- Erzurum Haber Gazetesi - https://erzurumhabergazetesi.com -

Anadolu kadınlarıydı onlar…

Meslek haneleri boştu. Ünvanları ise yoktu. Anaydı, bacıydı, yardı, yarandı, evlattı  onlar..

Doğan güneşe merhaba demeden işe koyuldular. Avuçlarının bereketiydi tarlalarda boy boy olgunlaşan başaklar. Ekin biçtiler günü karartıncaya kadar.. Bağlar, bostanlar, harman yerleri onların varlığıyla şenlendi.  Koyun kuzu güdüp, süt sağdılar. Ahırlar ile kümeslerin dilinden onlar anlardı. Peynir, yağ, yoğurt onların emeğiyle kıvam buldular. Buğday öğütüp, ekmek pişirdiler çarpım çarpım. Tarhana, pekmez, salça  kaynattılar tekne tekne. Çay kesti, fındık, tütün topladılar günü güne uluyarak.  Bağ bozumu dediler, parmaklarını hissetmeyinceye kadar çalıştılar..

Bayırdan çayırdan, dereden  tepeden geçerek odun, su, yük  taşıdılar omuzlarında. Bir işin bitmesi, öteki işi başlaması demekti, dur durak yoktu onlara. Onlar, üretmeyi eşyanın tabiatından bildiler. Yaşatmak için direndiler, Yaşatmak için ürettiler.  Olan güçlerini, olmayan güçlerini ortaya koyup nefisleri için ömür boyu seferberlik ilân ettiler. Kendilerine pay biçmek hatırlarına bile gelmedi. Anadolu kadınlarıydı onlar. Meslek haneleri boştu. Ünvanları ise hiç yoktu.

Halıda nakış, kilimde desen, oyada motif oldular. Kimseye söyleyemediklerini ilmeklere kazıdılar. Gönüllerindeki derdi;  tezgahlarıyla, kasnaklarıyla paylaştılar. Yün eğirdiler. Dağlardan ot, kök toplayıp iplik, kumaş  boyadılar. Toprak, bu ezel aşinalarını  sırlarına ortak etti. Renklerin, kokuların  kimyasını  esirgemeden verdi onlara. Anadolu kadınlarıydı onlar, meslek haneleri boştu. Ünvanları ise hiç yoktu.  Anadolu kadınlarıydı onlar.

Otlar onlarla konuşurdu. Rüzgar, bulut, toprak onlarla konuşurdu. Mevsimlerin hükmünü  ezberden okurlardı. Ne neye iyi gelir, hangi zamanda ne toplanır, ne pişer bilirlerdi. Bazıları ebe, bazıları sınıkçı,  bazıları da halk hekimiydiler.  Aş kaynattılar, ördü giydirdiler, dikti giydirdiler, ekip piçip yedirdiler yaz kış demeden. Su kenarlarında çamaşır tokaçladılar sele sele. .. Pişirip kotarmak, silip süpürmek, yuyup yıkamak, derleyip toparlamak zaten ada gelmez, söze vurulmaz sıradan işlerdi. Nice alaca sabahlar onları ya beşik başında buldu, ya da bir hastanın ayak ucunda.  Şikâyetle tanışmadılar . Ne çocuk, ne de genç olduk diye sızlanmak haklarıydı, ama haklı olmayı  bir türlü idrak edemediler. Aman dileyene derman, akıl isteyene ferman oldular. Ama meslek haneleri boştu. Ünvanları ise hiç yoktu.  Anadolu kadınlarıydı onlar. .

Niniler söylediler bebelerine, türküler, yaktılar yavuklularına, ağıtlar koptu ciğerlerinden dinleyeni delercesine.. Masallar, hikâyeler dizlerinin dibinden devşirildi. Atasözleri, deyimler, destanlar, onların gönüllerinden  büyüdü, çoğaldı, yayıldı. . Öylesine hisli, öylesine zengindiler.

Çocuklar.. ah çocuklar, dillerini analarından öğrendiler. Dini, diyaneti, edebi erkânı, iffeti, hayâyı kısacası insanı insan kılan her şeyi  bu kutlu kadınların eteklerinden topladılar. Büyük hedeflere, zorlu geçitlere, uzun menzillere hazırlanmayı bu vakur kadınlardan öğrendiler. Örtülü kapıları açmayı, nice engelleri atlamayı, pes etmemeyi, dik durmayı bu kadınlardan talim ettiler. Bu toprakların kültürü şifahiydi. Anaların yüreğinde dokunur, elinde işlenir, dilinde pişerdi.. Nesiller, bu toprağın dalı budağı olmak, bu iklimin havası suyu olmak adına ne varsa bu kadınlardan meşk ettiler.

İlk öğretmendiler, ilk arkadaş, ilk dost… En sevdalı yürek onlarınkiydi. Bu gerçek söze gelmese de, herkesce  bilinirdi. Bu sebepten hep ona inandılar.. Her çaldıklarında mutlaka açılacak; muhabbet olup taşacak, şefkat olup saracak bu gani gönüllere dayandılar…Evlatlar; hayat serüveninin azığını bu gürül gürül akan irfan kaynaklarından topladılar.. Çoğu zaman farkında olmadı insanoğlu bu nimetin.  Farkettirmedi kadınlar onlara kendilerini.. Zira kendileri bilmiyorlardı ki,  kendilerini.. Onlar doğuştan vergiliydiler., oldukları gibiydiler.. Anadolu kadınlarıydı onlar. Meslek haneleri boştu, ünvanları ise hiç yoktu. Anadolu kadınlarıydı onlar..

Milli Mücadele’yi az da olsa yazan kalemler,  hep cepheyi anlattılar.  Hep ateş hatlarında kıran kıran yaşanan can pazarlarını… Gerçi cephede de kadınlar vardı. Ama  sayıca azdılar. Fakat onlar başka, asıl bir başka bir kıyametin, cephe gerilerinin  kahramanıydılar. Bu mıntıkalara daha el değmedi. Babasız, oğulsuz evler, ateşsiz, dumansız  ocaklar, erkeksiz köyler, ıssız ve  virane şehirler.. Daha cephe gerisine kalem ermedi, daha onlara söz yetmedi, daha dil derlemedi onları.  Hem cepheye yetişen, hem de hanelerin dayanağı, tutanağı  olan kadınları. arkadaki görünmez elleri, söylemez dilleri, yani  sahne gerisini daha kimse yoklamadı. Oradaki hercümerci, oradaki yürek yangınlarını, hayat yorgunlarını daha kimse söze getirmedi. Bu toprakları vatan kılmak için  yaşarken toprak olanları daha kimse yazmadı. Onlar “Bâcıyân-ı Rum”ların torunlarıydılar. Büyük annelerinden el almışlardı. Anadolu kadınlarıydı onlar…Meslek haneleri boştu. Ünvanları ise hiç yoktu.

Milli Mücadele’de kadınların desteği büyüktü. Kimileri, cephelerde eroğlu erlerin arasında savaşa katıldılar, kimileri seyyar hastahanelerde yaraları sardılar. Kimileri de İnebolu’dan Kastamonu’ya mühimmat taşıdılar. Kağnı kafileleri düzüldü yollara, kağnı gıcırtları rüzgârlarla savruldu uzaklara, mermi taşındı, silah  taşındı, cephane taşındı  onlarla…Kağnı tekerlekleri yol aldı tozlu, eğri, büğrü yollarda.. Tekerlekler karanlıkları deldi ıslatan yağmurlarda, alazlayan keskin  soğuklarda.  Öküzler zayıf, öküzler güçsüz düştüler karanlığın gizli koynuna.. Kadınlar, kadıncıklar dertop olmuş yüreklerini koştular kağnılara.  Kağnılara kendileri koşuldular, zayıf bedenleriyle. Yola koyulan yürekler dağları aştı, bayırları, çayırları aştı.  Aman vermez geçitleri, kör karanlıkları aştı.

Yüce emanetleri yerlerine ulaştırdı. Ah kadın analar, kadıncıklar İnebolu’dan Kastamonu’ya seferler edip durdular. Bu serdengeçtiler;  İnönü’nün, Sakarya’nın, Dumlupınar’ın ve daha nice nice zaferlerin  perde arkasındaydılar. Ah Şerife bacı;  anaların en  mangal yüreklisi..Örtüyü bebeğinin üstünden alıp ıslanmasın diye top mermilerinin üstüne saran  mübarek ellerin sahibi… Nene Hatunlar, Kara Fatmalar, Gördesli Makbuleler, Nezahat Onbaşılar, Halime Çavuşlar daha nice isimsizler… daha nice resimsizler.. daha kimler, daha  kimler..Anadolu kadınlarıydı onlar. Meslek haneleri boştu. Ünvanları yoktu. Öylesine sessiz, öylesine âlâyişsiz, öylesine derindiler. Anadolu kadınlarıydı onlar..

Aldıkları neydi, kattıkları neydi hesaba kitaba vurmadan yaşarlardı. Azla yetinmek sanatlarıydı. Kanaat, rıza ve tevekkül mizaçları, çalışmak alın yazıları, sabırsa ilimleriydi.  Bu sebepten sırt verdikleri onca yüke rağmen kendileri ile barışık, kaderleriyle barışıktılar. Hayat karşısında hep borçluydular oldum olası. Alacaklı olmayı hiç mi hiç bilemediler. Her yere yetiştiler. Her işin üstesinden geldiler. Sadece talep etmeyi bir türlü öğrenemediler.. Anadolu kadınlarıydı onlar. Meslek haneleri boştu. Ünvanları ise hiç yoktu. Anadolu kadınlarıydı onlar…

Belkıs Altuniş Gürsoy