Erzurum’un Hınıs ilçesinde 1986 yılında gazeteciliğe başladım.
1987 yılında teleksle, telefotoyla, telsizle, karanlık odayla, siyahbeyaz filmle tanıştım.
Daha sonra teknoloji ilerledi.
Teleksin yerini faks aldı.
Telefotonun yerine lifaks geldi.
Siyahbeyaz filmin yerini dia film aldı.
Yıllar ilerledi.
Teknoloji aldı başını gitti.
Teleks, telefoto, daktilo, karanlık oda, siyahbeyaz film, faks, lifaks, dia film tarih oldu.
Bilgisayar çağı başladı.
Yani onca aletin yerini, bir bilgisayar ve bir fotoğraf makinesi aldı.
Ama gazetecinin tek değişmeyeni telsizi oldu.
Telsizlerin sadece modelleri değişti.
Yada anons edenlerin sesleri ve kodları.
Evet, bu mesleği profesyonelce yapan her gazeteci gibi 1987 yılından beri, telsizle içli dışlı oldum.
Hep asayiş kanallarını dinledim.
Haber yaptım, haber kovaladım.
Gazetecinin telsiz dinlediğini herkes bilir.
Yani bilmesi gereken her yetkilinin haberi vardı.
“Vardı” diyorum.
Geçtiğimiz Cuma gününe kadar da öyle biliyordum.
Ama meğerse asıl haberi olması gerekenlerin yokmuş.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Erzurum Bölge Müdürlüğü görevlileri haberdar değilmiş.
Onlarında Cuma günü haberleri oldu.
1987 yılından beri dinlediğim telsizime, polise şikayet edilerek el konduruldu.
Şimdi ise, “Telsiz Kanununa Muhalefetten” savcılığa çıkacağım.
Belki de, mahkemede yargılanıp, ceza alacağım.
Ha buradan, tüm telsiz kullanan arkadaşlarımı uyarayım.
Hepinizin tek tek yerini söyleyeceğim.
Yani sizleri de, ben ihbar edeceğim.
Şimdiden önleminizi alın.
Ben sustum, susturuldum.
Şimdi sıra sizde…
Yazımı Umur Talu’nun bugün Haber Türk’te yazdığı yazısından bir bölümü ekleyerek noktalıyorum.
Bütün bunlar zihniyete dair.
Tribünde seyirci, gazetede yazar, TV’de konuşmacı, partide itirazcı, sokakta aykırı ses kovalamamaya dair.
Kendini “üstün” sayıp başkalarını güç ve zor yoluyla sindirmemeye dair.
Yoksa…
Muhtemelen o protestocuların bazılarının siyasi kültüründe de, başka huzurlarda biat etmek, susmak, itirazsız kalmak, eleştiri veya protestoyu ayıp, utanmazlık, saygısızlık saymak var.
Kimi işyerinde ya gık çıkaramıyor… Ya da güçlü ise, gıkını çıkartanı susturuyor.
Kimi, mesela komutanları asla tartışılamaz sanıyor.
Kimi başka toplumsal itirazlara küstahlık saçıyor, susturmak, bastırmak için tutuşuyor.
Kiminin dünyasında farklı olana, farklı konuşana, farklı inanana zaten yer yok!
***
Tabii bu dünya slalom pisti.
Kaypak kaymak herkese daha yakışıyor.
Mangalda kül bırakmayacaksın ama bunun adı ilke olmayacak.
Sen bağıracaksın ama öteki konuşmayacak.
Öteki bağırırsa susturmak için yanıp tutuşacaksın.
Herkesin kendi putları olacak. Başkasınınkini taşlarken kendi putuna sorgusuz tapacak.
Öyle işte.
RECEP KAPUCU
Bir yanıt yazın