- Erzurum Haber Gazetesi - https://erzurumhabergazetesi.com -

Bugün, kavga edecek gün değil..

Terör örgütlerinin birden çok amaç ve hedefleri vardır. Misal; sahip olduğu gücü abartılı göstermek, her terör örgütünün olmazsa olmazıdır. Bir de, yaptıkları eylemin toplum psikolojisi üzerinde olumsuz yönde büyük tesir uyandırmasını hedeflerler…
Tıpkı bölücü PKK’nın son bir hafta on günden beri Türkiye’de yaptığı gibi…önce İskenderun’da nöbet değişimi yapan ve öyle bir saldırıyı beklemeyen askerlerimizi havan silahlarıyla vurdular, sonra diğerleri izledi… Osmaniye, Elazığ, Hakkari, Diyarbakır ve dün de İstanbul ve Gümüşhane……
Kanlı örgütün bu saldırıları karşısında elbette ne devletin temelleri sarsılmakta, ne de asker-polis sinip korkmakta… Fakat bu eylemler değişik yörelerde peş peşe gerçekleşince ve de her defasında birden çok şehit verilince, toplum ister istemez panikliyor.
Yani tam da kanlı örgütün gelinmesini istediği nihai nokta…
Halk korksun, sinsin ve terör örgütünün ne denli güçlü ve aktif olduğunu görsün…
Son bir iki günden bu yana, “Türkiye nereye gidiyor, yarın neresi bombalanacak, artık hiç birimiz emniyette değiliz” türünden endişe yüklü sorular da bu acı gerçeği göstermektedir.
Oysa tam da bugünlerde, yani şu puslu havada, olmadığı kadar cesur, kararlı ve bilinçli olmalıyız. Dost düşman herkes görmeli ki, Türkiye’de iktidar-muhalefet, sağcı-solcu, dindar-Kemalist, Türk-Kürt herkes birlik ve beraberlik içinde…
Evet kabul ediyoruz; canımız fena halde yanmakta. Tarifsiz acılar ve üzüntüler içindeyiz, öfkemiz de dağlar kadar…
Ama korkmuyoruz, sinmiyoruz, sütre arkasına saklanmıyoruz.
Bakmayın siz birilerinin kendi vatanlarında, kendi topraklarında, hatta kendi karakollarında yani Mehmetçik’in 24 saat fasılasız nöbet tuttuğu o hutut hattında, on dakika kalmalarına rağmen, sipere yatıp, çömelmelerine…
Millet olarak hepimiz dimdik ayaktayız ve Allah’ın izniyle de dize düşmeyeceğiz.
Dün ve önceki günkü yazılarımızda, devletin cevap vermesi gereken bazı soruları biz de sormuş, özellikle askeri açıdan bir ihmal olup olmadığını sorgulamıştık.
Tabii ki bunu yapmak bir görev ve daha da ötesi vicdanı bir mecburiyetimizdir. Ancak dün önce Silvan, ardından İstanbul sonra da Kelkit’te yapılan saldırıları görünce, kendi kendimize “Şimdi iç hesaplaşma zamanı değil; bu alçakları sevindirecek şekilde hareket etmek bize bir yarar sağlamayacak” dedik.

Doğru yaklaşım da budur…
Yüreğimiz yanıyor; dolayısıyla duygusal olmamız kadar insani bir refleks olamaz…
Lakin bu duygusallığımız, birbirimizin kafasını yaracak boyuta ulaşıyorsa, bundan derhal vazgeçmeliyiz.
Çünkü kanlı PKK istiyor ki, hem halk paniğe kapılıp sokağa çıkamaz duruma gelsin, hem devletin güvenlik kurumları büyük bir zaaf içindeymiş gibi görülsün, hem de iktidar-muhalefet birbirine girip, devletin zirvesinde kaos oluşsun…
Biliyoruz; yanlışları da, ihmalleri de…
Bu yüzden şu günlerde hepimize bir görev düşüyor:
Sorularımızı, önerilerimizi, kendimizce bulunmaz Bursa kumaşı olan derin stratejilerimizi, eleştirilerimizi ve hesap sormamızı bir süreliğine erteleyip, devletin milletin yanında saf tutmalıyız.
Hamasete ve ayağı yere basmayan uçuk nutuklara da lüzum yok fakat halkın maneviyatını zedeleyecek, kitleleri korku tüneline sokacak tutum ve davranışlardan da sakınmalıyız.
Terör örgütüyle mücadelede, güvenlik güçlerimizin etkin ve becerikli olması ne denli önemliyse; aynı şekilde halkın birlik-beraberlik içinde durması ve estirilmek istenen korku tuzaklarına düşmemek de o nispette elzemdir.
Ankara akıl tutulmasına yakalandı diye, bütün bir millet olarak biz de mi cinnet ve öfke nöbetlerine tutulalım?
Ankara’da, Başbakan neredeyse bütün olup bitenlerin yegâne “sorumlusu” olarak medyayı gösterip, gelmiş geçmiş bütün hükümetleri “basiretsiz” olmakla suçluyor diye, biz de millet olarak aynı yanlış bakışı bayraklaştırmak zorunda değiliz.
Ankara’da; muhalefet, “Bu kaosun içinden kendime nasıl bir çıkar sağlarım” düşüncesiyle, akla ziyan salvolarda bulunuyor diye, hoş biz de millet olarak dumanlı günün karı peşinde koşacak değiliz.

Ankara’da – İstanbul’da; aydınların bir kısmı, “Hazır devlet de millet de panikledi, bu fırsatı iyi değerlendirip, PKK’nın muhatap alınmasını sağlayalım ve de İmralı’daki katil başını meşrulaştıralım” biçiminde hayal kurup, sevinç çığlıkları atıyor diye, biz de millet olarak o onursuz ve şuursuz çizgiye gelecek değiliz.
Türkiye’nin muhtelif bölgelerinde; aklını, ruhunu ve vicdanını başkalarına ipotek vermiş kimi alçaklar istiyor diye, hoş millet olarak asırlardır sırt sırta yaşayıp aynı kaderi paylaştığımız halklar olarak, kardeş kavgası çıkaracak değiliz.
Bugün kardeşliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemeçteyiz…
Sanmayın ki bu dönemecin sonu uçurumdur, felakettir, yıkımdır.
Hayır…
Millet olarak nasıl ki kaç asırdan bu yana, nice benzer badireleri atlatıp, açılan türlü tuzakları boşa çıkardıysak; inşallah bu oyunu da bozacağız, bu kabustan da uyanacağız…
PKK’nın en büyük hedefi devleti güçsüz, milleti sinmiş görmek ise; aynı PKK’nın ve hamilerinin en derin korkusu da şudur:
Tüm kurum ve kurullarıyla dimdik duran Türk Devleti ve etnik kökeni ne olursa olsun metanetinden, cesaretinden ve beraberliğinden kopmamış bütün bir millettir.

Mehmet ŞENER