Oryantalizm, (Latince güneşin doğduğu yer anlamına gelen Oriens kelimesinden türemiştir.) Yakın Doğu ve Uzak Doğu dünyası ile ilgili her türlü kültürel ve ilmî değeri çalışma konusu yapan Batı merkezli araştırma faaliyetlerinin tamamını ifade eden bir terim olarak kullanılır. Amerikalılar ve Avruplılar 18. ve 19 yüzyıllardan itibaren Doğu dünyasını bütün cepheleriyle yakından tanımak ve keşfetmek merakına düşerler. Bu bağlamda birçok Avrupa ülkesinde Şark Dilleri Okulları ve Enstitüleri kurulur. Araştırmacılar, çoğu zaman bir masal diyarı olarak algılanan Doğu’da seyahat eder ve bu dünyanın gizli kalmış zenginlikleriyle, ilmî ve kültürel değerlerini bizzat yüz yüze gelmek suretiyle öğrenmeye ve ortaya çıkarmaya çalışırlar.
Oryantalizmin Arapça karşılığı “istişrak”tır. İstişrak ile ilgilenen kişilere de müsteşrik denilir. Bizde bu terimin karşılığı olarak geçmişte, Şarkiyat, Şarkiyatçılık kelimeleri kullanılırdı. Bu alanda çalışan kimselere de müsteşrik veya Şarkiyatçı denilirdi. Bugün bu kavramların yerini Doğu bilimi ve Doğu bilimci kelimeleri almıştır. Bu ilmin Türk dünyası ile ilgili kanadına Türkoloji, Türkoloji alanıyla profesyonel anlamda meşgul olan kimselere de Türkolog denilmektedir.
Doğulu ilim adamlarının Batı dünyası ile ilgili araştırma ve incelemelerine de Oksidentalizm adı verilmektedir. .
Edward Said ( 1935-2003), (Filistinli Hristiyan bir ailenin çocuğudur. Amerika’da yaşar. 1978 de kaleme aldığı Oryantalizm adlı eseriyle büyük yankı uyandırır.) Oryantalizm adlı eserinde bu disiplinin Batılıların Doğu dünyasına hakim olmak için kullandığı bir vasıta olduğunu ifade eder. Oryantalistlerin bakış açılarını a) ön yargılı, b) ötekileştirici, c) olumsuzlayıcı, d) dıştan bakış açılı olarak değerlendirir ve eleştirir.
Adı geçen eserde Oryantalizm’in gerçek Doğu’yu değil de, Şarkiyatçıların görmek istedikleri Doğu’yu aksettirdiğini söyler. Oryantalism, Batı’nın Doğu’ya hâkim olmak ve onu yeniden kurmak için uygulamaya koyduğu bir araçtır. Yani oryantalizm bir sömürge doktrinidir. Batı, Doğu’dan her anlamda güçlü ve üstündür. Bu sebeple ona hükmetmeyi öngören bir siyasi doktrin geliştirmek zorundadır. Bu hegemonyacı güç sayesinde Batılılar Doğu’yu değiştirip dönüştürmek isterler. Doğu’nun bütün modernleşme tezleri Batı’nın birer ürünüdür. Batı ile ittifak etmek isteyen ülkelerin onların tezleri doğrultusunda hareket etmek mecburiyetleri vardır.
Günümüzde bu kavram new-oryantalizm de denilen küreselleşme (dünyaya hâkim olmak isteyen sanayileşmiş devletlerin az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaları amacıyla 2. Dünya savaşı’ndan sonra ortaya attıkları bir terimdir) adı altında hükümferma olmaktadır. Batılı kendi tercih ve kararları doğrultusunda Doğu dünyası ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynamakta, bu coğrafyada dilediği gibi at koşturmaktadır. Rejimleri yıkıp kurmakta, birer bahane ile işgal ettiği ülkelerin iç işlerine, doğal zenginliklerine ve ekonomilerine keyfince müdahale etmektedir. Devamlı gözetim ve denetim altında tuttuğu bu ülkelerin serpilip gelişmelerine, toparlanıp palazlanmalarına ise asla izin vermemektedir.
Oryantalizm, ortaya koyduğu çalışmalarla misyonerlere malzeme hazırlamış, onların İslam ülkelerinde girişecekleri faaliyetlere yardımcı olmuştur. Edward Said, Batılıları oryantalizme yönlendiren unsurları şu başlıklar altında sıralar:
1-Dinî Sebepler: 1) İslam dinini; hem bu dinin mensupları nezdinde, hem de dünya genelinde küçük düşürmeye çalışmak.
2)Misyonerler vasıtasıyla Hristiyanlığı bu ülkelerde yayma çabası içinde olmak.
2-Siyasi Sebepler: Başta dinî sebeplerle gelişen Oryantalizm, zamanla siyasi bir hüviyet kazanmış ve şu hedefleri gözetmiştir:
1)Müslümanların yaşadıkları ülkeleri sömürge haline getirmek.
2)Müslümanlar arasındaki kardeşlik ruhunu zayıflatıp, onları birbirinden ayırmak suretiyle zayıf düşürmek, böylece Batı’nın üstünlüğünü ve hükmünü kabul ettirmek.
3) Müslüman ülkeleri ırk, din, dil, ve mezhep gibi konularda ayrıştırarak çatışma, kargaşa ve iç savaş ortamları yaratmak.
3-Ticari Sebepler: Özellikle Batıda, sanayi devriminden sonra yatırım yapmak ve ürünlerini pazarlamak isteyen büyük şirketler, İslam ülkeleri ile ilgili çalışmalar yapılmasını teşvik etmişler, bu maksatla bütçelerinden hatırı sayılır paralar ayırmışlardır. Bu durum da oryantalistlerin çalışmalarını besleyici bir unsur olmuştur.
4-İlmî Sebepler: Oryantalistlerin çok az bir kısmı sadece gerçeği öğrenmek adına, ilim ve hakikat aşkı adına işe koyulmuşlardır.
Edward Said’in Oryantalizm’e bakış açısı kısaca budur.
Evet, dünyanın bugünkü gidişine bakarak Said’in yorumunu elhak doğrudur diye onaylamak son derece kolaydır. Ama bir başka doğru daha vardır.
Batılı araştırmacılar bu uğurda meşakkatli ve yoğun bir bir çalışma temposu içine girip hayatlarını mesleklerine adamışlardır. Yüz, yüz elli sene evvelinin şartlarında uzak coğrafyalarda seyahat ederler. Bazen kum fırtınalarına, bazen dondurucu soğuklara, bazen de bulaşıcı hastalıklarla karşı mücadele verirler. Altay’lardan Sibirya’ya Tanrı dağlarından Karakum çöllerine kadar geniş bir alanda çoğu zaman mahrumiyet ve çile yüklü, bazen de tehlikeli bir serüvenden geçerler. Adı sanı duyulmamış kara parçalarına, varlığı bilinmeyen küçük yerleşim bölgelerine ulaşırlar. Birçok dili, hatta lehçeyi talim ederler. Sadece yaşayan dilleri değil, ölü dilleri de öğrenip bu lisanlarla ilgili belgeleri bulur, okur ve gün ışığına çıkarırlar. Evenki, Nanay gibi birkaç bin kişinin ancak konuştuğu dilleri bile öğrenmekten geri kalmazlar.
Gelin birkaç isimden hareketle bu bahsi biraz daha genişletmeye çalışalım .
Türk Dünyası hakkında edindiğimiz bilgilerin bir çoğunun temelinde Batılıların imzası vardır. Yani bir çok alanda onların sayesinde kendi değerlerimizle buluşarak, kendi kültür varlıklarımızdan haberdar olduk.
Alman Mesiger 1612 yılında ilk Türkçe dilbilgisi kitabını Latince olarak yazar. Türkoloji ilminin kurucusu sayılan Alman asıllı Radloff, (1837-1918) Göktürk Kitabelerini Danimarkalı Thomsen’la birlikte çözmekle kalmayıp, Türk Diyalekleri Sözlüğü (4 cilt), Türk Halk Edebiyatları Örnekleri (=Propen 10 cilt) ile Manas Destanı (derleme), Sibirya’dan (4 cilt) gibi bizim dünyamızla ilgili çok önemli eserler verir.
Redhouse (1811- 1893) İngiliz asıllı bu ilim adamı İngilizce- Türkçe ve Türkçe- İngilizce bir sözlük kaleme alır. Bu sözlük Osmanlı, Doğu Türkçesi, Arapça ve Farsça’da bulunan bütün kelime, tabir ve terimleri ihtiva eder. Bu eser otuz iki sene süren sıkı bir çalışmanın ürünüdür.
Avusturyalı Hammer’in (1774-1856) Devlet-i Osmaniye Tarihi, (Büyük Osmanlı Tarihi, 10 cilt.) adlı hacimli çalışması bütün Avrupa arşivlerini ve Osmanlı kaynaklarını taramak suretiyle yazılmış olup günümüzde dahi aşılamamıştır.
Macar İgnas Konoş (1860-1945), sözlü kültürde yaşayan Türk masallarını, halk türkülerini, manileri, destanları, ninnileri, bilmeceleri, Nasreddin Hoca fıkralarını, Karagöz ve Orta Oyunu metinlerini derleyerek yayınlar. Bu sayede pek çok kültür varlığı kaybolmaktan kurtulur.
İskoç asıllı E.J.W.Gibb’in (1857-1901) kaleme aldığı Osmanlı Şiiri Tarihi ( 6 cilt), yirmi iki yıllık yılmaz bir emeğin mahsulüdür.
Fransız Carra de Vaux (1867-1922), Avusturyalı Goldzier (1854-1925), ve İsviçreli Plorian Cajori (1859-1930) gibi isimler hem bilim tarihi hem de islam felsefesi konusunda araştırmalar yaparlar. Müslüman bilim adamlarının eserleri üzerinde titiz bir şekilde çalışarak onların ilme ve felsefeye olan katkılarını gün ışığına kavuştururlar.
Doğu dünyasının kendisi ile ilgili pek çok değerden oryantalistler vasıtasıyla haberdar olduğunu esefle söylemek gerekir. Çağımızda bu coğrafyalarda Batılıların kullandıkları metotları kullanarak, aynı teorilerden hareket ederek yol almaya başlandığı ifade edilebilir. Fakat artık bizlerin de kendi metotlarımızı ve kendi teorilerimizi geliştirmek ve ilimde mesafeler katetmek zamanımız gelmiştir.
Günümüzde oryantalistlerin bakış açısı ile kendimizi değerlendirdiğimiz eleştirisi ile sık sık karşılaşmaktayız. Bu bir geçiş dönemi yaşayan toplumumuz için belki de kaçınılmaz bir bakış açısıdır. Yavaş yavaş da olsa taşlar yerli yerine oturmaya başlamıştır. Vakit, yerli ve ana kaynaklardan beslenen kendimize has üslupları geliştirmek vaktidir. Bunun da yolu çok gayret sarf etmek ve ilimle, sanat alanlarında çok üretmekten geçer.
Evet, emek kutsaldır. Çıkış sebebi her ne olursa olsun oryantalistlerin sabırlı çalışma azim ve iradeleri ile ilme adanmış ömürleri önünde bize ancak saygıyla eğilmek düşer. Tenkit edip küçümsemek kolaydır. Zor olan bu çaptaki bir emeği, hattâ daha fazlasını ortaya koymaktır.
Belkıs Altuniş Gürsoy