MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » “Destursuz bağa giren” medya
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
“Destursuz bağa giren” medya


Şeh-nâmeler; (Osmanlı savaşlarının yazıldığı eserler),vakayi’-nâmeler (resmî devlet tarihçilerinin zamanın hadiselerini günü gününe kayıt altına aldıkları eserler), sâl-nâmeler (o yılın önemli hadiselerinini kayd edildiği yıllıklar), rûz-nâmeler (günlük hadiselerin yazıldığı eserler), şehir jurnalleri ( ilgili şehirde o senenin içinde olup biten olayları kaydeden eserler), vesikalara dayanan objektif ve ilmî tarih yazıcılığı, kronikler yaşanmışlığın kayda geçirilmesi,  beşerî hafızasının zabıtları konumundadırlar.

Medya; bunların içinde her ne kadar ilmî tarihcilikle kıyaslanamaz ise de yaşanan dönemlere, sıcağı sıcağına tanıklık etmesi itibariyle sâl-nâmelerle, rûz-nâmelerle ve şehir jurnalleriyle bir çok anlamda benzerlik gösterir.  Medya; sosyoloji ve psikoloji ilminin yanısıra  sosyal ilimlerin bir çok alanına da malzeme teşkil eder.

Medya; aktüeli; yerel, millî ve uluslararası boyutlarıyla kalıcı kılar. Ekonomiden, magazine, politikadan, sanata varıncaya kadar bir çok sahayı kuşatır. Kapıların arkasına, duvarların ötesine uzanan gözler ve kulaklar hükmünde olup zamana ayna tutar.

Medya; haber verir, bilgilendirir, yönlendirir, kamuoyu oluşturur. Siyasetteki, kurumlardaki ve toplumdaki aksaklıkları, eksiklikleri görüp, gösterir. Mevcut şartları değiştirip dönüştürme hususunda dolaylı yoldan fonksiyon üstlenir. Eleştirel  düşünceye yer verir. Aynı durumları  farklı bakış açılarının süzgecinden geçirerek ele alan uzman kalemler; zengin ve çok yönlü düşünmeye imkân tanır. Kitleleri, ilmi ve teknolojik gelişmelerden haberdar etmenin yanı sıra sinemadan müziğe kadar zengin bir sanat dünyasını da ayağımıza kadar getirir. Başka diyarlardan ses verir, uzak mesafeleri, bilinmedik coğrafyaları, genel kültür sayılabilecek her  türlü bahsi avuçlarımızın içine koyar. Bilgilendirirken, eğlendirir. Görgümüzü artırmakla kalmaz, ufkumuzu da açar.

Bu alanın mensuplarının bazen son derece zor şartlarda, hatta savaş ortamı içinde dahi   görev yaptıkları ve bazen de hayatlarını meslekleri uğrunda kaybettikleri bilinen gerçeklerdendir.

Bütünüyle bakıldığında bu sektörün fevkalade yapıcı, olumlu ve saygı değer bir hizmeti üstlendiğini söylemek durumundayız.

Ama ne yazık ki; biz bu yazımızda medyanın olumsuz yanları üzerinde duracağız.  Bardağın boş tarafı hakkında konuşmaya çalışacağız.

Evet, bilindiği üzere medya günümüzde büyük ve etkin bir güçtür.

Bu etkin gücün özgürlüğü bahsi yıllar boyu enine boyuna tartışılmış, bu husus dünyanın her yerinde kanunlara ve yönetmeliklere bağlanmıştır.

Evet medya özgür olmalıdır. Biz de  bu özgürlüğün gerekliliğine inanmaktayız.

Fakat ülkenin birlik ve bütünlüğünün, toplumun menfaatlerinin, sosyal sorumluluk duygularının  bu özgürlüğün çok üstünde ve ötesinde olduğunu hesaba katmak kaydiyle. Özele ve mahreme inme merakı, sansasyon yaratma derdi, reyting endişesi, rakibe ya da farklı olana  son kurşunu da ben sıkıp işini bitireyim emeli taşımayan bir medyaya ihtiyaç vardır.

Televizyon kanallarında haberleri dinliyorsunuz. Bir cinayet olayı etrafında neredeyse bir senaryo yazılıyor. Olay mahalli, zanlı, maktul veya maktulenin hayatından fotoğraf kesitleri, konu komşu, eşin dostun hadiseyi değerlendirme kareleri ile  bir dizi film çekilmiş gibi oluyor. Zanlı elleri kelepçeli polis arabasına bindirilirken, olay mahallinin bir düğün yeri imişcesine kalabalık oluşu dikkatimizi çekiyor. Arkasından bir başka cinayet haberi, yine senaryolaştırılarak ayrıntılarıyla birlikte yeniden yeniden canlandırılıyor. Bu tip haberlerde mahkemenin seyrini, avukatların basın açıklamalarını, adli tıp raporlarını, ilgililerin fikirlerini ucu ucuna takip edebiliyoruz. Hadise ile ilgili her türlü ihtimaller ve ince ayrıntılar, kamuoyu ile paylaşılıyor.     Bazen de nice polisiye romana taş çıkartan yaratıcı zekâ mahsülü yeni bir suç duyurusu  haberi pişirilip kotarılıp evlerimizin bir köşesine kuruluyor. Akıl almaz soygunların, uyuşturucu  operasyonlarının yanı sıra  Türkiye’de ve dünyada terör eylemleri adına suça, kana, hiddete ve şiddete doymamış bir çılgın gidişten enstantaneler hem göz, hem de kulak hafızamıza zorla kaydediliyor. Eşini kesen kocalar, kızını sokağa koyan anneler, gürültü etti diye komşusunu öldüren apartman sakinleri, tarlasına giren inek sebebiyle amcazadesinin hayatına son veren çiftçiler, en orijinali benden çıkar diyen intihar şekli çeşitlemeleri ve bu çerçevede yazılmış  son mektuplar ve daha neler, neler… Siyasi arenada kıran kırana bir meydan savaşı. Olup biteni bazen hayretler içinde, bazen lanetleyerek, bazen acıyarak, bazen utanarak yediden yetmişe seyrediyoruz.

Bütün bunlar az gelmiş gibi birilerinin hesabını kesme telaşı ile ülke,  kaset skandaları ile çalkalanıyor.  Haydi en kötü bir var sayımla kasetin aktörü olan şahsı gözden çıkaralım. O, bunu hak etmişti diyelim. Ama onun okula ya da işe giden çocuklarını, eşini, anne ve babasını düşünmek gibi bir  endişe taşımayalım mı? O yakınlar;  ertesi sabah apartman komşusu, mahalle bakkalı, arkadaş, eş ve dost çevresiyle nasıl yüz yüze gelecek konusunu hesaba katmak yoksa bir fantezi mi?

Adi ve siyasi suçlarda bir   tırmanma yaşandığı bilinen bir gerçektir.

Bu tip havadislerin çoğalması toplumsal bir cinnetin belirtisidir. Bu rotasını kaybetmiş bir geminin; önüne görmeden, ardını arkasını bilmeden bulanık sularda seyrediş halidir.

Evet, bu tip haberlerin tamamını ayrıntılı bir şekilde gözler önüne serip kitlelerle paylaşmamız ne derece doğrudur? Bunları her gün evlerimizin baş köşesine kondurduğumuz televizyonlardan takip etmemizin bizim kazanç hanemize katkısı ne olabilir? Hayatımızı bu kadar sahte, suni ve boş gündemler mi doldurmalı? Bu sorular bu problemin  bir başka  boyutu. Ama bu yazıda bizim derdimiz başkadır. Biz, “Basın Özgürlüğü” dediğimiz husus; ne ölçüde medeni, ne ölçüde insani, ne ölçüde ahlaki ve ne ölçüde  hayatın gerçeği ile örtüşüyor konusu üzerinde bir kere daha fikr etmemiz  gerektiği kanaatindeyiz.

Bütün eğitimciler, psikologlar ve sosyologlar insanların birbirlerinden etkilendiklerini, birbirini yönlendirdiklerini ilmen bilirler.Ve yine bilirler ki; iyilik de, kötülük de bulaşıcıdır. Kötülüğün her çeşidini bu şekilde çarşaf çarşaf besteleyerek anlatmak; onları çoğaltmak, büyütmek, bir anlamda azdırmaktır. Yangına körükle gitmektir. Her sabah, her akşam bir felaket meşherinin, bir dehşet resmi geçidinin muhatabı olmak toplumu daha da kirletiyor. Teröristler ve terör hadiseleri için de bu durum; arayıp da bulunmayacak bir reklam aracı yerine geçiyor.

Toplumumuzda yirmi dört yaş altındaki nüfus sayısı önemli bir yekûn tutar. Bu çoğunluk; yaşı gereği daha kolay yönlendirilip, daha kolay etki altına alınabilirler. Genel nüfus içinde ise aklı ve ruhu zayıf insanların, psikolojik dengelerini, kişilik yapılarını iyi oturtamamış kalabalıkların ve  suça yatkın kimselerin  sayısı bir hayli kabarıktır. Bu yolla bu yapıdaki şahısların önüne bir rol model konulmakta, zihinlerinde bir çığır açılmaktadır. Bu tarz haberler teşvik edici, yönlendirici ve özendirici   olmaktadır.

Bu konumların dışında kalan kimselerin de en iyi ihtimalle bu tarz haberlerle ruh ve beden sağlıkları  kötü etkilenmektedir.

Bu konuda çok bilinen bir örneği tekrar edelim: Goethe’nin, “Genç Werther’in Acıları” (1774) adlı kitabı yayınlandıktan sonra Avrupa’da intihar vakalarında patlama yaşanmıştır. Bu sebepten bu kitap (Leipzig, Kopenhag, Milano gibi) bir çok yerde yasaklanmıştır. Bu eserin etkisiyle Werther modası ( sarı pantolun, sarı yelek, mavi ceket ) giyinen ve hastalıklı bir duyarlılık içine bulunan gençler Almanya sokaklarını doldurmuştur. Werther fincanı, Werther parfümü adıyla piyasaya çıkmış tüketim malzemelerinin kullanımı  yaygınlaşmıştır. Her türlü yayın ürününün hayata bizzat tesir ettiği herkesin malumudur. Bu itibarla toplumun insani ve ahlaki seviyesinin basın yoluyla aşağıya çekilebileceği gibi;  korunup yükseltilebileceğini de hesaba katmak gerekir.

Ayrıca bu tarz bir haber tufanı; her yaş ve donanım grubundaki insanların topluma, içinde yaşadığı dünyaya karşı duyduğu güveni azalıtır. Psikolojik dengeleri olumsuz etkiler. İyimserlik duygularını, pozitif algılama eşiklerini yıpratır. Siyasi, sosyal ve ferdi anlamda kaotik bir yapıya bürünmüş; tıkanmış dünyada insanın daha fazla zedelenmesine, bunalmasına  sebep olur.

Belki adi suçlardan bazılarının sadece gazetelerin iç sayfalarında çok da dikkat çekmeyecek bir şekilde resimsiz olarak verilmesi uygun olabilir. İntiharlarda da söz konusu kimse kamuya mal olmuş bir isim ise ancak o taktirde bu husustan kısaca bahsedilmesi düşünülebilir.

Kişilerin can, mal ve ırz güvenliğinin sağlanması, toplumun düzen ve asayişinin korunması, vatandaşların insani kalkınmışlık seviyelerini yükseltme çabaları  kanunların teminatı altındadır. Bu hak; yani sağlıklı yaşama hakkı, mülkiyet hakkı ve şerefini koruma hakkı her insan için bütün hakların üstünde temel bir haktır.

Evet, medya özgür olmalıdır. Fakat yaşama hakkı ile  toplumu manen ve maddeten sağlıklı ve diri tutma hakkının ucu açık bir özgürlük teranesine feda edilmesi akılcı değildir.           Medyanın özgür olmak  adına bu hususları göz ardı eden bir uygulama içinde olması  kabul edilemez. Onun da her insan gibi, her kurum gibi sık sık kendisini gözden geçirmesi, belli aralıklarla bir nefis muhasebesinden geçmesi ve kendisini yeniden inşa etme sürecine girmesi beklenebilir.

Belkıs Altuniş Gürsoy

 

📆 23 Mayıs 2011 Pazartesi 14:41   ·   💬 2 yorum   ·   ⎙ Yazdır

““Destursuz bağa giren” medya” için 2 yanıt

  1. Bahar Aksoy dedi ki:

    Çok haklısınız.. Keşke bu değerli fikirleriniz, nazik üslubunuz sadece bu sayfada yer almakla yetinmese, çok daha kalabalıklara yayılabilse.. böylece bulaşmış olan iyi-güzel-estetik olan olsa..

  2. Canan Şahin dedi ki:

    Yazılarınızı heyecanla takip ediyorumm.. bu devirde doğru değerlendirme yapabilen ne kadar az insan var..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR