir. Yaklaşık 40 kişinin çalıştığı firmada, en kısa süreli çalışanının 10 yılı doldurmuş olduğunu da belirtmek isteriz.
Vergi ödemede 88. firma oldu
Kendi deyişiyle statik kalan, homojen olamayan Suat Kaya, işinde çok daha büyüyebilecek olmasına rağmen fazla açılmadıklarını, krizlerden mağdur olmadan, işçilerini de mağdur etmeden çıkmayı başardıklarını belirtiyor ve ekliyor: “Belki çok büyük sermayemiz yok ama çok büyük kredimiz var. Piyasanın büyük tedarikçileri bizi tanır. Kayıtsız şartsız bizi müşteri edebilmek, mal satmak için de çırpınırlar. Firmamız ödeyerek mutlu olan bir firma. Bunun içindir ki krize rağmen Bayrampaşa’da vergi ödemede 88. sırada yer aldık. Yoksa 800. de olabilirdik. Ama devlete karşı görevlerimizi hep tam yapmaya gayret ediyoruz. Bunun maddi değeri yok ama manevi değeri anlatılmaz. Krizi atlatırsak eski vergi ödeme performansımıza da geri döneceğiz. Hedefimiz daha üst sıralarda yer alabilmek” dedi.
Kaynak: Haberzurum