- Erzurum Haber Gazetesi - https://erzurumhabergazetesi.com -

En iyisi mi papatya falı açın!

Bu muamma böyle sürüp giderse sonunda dediğime gelip papatya falı açacaklar:
“Karayılan yakalandı mı, yakalanmadı mı?”
Halbuki aranan cevap hiçte uzakta değil!
Yapılacak iş belliydi: Ankara’nın acar gazetecileri bir koşu Diyarbakır’a gidip, Bayan Tuğluk’a ya da Bay Sakık’a sorsalar, en doğru cevabı alırlardı!
Zahir kimsenin aklına gelmedi. Yoksa o cevabın bulunacağı adres çok… Misal; Kandil…

Değil mi ki, güvenlik güçlerimiz için ulaşılmaz olan o Kandil, “Hasan Abi” için bir cigara içimi mesafesindedir. Rica etselerdi “Hasan Abi”ye hiç olmasa bir telefon açıp sorardı:
“Karayılan’cığım neredesin; söylendiği gibi İranlılar seni enseledi mi?”
Dünden beri anlı-şanlı basınımız muammayı çözemedi gitti!
Önce devletin resmi televizyonu haberi geçti; “PKK örgütünün en üst yöneticierinden biri olan Karayılan, İran güvenlik güçleri tarafından İran topraklarında yakalandı” diye…
Ardından bütün medya balıklama daldı.
-Sonra?
Sonrası malum…
İlkin ROJ TV yalanladı haberi, ardından PKK’ya çalışan ne kadar internet sitesi, radyo ve ajans varsa topluca atağa kalktılar:
“Karayılan, Kandil’de örgütün başında!”
İşin en acayip yanı ise, TRT’nin flaş olarak geçtiği bu haberin, İran devleti tarafından da doğrulanmaması…
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, İranlı mevkidaşına resmi olarak sormuş, o da aynı resmiyette cevaplamış:
“Hayır; Karayılan’ı yakalamadık.”
Buna rağmen medya mütereddit: Acaba yakalandı da şimdilik gizliyorlar mı?
Baksanıza en deneyimli yayın kuruluşları bile bir çırpıda kestirip atamıyor; hep bir ihtiyat payı bırakıyor.
Çünkü bir tarafta bölücü PKK örgütü var. Tecrübeyle sabittir ki, PKK’nın ne sözüne ne de özüne itibar edilir… Diğer yanda ise, İran gibi kendi içinde kırk türlü denge hesabı yapan ketum bir devlet…
Bu arada ne hikmetse Karayılan da ortaya çıkabilmiş değil. Hani iletişim imkanlarının tavan yaptığı günümüzde, Karayılan gibi bir katilin sesini dünyaya duyurması adeta çocuk oyuncağı gibidir.
Bana öyle geliyor ki, birileri bize “cambaza bak cambaza” yaptırıyor.
Komplo teorisi üretmesine üretmeyelim de, sormamış da edemiyoruz işte:
Dün Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde düzenlenen ve biri yüzbaşı üç askerimizin şehit olmasıyla sonuçlanan alçak saldırı ile Karayılan yakalandı haberi hemen hemen aynı saate denk geldi.
Tut ki tamamen tesadüf; mümkün…
Lakin bu “tesadüf” yüzünden, üç askerimizin şehit düştüğü haberi, gün boyunca hep “tali derecede” bir önemde kaldı.
Bütün medya varsa yoksa Karayılan muammasıyla dolup taşmıştı.
Yine aynı güne rastlayan ilginç bir başka tesadüf de şuydu:
Fatih Altaylı, genel yayın yönetmeni olduğu Habertürk Gazetesi’nde önceki gün bir yazı kaleme aldı. Altaylı, “Kürt faşistleri” başlıklı o yazısında, ismini açıklamadığı Kürt kökenli bir arkadaşına dayandırarak, mealen demişti ki, “Aslında örgütün içindeki tepe yönetici ve son sözü söyleyen kişi Karayılan değil. Örgüt Suriye asıllı PKK yöneticisine daha çok itibar ediyor, genç militanlar onun sözünü ve talimatını dinliyor.”
Bu tespitten bir gün sonra, “Karayılan yakalandı” haberini duyunca hiç de şaşırmadım. Zira, belli ki hem örgüt hem de İmralı Karayılan’ı gözden çıkarmıştı.
Üstelik bir de KCK gerçeği var. Yani BDP’nin de, PKK örgütünün de, hatta Öcalan’ın da üstünde bir “güçlü irade”!
Her ne kadar o “güçlü irade”nin önemli kurmayları hep içerdeyse de, bilen biliyor ki, “son söz”ü KCK söylüyor!
Beytüşşebap’ta şehit düşen İstanbullu er Onur Karakuş, şehadetinden bir gün önce facebook sitesinden aynen şunları yazmış:
“Burası ne cennet ne harikalar diyarı. Burası insanların sustuğu mermilerin konuştuğu, güllerin yerine barutun koktuğu, ırmakların yerine kanların aktığı, kuşların ucmaya kurtların yaşamaya korktuğu kato besta gabar dağlarının tam ortası. Şırnak beytüşşebaptır burası. Batıda şafak sayanların değil teskereye bir gün kala şehit olanların yeri.”
Keşke yanılsaydı; ama ne yazık ki haklı çıktı. Tam da dediği gibi tezkere almak yerine, şehit oldu.
Ve Onur’un yanında biri komutanı, iki silah arkadaşı daha vardı.
Sormak istiyorum:
Gencecik evlatlarımız bu pis oyun uğruna şehit düşerken, hemen her gün yurdun dört bir yanında ocaklardan anaların feryat figanları arşı delerken, Karayılan katili yakalansa ne olur yakalanmasa ne?

Ya da; vaktiyle bebek katili Apo yakalandı da ne oldu?
O katil değil miydi ki, binlerce Türk ve Kürt gencini ateşe atıp, Türkiye’yi yıllarca kanlı bir savaşın içinde sürükleyip duran…
Sonra ne oldu?
İşte ortada:
Katilbaşı İmralı’da keyif çatıyor, bölücü örgütünü en ala şekilde yönetiyor, Türkiye’yi işletip duruyor.
Şemdin Sakık da yakalanmıştı!
Karayılan’ı, Şemdin Sakık’tan veya Apo’dan daha “anlamlı” kılacak unsur nedir?
Yakalanmış olsa, örgüt mü çözülecekti, militanlar gruplar halinde silah bırakıp teslim mi olacaktı?
Gelinen bu noktaya rağmen, içimizden birileri hala PKK denilen bu kanlı örgütü, Kürt militanların yönettiğini mi sanıyor acaba?
Diyelim ki, haberler doğru çıktı; Kandil’deki terörist İran’da yakalandı ve de Türkiye’ye hemen iade edildi. Hiç şüpheniz olmasın ki olacak olanlar şunlar olurdu:
O da, Öcalan gibi demir bir kafes içinde yargılanırdı, günlerce Batı basını bu dava üzerinden Türkiye’ye vurup dururdu. Bizim sözde insan hakları savunucularımız kendilerini parçalayıp ağıtlar yakardı, niye böyle ağır ceza verdiniz diye? Sonra hapishaneye atılırdı.
Filmin devamı şöyle sürerdi: Bugün Apo ile sık aralıklarla görüşen ve karşılıklı fikir teatisinde bulunan “resmi görevli”lerimiz, ikiye bölünecekti. Yarısı İmralı’ya yarısı da muhtemel başka bir adaya gidip gelecekti. Keza avukatlar da…
Kamuoyu ikileme düşecekti; Apo’ya mı itibar edelim, Karayılan’a mı?
Birbirimize sorup duracaktık:
“Apo mu daha etkindir PKK üzerinde, Karayılan mı?”
Olmadı buna da bir papatya falı açardık!
Nasılsa bu işler böyle yürüyor…
“Yakalandı mı, yakalanmadı mı?”

Mehmet Şener