Erzurum’da son günlerde çekememezlik duygusu öyle bir hal aldı ki, yıkıcı eleştiriler sanal ortamlarda dahi amacını aşan ifadelerle yer buluyor.
Kentin kalkınamamasında bu gibi ilkel duygularında önemli bir yeri var.
Topluma hiçbir yararı olamayan kişiler dahi, bir başkalarını haksız yere eleştirebiliyor.
Meyve veren ağaçlar taşlanıyor.
Başarı hep küçümseniyor.
Bu durum çalışma alanındaki motivasyonu da olumsuz etkiliyor.
Çalışmak ve başarmanın önüne bu şekilde ilkel engeller çıkarılıyor.
Bugün kent kalkınmada hak ettiği noktada değil ise çekememezlik ruhunu sorgulamanın ekonomi ve eğitimi sorgulamak kadar önemli olduğunu düşünenlerdenim.
Maalesef Erzurum da bu yöndeki olumsuzluklar o kadar fazla ki yatırımlar engelleniyor, başarısının değerlendirilmediğini düşünen insanlar başka kentlere göç ediyor.
Bu durumda hepimiz kendimizi sorgulamalıyız.
Başarılarımızda birbirimizi alkışlamayan, başarıyı küçümseyen, her fırsatta birbirini yıkıcı eleştirilerle gündeme getiren bir toplumda yaşıyoruz.
Kentin soğukluğu bu noktada insanlara da yansıyor.
Oysa başarı bir bütündür, işinde veya bulunduğu konumlarda başarılı olan kişiler diğer kişilere de örnek olacak kurumunu ve kentini en iyi şekilde temsil edecektir.
Başarısızlık ve yoksunluk kime ne kazandıracak, bu tarz isteklerle yola çıkanların geldikleri konum her zaman küçük ve basit kalmış, iç kavgalarla en önemli kavram olan huzuru yakalayamamışlardır.
Önemli olan kendi ile barışık olmak ve kimseyi kendi değer yargılarıyla değerlendirip, engel olma çalışmamaktadır. Başkaların başarısızlığı üzerine yaptığımız hesapları bırakıp kendi işlerimize yönelmeliyiz.
Yüze gülerek, arkadan kuyu kazanlar, sahte dostluklar, samimimi olmayan davranışlar kime ne kazandırıyor.
Bu konuda örnek olması açısından bir anektodu okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Bir adam haram yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır.
Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektas Veli’nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister.
O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.
Durumu Hacı Bektas Veli’ye anlatır ve Hacı Bektas Veli “helal değildir” diye bu kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana’ya anlatır.
Mevlana ise; bu hediyeyi kabul eder.
Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana’ya bunun sebebini sorar.
Mevlana söyle der: Biz bir karga isek Hacı Bektas Veli bir şahin gibidir.
Öyle her leşe konmaz.
O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektas dergâhı’na gider ve Hacı Bektas Veli’ye,
Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektas Veli’ye sorar.
Hacı Bektas da söyle der:
Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir.
Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.”
Böylesi tevazu ve incelikle, birbirimizi yermek yerine yüceltebilmeyi becerebiliyor muyuz?
Bu anekdot da hoşgörünün insanları kazanma açısından ne kadar önemli olduğuna bir kez daha tanık oluyoruz.
Gamze İspirli
Sevgili Gamze hanim, her eletriyi yikici anlamda alirsak, kimseyi elestiremeyiz. Elestri insani daha dogruya, daha guzele goturur. Ama elestriler elbetteki dozunda, saygi çerçevesinde kimseye kirmadan dogru yonde olmalidir. Her insan bir olaya degisik açidan bakar ve dolayisiylada degisik yorumlar. Bunlari yikici bulmak yerine anlamaya çalismak ve bunlardan dersler çikarmak çalismalara yon vermek gerekir. Insanlar hosgorulu olmalidir tabii. Yoneticiler daha da hosgorulu olmalidir. Insanlar çikarlarina gore yorum yaparlar. Mesela ben. Yaptigim ve yapacagim tum yorumlar Erzurum ve Erzurum’lular’in iyiligi, guzelligi ve daha iyi yasamalari içindir. Dost aci soyler sozude bundan dolayidir. Erzurum’da ki insanlar Erzurum’un kotulugunu dusunmezler herhalde. Ama yonetici durumunda olanlari denetlemesi gereken halktir. Herkes kendi fikrini soylemeli, yapilanlarin duzeltilmesini saglamalidir. Suskun kalirsak herseyi kabul etmis oluruz ve yoneticilerin inisiyatifine birakmis oluruz. Takdir tesvigi dogurur. Marifet iltifata tabiidir. Sizler yazarak bizleri bilgilendiriyor ve amaciniza ulasiyorsunuz. Bizlerde sizlerin sayesinde yaptiginiz haberlere yorum yazarak yetkililere ulasmaya çalisiyoruz. Sizler kopru vazifesi durumundasiniz. Kopruler saglam olmali ve yikilmamalidir. Elestri ozgurlugunu savunmalisiniz. Ayrica kiskanilmak ne guzel demek ki basarilisiniz.. Tebrik ve tesekkulrerimi sunuyor, Sizleri sevgiyle selamliyorum… Serap Durmazpinar Kuruhasanoglu / FRANCE
Gamze hanımefendi,bu sözlerinize harfien katılmamak mümkün mü?İnanın Erzurum’un en önde gelen sorunu bence de bu…Hazımsızlık,önyargı,çekememezlik,hele birde bunu önemli ve stratejik görevde bulunanlar yaptığında,dediğiniz gibi yerinde sayan bir Erzurum maalesef ortaya çıkıyor.
Adam kayırmanın,peşkeşin yanısıra,liyakatsiz olmanında verdiği gizli vicdan rahatsızlıkları bu kez garibanın,sahipsizin,girişimci adayının,bir yenilik yapmaya çalışanın suratında patlayan okkalı bir tokat gibi adeta…
Bu insanlara Rabbim Bektaşi sabrı,mevlevi teessürü,Hz.Muhammed (S.A.V.)hoşgörüsü ve SEVGİSİ versin.