Hani önceki hafta Hınıs Polis Merkezi, bir grup çapulcu tarafından basılmak istenmişti de, polisin dikkati ve ilk ateşi açmasıyla hainler gerisin geri kaçmak zorunda kalmışlardı ya…
İşte o hain saldırı, güvenlik kameraları tarafından an be an kaydedilmiş.
Hınıs saldırısının kaydedildiği kamera görüntüleri, sonraki günlerde “Diyarbakır mahreciyle” haber oldu ve ekranlarımıza geldi.
***
Ne ilginç değil mi?
Olay sizin bölgenizde yaşanıyor, ama ne hikmetse haberi Diyarbakır’daki haber ajansları servis yapıyor.
Sadece ilginç değil, bir o kadar ayıp da aslında.
Ama kime!
***
Hani ben İstanbul gazetelerinin, televizyonların yurt haberlerinden sorumlu müdürü olsam, açarım telefonu Erzurum büroma, “Ne o kardeşim, siz uyuyor musunuz?” diye hesap sorarım.
Sanmayın sorulmuyor…
Soruluyor elbet ve hatta sorulmuş da.
***
Aslında hesap sormaya gerek yok.
Haberi atlamış olmanın ayıbı, yetiyor gazeteciye de…
Tabi gazeteciyse.
Yoksa öbür şekliyle, “gazeteciyim” diye geçinip, haber nedir bilmeyen ve olmadık çamlar devirenlerin umuruna mı atlamak!
Gidin sorun o kardeşlere “atlamak ne” diye…
Kimi “duvardan atlama mı” diye sorar size, kimi “ip atlama mı!”
***
Aslında “gazetecilik” adı altında bu memlekette yapılan da o değil mi?
Atlamak ve atlatmak!
Kimi ip atlıyor, kimi sekesek oynuyor, kimi Fırfırik’e rahmet okuturcasına çeviriyor çarkın feleğini.
Hele bir de “deveye hendek atlatanları” var ki, şaşarsınız ustalıklarına.
***
Suçlamıyorum herkesi.
Asla!
Ayıp ederim işinin hakkını vermeye çalışanlara.
***
İşte onlar…
Yani yaptıkları işin hakkını verme gayreti içinde olanlar, doğal olarak düşüyorlar işin peşine.
Öyle ya, ortada çizilmiş bir karizma var sonuçta.
***
Karizmayı düzeltme adına Emniyet’e yüzlerini çeviren basın mensupları, bir süre sonra anlıyorlar haberin ta Diyarbakırlar’a kadar nasıl uçtuğunu.
Emniyet Müdürlüğü, Hınıs baskınını yansıtan görüntüleri basın ile paylaşma yerine, “ders alma ve eksikleri giderme adına” eğitim malzemesi yapmayı düşünüyor.
Güzel bi taktik!
***
CD’lere kaydedilen görüntüler, ilgili birimlere dağıtılıyor.
İşte o birimlerde görevli kardeşlerden birisi, aldığı emaneti Diyarbakır’a götürüp, orada haber ajanslarına vermekte bir sakınca görmüyor.
Bakar mısınız kardeşteki görev aşkı ve anlayışına!
Kardeş, görüntüleri para karşılığı mı veriyor, yoksa “Allah rızası” için mi, orası bize karanlık.
Ama bildiğim, görüntülerin içeriden uçurulduğu şeklinde.
***
Sonuçta Hınıs baskını televizyonlarda yayınlandı…
Burada Emniyet Müdürü sayın Halit Turgut Yıldız’a sormak gerek…
“Yayınlandı da ne oldu?”
Yani görüntüler yayınlandıktan sonra, sizi kınayan mı oldu, ceza veren mi çıktı, maaş kesintisi filan mı aldınız, ne oldu yani!
***
Ceza filan elbet sözkonusu değil…
Fakat bişeyler olduğu da kesin.
Gazeteci haberi atladı, diyelim ayıplandı.
Ama “Erzurum Emniyet Müdürlüğü’nün içinden çıkan bir köstebek, o kurumun yüzünü kızarttı…”
Olan budur.
***
Hani derler ya…
Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.
Eyvallah.
Ama yiğidin yoğurt yemesi kaydı şartıyla.
Gördüğüm kadarıyla sayın Emniyet Müdürü, yoğurt yemiyor, ayran içiyor.
Bir dikişte hem de.
***
Bunun adı en hafif şekliyle “işi oldu bittiye getirmek ve minderden kaçmaktır.”
Erzurum ve polis mıntıkasına giren ilçelerinde yaşanan önemli olayların hiçbiri bugüne kadar basın ile paylaşılmamış, hep kaçırılmış ya da gizlenmiştir.
Tıpkı son Hınıs olayında olduğu gibi.
***
Halbu ki, tam basın ile, kamuoyu ile “göğüs gere gere” paylaşılacak güzellikte bir olay.
Hainlerin son zamanlarda hedefinde polis var.
Biçok yerde yapılan saldırı ve kurulan kahpe tuzaklar sonucu, çok sayıda polisimizin şehit olduğu biliniyor.
Öfke büyük ve kabarık.
Her vatan sevdalısı insanın içi burkuk, yüreği yanıyor.
Kaldı ki, burada da bir başarı sözkonusu.
Bölücü sinsi sinsi gelmiş, aniden saldırmak istemiş ama olmamış.
Polis daha atik davranmış, açtığı ateşle hainlere katliam fırsatı vermediği gibi, ikisini de yaralamış.
Hani Allah korusun zayiat verilmiş olsaydı, anlardım da…
Böylesi başarılı bir iş niye saklanır, bunu da anlamış değilim.
***
Erzurum Emniyeti’nde hissedebildiğim kadarıyla bir etkileşimsizlik, iletişimsizlik, belki biraz da uyumsuzluk sorunu var.
Yazıyor, yazdıklarınızla kalıyorsunuz.
Ne bir açıklama yapılıyor, ne bir değerlendirme geliyor.
Duvar gibi!
Söylediğiniz söz, iadeli taahhütlü mektup gibi, emniyet duvarına çarpıyor ve aynen, el bile sürülmeden gerisin geriye geliyor.
Oysa kamuoyu, dile getirdiğiniz sorunun ciddiye alınıp-alınmadığını ve sonucunu merak ediyor…
Tıpkı hırsızlık olaylarında, tıpkı trafik keşmekeşliğinde olduğu gibi.
***
Evinin önündeki hattan kablosu çalınan vatandaş ne diyor:
Bu kabloları çalanlar var, ama alan olmasa kim çalar!
Doğru bir mantık.
Kim verecek bu sorunun cevabını?
İhtimalen Emniyet Müdürü.
Ama o da suskun.
***
Gazeteci olarak bizlere gına geldi…
Artık Erzurum Emniyeti’nden “Şu kadar paket kaçak sigara ele geçirildi” haberi gelsin istemiyoruz.
Aslında istediğimiz haberin ötesinde önce samimiyet, önce içtenlik.
Ve de bir tebessüm.
***
Yoksa öte şekliyle bilgi baksanıza sızıyor bir yerlerden.
Siz istemeseniz bile…
Sonuçta bir köstebek çıkıyor ortaya ve güm, patlıyor bomba!
ULAŞIM KOORDİNASYONSUZLUK MERKEZİ!
UKOME ne bilir misiniz?
Söyleyeyim: Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin kısaltılmış adı.
Kimi “asil”, kimi de “fahri” üyelerden oluşan bu merkezin görevi, şehiriçi trafiği koordine etme, iyileştirme, rahatlatma adına kararlar almak.
***
Asli üyelerden yetkisi en fazla olanı Büyükşehir Belediyesi.
UKOME üyeleri arasında Emniyet Müdürlüğü, Jandarma, Milli Savunma, Karayolları, DDY, Hava Meydanları İşletmesi gibi birimlerin de temsilcileri bulunuyor.
Ama 10 üye Büyükşehir’in.
Kanun böyle uygun görmüş.
Yani UKOME’de Büyükşehir ne diyor ise, kararlar öyle çıkıyor.
***
Dadaşkent yolunda “göbekli, hamile” bir kavşak var, bilen biliyor.
Dadaşkent’in de hayli bu tarafında, şehre doğru yani.
Hani ne İsa’ya, ne Musa’ya yarayacak bir noktada.
İstanbul’un Şaşkınbakkal’ı gibi…
Burası da şaşkın kavşak.
Sola dönüyorsunuz sapacak yol yok, sağa dönüyorsunuz yine aynı.
Mübarek kavşak sadece U dönüşlerine müsait.
Aslında kavşak “Hayat, yanlış yapmanız halinde size U dönüşü yapma izni verir” sözünü hatırlatıyor amma kime!
O anlamlı sözü bilen U dönüşlerinden ders çıkartır.
Bilmeyen ise “Ne yapalım UKOME kararı der” yanlışta ısrara devam eder…
Tıpkı Karayolları Bölge Müdürü Şenol Altıok gibi.
***
Hazır söz sayın Karayolları Bölge Müdürü’nden açılmışken, bi çift söz de ben edeyim istiyorum.
***
Kendisi ile Erzurum’a tayinin çıktığı dönemde tanışmıştık. Hatta birkaç kez oturup sohbet etme imkanımız da olmuştu.
Şenol Bey, son derece heyecanlı ve bir o kadar da hevesli gelmişti bana.
Hoşuma gitmişti tavrı, duruşu, düşüncesi.
Önemli hizmetler yapacağı kanaati oluşmuştu bende.
Ama geçen yıllar onu da “mevzuat adamı” haline getirmişe benziyor.
Üzüldüm…
Hem onun adına, hem memleket adına.
Aslında öyle olmalı ki, insanlar kubbede “hoş bir sada” bırakma çabası içine girmeli.
Yoksa boş, zaten boş.
Boşu anlatmaya kalksanız anlatamaz, yazmaya kalksanız ifade edemezsiniz.
Boşu boşuna bir gayret olur yaptığımız.
***
İzninizle ben yine döneyim UKOME’ye…
Aliravi Caddesi’ndeki tüm sola dönüşler, UKOME tarafından iptal edildi.
Daha yeni, bikaç günlük bir olay.
Başka yerlerde de varmış dönüş iptalleri.
Diyelim ki, Cumhuriyet Caddesi tarafından, yani aşağıdan – yukarıya doğru geliyorsunuz ve niyetiniz Ceylanoğlu Sağlık Ocağı’na, ya da Atatürk Lisesine, veya Kadın Sığınma Evi’ne gitmek. Haydi geçtik bunları. Eviniz Kırmacı’da, evinize gitmek istiyorsunuz.
En doğal hakkınız değil mi bu!
Öyle ama, gidemezsiniz kardeşim, çünkü sola dönüş “yassah!”
***
Kısa şekliyle taa Karayolları’nın başına kadar çıkmak, ışıklarda dakikalarca beklemek ve U dönerek gerisin geriye gelmek zorundasınız.
Zaman kaybı, yakıt israfı ve hepsinden önemlisi işkence!
Sahi bu mudur koordinasyon?
Gidip UKOME’ye sormak lazım.
***
Deniyor ki; “Efendim o yolda trafik kazaları çok oluyor!”
Yollara “utanç duvarı” örmelerinin gerekçesi buymuş.
Sorun var, çözemiyor, üstesinden gelemiyorsan…
“Yassah” de gardaşım, ne gafa yoruyon, devlet deel misin sen!
Keyfiyet sende nasıl olsa, güç de, kuvvet de.
İstediğini yapmakta özgürsün!
Sonuçta ahalinin durumu ortada.
Baksana “kuzuların sessizliği” filmi var vizyonda!
Herkes kuzu kuzu yapılanları seyrediyor.
Öztürk Akkök