MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Bırakın şu “dadaş” masalını!
Öztürk Akkök
Bırakın şu “dadaş” masalını!


Dadaş merttir, yiğittir, özü sözü doğrudur. Vatanını, milletini, bayrağını, ezanını sever. Kimseye kalleşlik etmez. Düşmanını arkadan vurmaz.

 

Daha!

 

Dahası da var elbet.

 

Aklınıza gelebilecek ne kadar iyi ve güzel söz ve sıfat var ise,“dadaş kimdir?” sorusuna cevap olarak sıralayabilirsiniz.

 

Sıralarsanız, buna da itiraz da etmem.

 

***

 

Aslında sıfatı “dadaş” olan Erzurumlu için, daha güzel sözler söylemek mümkün.

 

Zira, o güzelliklerin hepsini Erzurumlu dadaş sonuna kadar hakediyor.

 

Ama yine de diyorum ki, “yeter…”

 

Allah aşkına yeter!

 

***

 

Baksanıza elin oğlu başını almış gidiyor.

 

Kayseri, Konya, Maraş, Denizli, Çorum, Sivas, Antep, Trabzon, Samsun neredeyse tozu, toprağa katmış durumda.

 

Biz geridekilere ise kala kala o tozu, toprağı yutmak düşüyor.

 

***

 

Tamam dadaşız da, dadaşlıktan, kahramanlık türkülerinden başka ne var bizde?

 

Mal deseniz onlarda, mülk deseniz çoğu göz kamaştırıyor. Zenginlik, para, servet…

 

Ne ararsanız yani.

 

Bi de dönüyorsunuz bu tarafa, karşınızda dadaş!

 

O da salkımı gitmiş üzümün danesi gibi, kasa dibi kalanından!

 

***

 

Garibimin üstü başı dökülüyor, görüntüsü hırpani. Açlıktan nefesi kokanı çoğunlukta. “İş” deseniz arayanı çok, bulanı pek yok,“üretim” deseniz, hak getire.

 

Artık ne toprağı para ediyor dadaşın, ne hayvanı.

 

Şöyle bi yoklama çekin, peyasalara bi bakın, sığırın, koyunun iyi para ettiği bir dönemi yaşadığımızı görürsünüz.

 

***

 

Ama malı kalmadıki köylünün.

 

Dolayısıyla et yok, süt yok, peynir yok.

 

Bakın kaç gündür o çarşı senin, bu çarşı benim dolaşıyor, temizinden koyun peyniri arıyor, ama bulamıyorum.

 

Tutturmuşuz “civil peynir”in yakasını, sanırsınız bu şehri “peynirin imansız olanı” kurtaracak!

 

***

 

Neymiş efendim, Erzurum’un “marka ürünü”ymüş civil peynir!

 

Hay olmaz olsaydı!

 

Civil peynir için şöyle, böyle diyor, aslında “gözümüzün içine baka baka yutturuyorlar” bize!

 

Marka he!

 

Gelin isterseniz şu marka ürünümüzün bir hesabını yapalım!

 

***

 

“Kilosu kaç para?” derseniz peynirin, piyasada 5 ila 6 liradan satılıyor.

 

Köylüde 3 lira!

 

Fazla hesaba, kitaba gerek yok ki…

 

Köylü bir ton civil peynir imal etse ve satsa, 3 bin lira kazanacak!

 

O da bürütünden.

 

Yani işçilik, hayvanın süt verme adına yediği yem, ilaç, maya falan filan.

 

Bunlar da o paranın içinde.

 

Düşün maliyeti cirodan, bakın ki geriye ne kalıyor!

 

***

 

İşte bu peynir, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından “Erzurum’un marka ürünü” olarak gösterildi.

 

Neymiş efendim, o peynir sayın Cumhurbaşkanı’na bile ikram edilmiş!

 

***

 

Sadece civil peynir mi?

 

Sayın Hisarcıklıoğlu,  ETSO tarafından Polat Otel’de düzenlenen vergi ödül töreninde “Oltu taşı” da dedi mesela.

 

Oysa Oltu taşı rezervlerinin tükenmekte olduğunu herkes benden daha iyi biliyor.

 

Bugün Taşhan’da, ya da Vakıflar Çarşısı’nda “Oltu taşı” diye satılan ürünlerin çoğu biliyoruz ki, Rus taşı.

 

Ve bu taş da güya Erzurum’u kurtaracak, tıpkı kadayıf dolması ya da“yatık döner” dediği cağ kebabı gibi.

 

***

 

Acaba sayın TOBB Başkanı, cağ kebabı için ihtiyaç duyulan koyunun Erzurum’a Balıkesir’den, Elazığ’dan getirildiğini bilmiyor muydu?

 

Bilmiyordu ise, doğrusu ayıp ediyordu.

 

***

 

Rifat Bey’i dinlerken, bir an “aptal yerine konulduğumu” hisseder gibi oldum.

 

Ha belki suç Hisarcıklıoğlu’nda değil, suç bizde, yani Erzurum’da, Erzurumlu’da!

 

Siz kendinizi tanıtamıyor, anlatamıyor, mevcutlarınızı değerlendiremiyor,          varlıklarınızı orta yere koyamıyorsanız…

 

Elin oğlu da gelir sizi civil peynirinizle, Rusya’dan getirilen ve “Oltu taşı” diye satılan ürünlerinizle, eti bilmem nereden getirilen cağ kebabınız, kadayıf dolmanızla anlatarak, önünüze “ufak bir hedef”koymaya çalışır!

 

***

 

Tıpkı 30-40 yıl öncenin Türkiye’sinde olduğu gibi.

 

Ülke “Törkiş kebap, törkiş lokum” ile mesafe aldı, kendini kurtardı ya…

 

Belli ki, sıra Erzurum’da!

 

***

 

Kimse kusura bakmasın ama, biz bu kafayla bırakın mesafeleri katedip, önümüzdeki şehirlerle aramızdaki açığı kapatmayı, santim yol alamayız billahi.

 

Nitekim alamadığımız ortada.

 

Yanlış anlaşılmak istemem.

 

Sıraladığım olumsuzluklar Erzurum’un “marka” olmadığı anlamını taşımıyor elbet.

 

***

 

Hayır, asla böyle bir iddia gütmüyorum.

 

Aksine, Erzurum’un “marka” olduğunu söyleyenlerin başında geliyor…

 

Ama şehir için aynı değerlendirmeyi istesem de yapamıyorum.

 

***

 

Erzurum’u markalaştıran özellikleri, biraz önce dadaşın tarifini yaparken sıraladım.

 

Şayet bugün Erzurum’un dışarıda itibarı, kullanacağı kredisi, takdir göreceği yönleri var ise, bunlar “hoyratça ve acımasızca”tükettiğimiz kutsal emanetin kırıntısı ve döküntüsünden başka bir şey değildir.

 

Erzurumlu’nun bugün yaptığı, atasının, dedesinin bıraktığı “saygın ismi” tüketmekten ibarettir.

 

***

 

Eğer ne demek istediğimi anlamazsanız şayet, gidin Batı’dan mal alan, malı alırken de neler çeken, ya da bankaya kredi için başvurduğunda, postun kılları saydırılan işadamlarından sorun, esnaftan öğrenin.

 

Eskiden Erzurumlu tüccarın sözü senet yerine geçiyordu, şimdi o işadamlarının biçoğunun çekini, senedini kimse kolay kolay kabul etmiyor.

 

Bankadan 10 lira kredi isteyen  işadamından 20 lira, yani iki katı, hatta üç katı teminat talep ediliyor. İşin kötüsü,    verilen her teminat kabul de görmüyor.

 

***

 

Şimdi sen Erzurum olarak, Erzurumlu olarak bu şartlar altında kalkacak hem geri kalmışlık zincirini kıracak, hem de ayağında prangalar olduğu halde, önünde koşan gelişmiş şehirlerle aradaki mesafeyi kapatmaya çalışacaksın!

 

Gülerler adama!

 

Hem de “katula katula!”

 

***

 

Çünkü böyle bir mucizenin, hele de bu şartlarda gerçekleşmesi imkansız gibi bi şey.

 

Sebep!

 

Sebebi belli değil mi?

 

Bizim sadece ayaklarımız bağlı değil, ufkumuz da son derece sığ!

 

“Az olsun, ama benim olsun” mantığının geçerli olduğu kaç şehir bilirsiniz?

 

En büyük düşmanımız, başarılı insanımız veya zengin işadamımızdır.

 

Sevmeyiz biz başarılı insanı.

 

Kin güttüğümüz insan, en yanımızdaki akrabamız ya da dostumuzdur.

 

Hep dışarıda, başkasının malında, dostumuzun servetindedir gözümüz.

 

Bu yüzden yüzümüz gülmez bizim.

 

Karnımız da doymaz doğal olarak.

 

***

 

Böyle olduğumuz için de, elin oğlu gelir, öğüt verir, nasihatta bulunur bize.

 

Halbu ki, Amerika’nın yeniden keşfine gerek yok!

 

Dün bizim çok çok gerimizde bulunan şehirler nasıl gelişmiş ve bizi geçmeyi   başarmışsa, aynısını da biz yapacak…

 

ÖNCE BİRİBİRİMİZİ SEVECEĞİZ.

 

***

 

Sadece sevgi yetemiyor, yetmez de.

 

Samimi olacak, çalışarak, üreterek biribirimizi destekleyecek…

 

Bu arada, kamu yönetimini de işin içine çekeceğiz doğal olarak.

 

Hisarcıklıoğlu’nun işaret ettiği şekliyle, şehrin valisine, başta büyükşehir olmak üzere diğer belediye başkanlarına, sivil kitle örgütlerinin yöneticilerine, bürokratlarına “buyurun gelin” diyecek, gelmiyorlarsa, gidip kollarına girerek, zorlayacağız kendilerini.

 

***

 

Zira devlet ve devlet adamlarının samimi desteği olmadan Erzurum’un kalkınması hiç de mümkün görmüyorum ben.

 

***

 

Aslında “Bize özel teşvikler gerek”   diyen, hatta demenin ötesinde bas bas bağıran ETSO Başkanı Lütfü Yücelik’in de söylemek istediği bu değil mi?

 

Özel teşvikler, kullanılabilir krediler ve alınan kredilere ödeme kolaylığı          sağlanmadan, şehrin valisi, belediye başkanı ve bürokratı ile kol kola girilmeden engelleri aşmak ve kalkınmayı sağlamak çok zor ve hatta “imkansız” gibi geliyor bana.

 

***

 

Zaman zaman “Yoksa karşımda bir ilahiyatçı mı var” dedirten değerlendirmeleri ile işadamlarının patronundan çok Diyanet İşleri Reisi görüntüsü veren TOBB Başkanı’nın en doğru sözü şuydu:

 

“Erzurum’un zenginleşmesi lazım!”

 

Eyvallah, hay hay, başımın üstüne de…

 

O zenginleşme nasıl olacak acaba, bir de bunu öğrenseydik keşke!

 

***

 

Siz kürsüye davet edilmeden önce, oturduğunuz yerden gözünüzün içine baka baka bazı taleplerde bulunan ETSO Başkanı Lütfü Yücelik ile ETB Başkanı Hakkı Hınıslıoğlu’nun hangi talebine, mikrofonu elinize aldıktan sonra “evet, haklısınız” deyip destek verdiniz de ardından zenginleşmemiz gerektiğini önerdiniz!

 

***

 

Merak ediyorum.

 

Yaklaşık birbuçuk saat konuşan TOBB Başkanı’nın Erzurum’un meselelerine yönelik çözüm önerilerinden acaba dinleyen kaç kişinin aklında bişeyler kaldı?

 

Ya da var mıydı öyle somut bir öneri?

 

***

 

Eskiler, “El eliyle yılana dokunma, yılana da yazıktır!” derlerdi…

 

İşte her şey ortada aslında!

 

El eliyle, el samimiyetiyle, elin desteği ile bir yere varılamayacağı bellidir.

 

Yapmamız gereken birliği sağlamaktır.

 

Biz, sevgimizi, saygımızı ve samimiyetimizi en içten şekliyle ortaya koymak zorundayız.

 

Yoksa sadece “dadaşlığın karın doyurmadığı” çıkmıştır ortaya…

 

İlan olunur.

Öztürk Akkök

 

📆 22 Temmuz 2011 Cuma 17:02   ·   💬 2 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“Bırakın şu “dadaş” masalını!” için 2 yanıt

  1. erdal yalçın dedi ki:

    otur şöyle yanlız başına kimse yokken aç interneti bak dinle şu türküyü. ERZURUMLUGELİNAŞIKREYHANİDADAŞ dadaş bu kardeşim kim nereye gidiyosa gitsin biz bağlıyız tüm benliğimizle özümüze

  2. Serap DURMAZPINAR dedi ki:

    Bence de yeter..!
    Tebrikler…
    Insanin ayna ile yuzlesmesi budur. Gerçekler acitsa da ortadadir. ah ne zaman anlayacagiz birlikten kuvvet dogar ve herseyin basinin sevgi, saygi ve dayanisma oldugunu? Biz boş konuları bos bos konuşurken batı çalıştı… uretti…gelişti… ilerledi. Biz geçmişimizle övünüp, hep kendimizi methederken batı geçmişe sünger çekip, geleceği inşa etmeye başladı. Biz bos islerle, tv ve internette vakit öldürürken, batılı okudu… yazdı… ogrendi…ogretti… velhâsili hep üretti… Biz ne yaptik, hiç dusunduk mu? kendimizi overek aslinda ne kadar çok zaman kaybettigimizi ve hatta komik oldugumuzu farkettik mi? çocuklarimiza ne birakacagiz koskoca bir hiç’ten baska? Erzurum’un eskiden meshur bir lafi vardi. “Sen kendini methetme ayiptir, sus baskalari seni methetsin..” denirdi. Yani eskiden yadirganirdi bu durum. Simdi nereye donsem dadas sudur, dadas budur. Her insan kendi memleketini over ve sever kuskusuz. Fakat elestri yoksa o sevdigi toplum bir adim ilerleyemez ve hep yerinde sayar. Iste boyle biraz da eksikliklerimizi anlatirsak ilerleme yolunda onemli bir adim atmlis oluruz. Tantana var iş yok, Gürültü var ses yok, Sureti var aşk yok , Görüntü var renk yok. Yokta yokk.. Bilgi az dedikodu cok. Fikir az yorum cok. Alim az Ulema cok. Bilge az bilgic cok. Özelestri az elestri cok. Toplumculuk az bireycilik cok. Emek az beklenti cok. Fedakârlik az cikarcilik cok. Dayanisma az kiskanclik cok. Vefa az ihanet cok. Sevgi az nefret cok… Velhâsili çok çalismamiz gerek çokk..! tesekkurlerimle…

    Serap Durmazpinar Kuruhasanoglu / France

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR