MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » AŞIKLIK GELENEĞİ VE REYHANİ…
Feridun Fazıl Özsoy
AŞIKLIK GELENEĞİ VE REYHANİ…


“Beni size sorarlarsa dostlarım

Bir Reyhani geldi gitti söyleyin

Hayatı çileli muradı yarım

Heder etti ah tüketti söyleyin

Aldı kırık sazı kapıdan çıktı

Ağlar gözler ile gülerek baktı

Dağın ufuğunda bir akşam vakti

Güneşle beraber battı söyleyin

 

***

Âşıklık, Türk Milleti’nin geleneğinde var. Düğünde-dernekte, savaşta-barışta, bayramda-seyranda, velhasıl önemli her günde âşıklarımız, ellerinde sazları, gönüllerinden coşkun bir ırmak gibi çağlayan koşmalar, güzellemeler, hicivler, semailer ve ilahilerle topluma önder oldular, yol gösterdiler. Toylarında sevindiler, acılarında üzüldüler.                                   *

Onlar yaşadıkları toplumun gören gözü, duyan kulağı, söyleyen dili oldu…

Gün geldi felaketlerde, acılarda ağıtlar yaktılar,

Gün geldi düğünde, bayramda, seyranda toplumun coşkusuna ortak oldular

Milli günlerimizde göğsümüzü kabarttılar…

Herkesin her şeyi söylemediği zamanlarda, onlar dizeleriyle toplumsal yaralara parmak bastılar…

Hicivleriyle birilerine, bir yerlere göndermelerde bulundular…

Yaşadıkları zaman içerisinde çok da rahat bir yaşam sürdükleri söylenemez ama her zaman çevrelerinde itibar gördüler ve sevildiler, bu da onlara yetti…

Onlar bu toplumun gören gözü, duyan kulağı, konuşan dili oldu.

Yüzyıllardır bu gelenek böyle devam etti…

 

Emrah, Hicrâni, Huzurî Baba, Nihanî, Sümmani, Cevlâni, Efkâri, Âşık Veysel, Âşık Mevlüt İhsani, Murat Çobanoğlu ve nice âşık eren…

Hepsi bu coşkulu geleneği sürdürdü.

Aşık Edebiyatımızın en önemli ve güçlü temsilcisi Reyhani de bu köklü ve soylu geleneğin usta isimlerinden birisiydi…

Güzelleme, semai, ilahi, koşma, koçaklama, aşk, tabiat güzellikleri gibi temaları şiirinde başarıyla işledi.

*

Kimi zaman tasavvufun derinliklerinde kavruldu yandı,

Ben bana çok dersem elbet yok benem,

Ben beni yok gördüm ise çok benem

Ben beni bildimse “enel hak” benem

Nesimi demeyin yüzerler beni.

 

Kimi zaman yaylalara baktı, ‘nazlı yâre’ bir çiçek götürebilmek muradına ağladı.

 

Bahar gelsin şu dağlara gidelim,

Belki derdimize çare bir çiçek.

Toplayıp devşirip derman edelim,

Açılan yaramı sara bir çiçek.

…..

Ben de bir âşığım REYHANÎ adım,

Sorun çiçeklere az mı ağladım?

Benim tabiattan tek bir muradım,

Götüreyim nazlı yâre bir çiçek.

*

Zaman zaman da sevgiliye sitem gönderdi…

 

Ben de Reyhani‘yim susuz pınarım
Damlam coş ederse olmaz kenarım
Öldüğümü duysa o nazlı yarim
Bilmem al mı giyer kara mı bağlar

                              *

Aynı sevgiliye özlemini ağıt biçiminde dilendirdi…

Erzurumlu gelin düştü aklıma
Çıkıp yollarıma bakanım oy oy.
Gözü sürme bilmez, eller kınalı,
Üstünde şimşekler çakanım oy oy…

Dağı bilir bağı bilmez sevdiğim
Ağlamayı bilir gülmez sevdiğim
Esans kolonyayı sürmez sevdiğim
Üzerinde tezek kokanım oy oy..

                          *

Kimi zaman da umutsuzluğuna, çaresizliğine ağladı;

 

Âşık Reyhanî’yim âh efendim âh,

Ben beni uzakta aradım eyvah !

Ömrüm âşk sarhoşu, arzu bir kadeh,

Umut birkaç damla, içer ağlarım.

 

Gurbeti ve yalnızlığını dile getirdi… …

 

Bir duvara yaslamıştı yanını
Sılasına çevirmişti yönünü
Gurbet elde hasret yaktı canını
Sitem vurdu dert çürüttü söyleyin

*

Duygu adamı Reyhanî, toplumu derinden etkileyen, sosyal yaralara da parmak bastı ve çözümü için feryat etti. Ekmeğini Almanya’da aramaya giden insanların geride bıraktığı gelinler için hasret yüklü şiirler dile getirdi.

Elleri koynunda pınar başında,

Almanya’ya doğru bakar bir gelin.

Yeni çocuğu var, dördü peşinde,

Feleğe dişini sıkar bir gelin.

*

Aslında Feleğe dişini sıkan insan sayısı hiç de az değildir. Memleketimin hallerini de dile getirmek gerekir.

O şiirlerinde öyle güçlü temalar işledi ki, birçok toplumsal yara ilk kez onun eserlerinde dillendi.

Aman gazeteci gel bizim köye,

Biz de olan türlü halleri de yaz.

Yalınız saçlıyı kaşlıyı yazma,

Uyuzu, koturu, kelleri de yaz!

…..

Bir de tenezzül et, bizim köyde yat!

Hele sor soruştur, derdimiz kat kat.

Ankara’dan Hakkari’ye bir göz at,

Şavata’dan geçmez yolları da yaz.

 

*

Toplumu temsil eden ozanlar dik durmalıdır… Onlar, toplumun gören gözü, işiten kulağı,söyleyen dilidir… Reyhani’nin düsturu da budur…

 

Kulaksız işitmek dilsiz ifade
Canım cananındır edem iade
Vücut bir camidir vicdan seccade
Onun bunun çıkarına seremem

                            *

Bu dünyada hiç bir arzum kalmadı

Boşa gelip gittiğime üzgünüm

Attığım taş menzilini almadı

Boş boşuna attığıma üzgünüm

 

Bu dünyaya boşa gelip gittiğini söyledi ve attı taşın menziline ulaşmadığına yandı…

Aslına bakarsanız bu dizeler ozanın dünyaya siteminden başka bir şey değildi…

Türk Halk edebiyatında yeri doldurulamaz bir gedik de o bıraktı…

Karacaoğlan, Emrah, SümmaniAlvarlı Efe, geleneğinin usta temsilcisi 10 Aralık tarihinde aramızdan ayrıldı.

Ölümünden sonra yaşanacakları biliyorcasına;

Can emanet veren alır,

Ecel görünmezken gelir

Mezarım gurbette kalır

Soran olmaz Erzurum’da.

Dizeleriyle seslendi..

 

Adına bir anıt dikilmedi ama, ismi TRT’nin stüdyolarında yaşayacak…

Ve ölüm yıldönümünde yine TRT stüdyolarında ozan dostlarınca yad edildi…

*

Geçmişinde ünlü ozanlar yetiştiren bu kent Reyhani’yi unutmamalı…

Reyhanî adına anıt da diker, 10 Aralık günlerinde Âşıklar Şenliği de tertip eder.

Gün gelir bir abide diker ve mezarını da Erzurum’a nakleder.

Kim bilir…

Allah rahmet eyleye.

 

 

Feridun Fazıl ÖZSOY

📆 12 Aralık 2011 Pazartesi 11:24   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR