Neyse ki dün resmi rakamlar açıklandı. Hiç olmasa bundan sonra ahkam kesecek olanlar, artık yalan yanlış bilgi ile ahalinin aklını karıştıramayacak.
Başbakan dahil, kimse bugüne kadar kaç bin kişinin öldüğünü, kaç bin kişinin yaralandığını ve bu sürecin ülkemize olan ekonomik maliyetini inandırıcı biçimde söyleyemedi. Misal; Başbakan Erdoğan daha iki hafta önce yaptığı bir konuşmada, “Bizim hükümetimizden önce, bir yılda beş bin şehit verildiği oldu” demişti. Her ne kadar hiçbir resmi belgede bu rakamı doğrulayacak bilgi yoktuysa da, Başbakan söyleyip geçti, düzeltme ihtiyacı bile duymadı.
Başkaları da başka yanlışta ısrar ettiler. Misal; bir Kürt politikacı da “TC’nin güvenlik güçleri 26 yılda 150 bin civarında Kürt öldürdü” diyebilmişti.
Hayli geç kalınmış olmasına rağmen, gerçek şimdi açıklandı ve tablo net biçimde ortaya çıktı.
Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre; PKK terörünün başladığı 1984 yılından günümüze kadar geçen 26 yıl içinde, 63 bin 443 insanımız ölmüş.
Yine aynı kaynakların verdiği bilgiye göre dağılım ise şöyle:
Şehit sayısı (Asker-polis ve geçici köy korucusu dahil) 6 bin 554… (Son Halkalı saldırısındaki 5 şehidimiz bu sayısının içindedir)
Geçtiğimiz Mart ayından bu yana ise, toplam 134 güvenlik görevlimiz şehit oldu. Bazı çevreler özellikle bu rakama dikkati çekiyor. Zira altını çizmeye çalıştıkları nokta şudur: “Bakın AK Parti Hükümeti’nin “Demokratik Açılım” adı altında sürdürdüğü politika, tam tersi bir etki yaratmış ve 134 güvenlik görevlimiz şehit olmuş. Dolayısıyla açılım filan hikâyedir, terörü azdırmaktan başka bir işe yaramamıştır.”
Gerçi başta Başbakan olmak üzere, hükümet sözcüleri bu saptamaya anında cevap yetiştirip, “Madem öyle geçmiş yıllarda açılımın ‘a’sı bile yokken neden şehit veriyorduk?” diye sordular. Ki, haksız da değillerdi.
Fakat son beş altı aydan bu yana şehit sayısının neredeyse 150’ye yaklaşmasından hareketle, büyük bir alarm üretenler de asla yersiz ve manâsız bir çabanın peşinde değiller.
Halbuki mesele, hangi hükümet döneminde ne kadar şehit verildiği meselesi değil. Tartışmamız gereken husus; ülkemizin bu kara bataktan nasıl çıkacağıdır. Kim vatan haini, kim vatanperver, kim PKK’ya göz kırptı, kim terörü bitirmek için şahin kesildi…
Böyle bir tartışma veya hesaplaşma sadece bölücülerin ekmeğine yağ sürmektedir ve sadece onların çarpışma azmini kamçılamaktadır. Oysa toplum artık oluk oluk akan bu kanın durmasını istiyor. Yediden yetmişe vicdan sahibi herkes görmektedir ki, ülke bölünmenin eşiğine gelip dayandı. Toplum; yöneticilerden ülkeyi bu felaket eşiğinden kurtarmayı ve sağduyulu hareket etmeyi bekliyor.
Rakamlar her şeyi anlatmaya yetiyor da artıyor bile…
Devam edelim…
Terör saldırıları sonucu hayatını kaybeden sivil vatandaş sayısı: 5 bin 669…
Yaralanan vatandaş sayısı: 4 bin 274…
Sonuç ise işte ortada: 9 bin 993 insanımız ya ölmüş ya da sakatlanmış…
Bitmedi; yine geçen bu 26 yıl içinde de, 29 bin 704 terörist öldürülmüş, 5 bin 88 terörist de yaralanmış. Dolayısıyla, 34 bin 792 terörist güvenlik güçlerimiz tarafından etkisiz hale getirilmiş.
Başka bir ifadeyle şöyle de söylemek mümkün: Geçen 26 yıl içinde yani PKK’nın ilk kurşunu sıktığı 1984 yılından beri, şehit güvenlik görevlisi, hayatını kaybeden sivil ve ölü ele geçirilen terörist olmak üzere, toplam 63 bin 443 insan yitip gitmiş.
Bazı yıllar terör saldırıları yok denecek kadar az olmuş, kimi yıllar da işte şu günlerde olduğu gibi, azdıkça azmış. Sonuçta, kandırılan Kürt gençleri de bu ülkenin evlatlarıydı ve gittikleri yolun yanlış olduğunu anlamadan, pisi pisine hayatlarından oldular. Kimse devletin kendini koruma refleksini ve politikasını yanlış bulamaz. Zira dünyanın neresinde olursa olsun her devlet, kendisine ve halkına kasteden her türlü saldırıya karşı müdafaa yapar ve kurşuna, kurşunla cevap verir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu uğurda çok ağır bir bedel ödedi. Yaklaşık 7 bin sivil ve savunmasız insanımız canından oldu, 6 bin 654 güvenlik görevlimiz de şehit düştü.
Bu millet Milli Mücadele ve ardından gelen İstiklâl Harbi’nde bile bu kadar kayıp vermemişti. Üstelik de o bir savaştı ve karşımızda silah açısından bizden çok daha kuvvetli olan devletler vardı.
PKK’nın yöneticileri de biliyor ki bu yaptıkları, kirli ve kanlı bir oyundan başka bir şey değil. Evet; muratları Türkiye’yi acılara gömmek, insanları bıkkınlığa itmek, devleti yormak ise bunu zaman zaman başarıyorlar.
İnsan hayatının karşısında elbette işin mali portresine bakılmaz. Ancak kanlı PKK örgütünün bu ülkeye verdiği bir de mali bir zarar var. Kimi analistlere göre, devlet geçen 26 yıl içinde bölücü PKK ile mücadele ederken 300 milyar dolar para harcadı.
Düşünün ki, bu para Güneydoğu ve Doğu’nun kalkınması için harcanabilmiş olsaydı, bugün belki de İstanbul, İzmir yerine en çok göç alan bölge buralar olacaktı. Fakat elin adamı iki yakanızın bir araya gelmesini istemediği için, PKK veya başka isimler altında mutlaka bir bela üretip, bunu başımıza saracaktır.
PKK’nın yaptığı da budur; yani kurgulanan oyunda figüran olmak.
Fakir fukara Kürt gençlerinin payına dağa çıkıp, yalan yanlış bir ideal uğruna ölmek; bu meselenin rantını yiyen efendilere ise, servetlerine servet katmak düşüyor.
Kan oluk oluk akmaya devam ediyor.
Geride kalan 26 yılın bilançosu ne yazık ki böyle dramatik ve düşündürücü.
Peki bundan sonra ne olacak, yani kaç yıl daha bütün bir vatan al kana bulanıp, analar hüngür hüngür ağlayacak?
Kim bu soruya cevap verecekse, buyursun konuşsun…
Artık millet olarak fena halde canımız yanıyor. Dolayısıyla, “Sen yaptın, senin döneminde durum daha kötüydü; bizim dönemimiz çok daha iyi” gibi hakikaten yürek çatlatan bu laflardan bıktık, usandık…
Mehmet ŞENER