Ah Reyhani usta ah, ne de çok özledik seni…
“Zaman böyle kalmaz sezerler beni” demesine demiştin de… Bu deli gönüle söz geçmiyor işte…
Hoş biliyoruz ki, bugün olmasa yarın, yarın olmasa başka gün; ama sezecekler seni mutlaka…
Çünkü sen Anadolu’nun sessiz bir çığlığı ve gurbet kuşunun hasret kokususun…
Çünkü sen susmuş mahzun bir dilsin.Ey büyük usta; biz seni zaten sezmiştik ve biz senin dizelerinle sevmiştik senden olanları……
Keşke bırakıp gitmeseydin bizleri ve keşke sitemlerinle yoğurduğun gözyaşlarınla bizi de harman eyleseydin……
“Gurbet kelepçedir yurdu sevene, bilerek koluma taktım gidirem”
Hatırlar mısın, tam üç kez geri dönüp bakmıştın bir seher zamanı……
Hem de ezanlar okunuyordu; ama yine de gitmiştin……
Üstelik yüreğinden kan damlaya damlaya……
Kim bilir belki de sen giderek geldin bizlere de, bizler fark etmedik seni……
Belki de öldükçe çoğaldın……
“Sırtıma verdiler sitem yükünü, yel devirsin sebeplerin kökünü.
Elli yıldır beklediğim ekini, harmana dökmeden yaktım gidirem”
Geçen gün çok kıymetli dostum büyük ozan Çerkezoğlu geldi ziyaretime; hasret giderdik, senden bahsettik ve seni saygıyla yad ettik……
Ey büyük usta gördüm ki, ozanlar da mahzun sen gittin gideli……
Sazlar seni taklit ediyor, sözler seni anlatıyor……
Fakat hiçbir şey sen gibi değil……
Özlüyoruz be usta seni; hem de çok özlüyoruz……
Seni yad ederken, Rahmani’yi de saygıyla andık……
Değil mi ki, o Rahmani’ydi, PKK katillerine meydan okuyarak can veren……
Galiba ozan olmak böyle bir şeydi……
Boyun eğmemek, alttan almamak, can korkusuna kapılmamak……
Rahmani de öyle yapmıştı, kendi canını kurtarma uğruna başka canların feda edilmesine göz yummamıştı……
Bedelini canıyla ödedi……
Kahpe pusu, O’nu Sansa’da kıstırmıştı……
Ama o kahpe pusuya ram eylemedi……
Çok şey değişti be usta, çok şey……
Sen gittin gideli bu şehirde artık bülbüller de çağlamaz oldu……
“Gafletlerden darbe yedi gururum” demiştin……
Hele bir de bugünü görseydin.
İyi ki de görmedin……
Çünkü bu kez gururun darbe yemekle kalmaz, büsbütün yerlere serilirdi……
Adını hiç duymamış müdürler, dizelerini hiç okumamış edebiyat öğretmenleri var!
Makam odasına, en pahalısından küvetler, en gösterişlisinden mobilya alan yöneticiler de bilmiyor seni, onlara dalkavukluk eden sürüngenler de……
Ama seni bilmesi gerekenler biliyor be usta……
Bu halk biliyor seni…
Hem de bütün dizelerini……
Senin gibi bir büyük ozan olan Sezai Karakoç diyor ki, “İyi insanlar iyi atlara binip gittiler”
Elhak doğru……
Gittiniz teker teker hem de üç kez dönüp bakarak……
Ama sonunda gittiniz bizleri böylesine mahzun bırakarak……
Kimler gitmedi ki……
Alvar’dan Muhammet Lütfü Efendi……
Tambura’dan Emrah……
Samikale’den Sümmani……
Ve sonunda Reyhani……
Kim bilir sıra kimde……
Ne mümkün Sümmani’yi unutmak……
Kanat olup, kuş olamadıysak da, yar hanesindeki talan için yas tuttuk hep……
Sazlar düzen tutmuyor artık be usta……
Özlüyoruz seni, bir sevgilinin vuslatı özlediğinden daha çok……
Ne Leyla ile Mecnun, ne de Kerem ile Aslı; kimse anlatamadı bize bizi, senin anlattığın kadar……
Üç kez dönüp bakmıştın bir seher vakti; hem de ezanlar okunuyordu……
Ama yollar seni gurbete çekiyordu; bizlere özlem bırakarak……
Evet……Meydan boş kalmıyor; ama kimse de senin yerini dolduramadı be usta……
“Saray padişaha baki değildir; padişah ölür de ferman kalır” demiştin……
Öyle de oldu……
Sen gittin ama dizelerin ışık ordusuna pusula oldu……
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın