Resim ile fotoğraf…
Çok benzermiş gibi görünse de, iki farklı kavram.
***
Mesela resim çizilerek yapılır.
İster kalemle, ister fırçayla…
“Ressam”dır resim yapan kişi.
Kimi kara kalem kullanır, kimi boya…
Kimi sulusundan hoşlanır boyanın, kimi yağlısından.
***
Bazıları kaleme, fırçaya hükmeder, bazıları da elini fırça gibi kullanarak çizer resmi.
Farklı araçlar deneyerek de resim yapmak mümkün olabilir.
Örneğin çok eski yıllarda mağaralarda şekiller, resimler çizenler, ihtimalen kesici aletler kullanarak duvarlara kazımışlar düşündüklerini.
***
Fotoğraf ise çok daha farklı bir teknik.
Makineniz varsa çekersiniz fotoğrafı.
Aksi taktirde, şansınız hiç yok demektir.
***
Eskiden fotoğraf makineleri, film yoksa işe yaramazdı.
Fotoğrafı, makineye yerleştirdiğiniz fime çeker, filmi banyo ettirir, karta bastırırdınız.
***
Dijital sistem hayatımıza girdikten sonra, çok şey değişti.
Artık film yok, disket var.
Bas deklanşöre, çek çekebildiğin kadar!
Hepsi bedava!
***
Teknoloji son yıllarda öylesine baş döndürücü bir hızla gelişti ki…
Şimdilerde cep telefonları hem fotoğraf makinesi ve hem kamera gibi de kullanılabiliyor.
Bas deklanşöre, çek fotoğrafı ve anında istediğin yere gönder.
İnanılmaz kolaylık.
***
Başınız ağırttığımın farkındayım.
“Bu kadar teknik ayrıntıya ne gerek var” diyeniniz mutlaka olacaktır.
Özür dilerim!
***
Ancak, “resim” ile “fotoğraf” arasındaki farkı anlatmam gerekiyor…
Gerekiyor ki, konuya geçebileyim.
Bu sebeple, böylesine detay bilgi vermek mecburiyetinde hissettim kendimi.
***
Hani “bu çaba da neyin nesi, hoş fotoğraçı olacak halimiz yok” diyebilirsiniz.
***
Anlatacağım elbet, ama bir noktaya daha dikkatinizi çekmem gerekiyor.
***
Diyelim öğrencisiniz ve sınavdasınız.
Eğer cevabı “fotoğraf” olan bir soru için “resim” derseniz, biyerleri ile gülerler insanlar size.
***
Her neyse, şimdi geliyorum asıl konuya.
***
Bu ayın sonunda kar festivali var.
Benim de gerçekleşmesi için, çok ısrar ettiğim bir etkinlik bu.
***
Vali sayın Sebahattin Öztürk’ün gayretiyle hazırlıklarına başlanılan festivalin geçtiğimiz gün programı ulaştı bize.
Broşürde, festivalin iki gününe yayılmış “resim sergisi” etkinliği çarptı gözüme, şaşırdım.
***
Ahh, keşke resim sergisi açılabilse…
Ama bu zor ve hatta imkansız.
Şaşırmamın nedeni bu.
Çünkü resim sergisi için, çok önceden duyuruların yapılması ve hazırlıklara başlanılması gerekiyor.
***
Haaa!
Gidip çarşıdan, pazardan hazır resimleri satınalır, getirir de sergilerseniz, o başka!
Yoksa öte şekliyle resim sergisi açmak kolay bi iş değil.
***
Anlatmam o ki…
Düşünülen sergi, resim değil, fotoğraf sergisi.
***
Şimdi “N’olmuş ki! O kadarcık kusur kadı kızında da olabilir” denilebilir.
Kusura bakmayın ama, böyle bir ifade asla kabul edilmemeli!
***
“Niye” biliyor musunuz?
İzah edeyim:
Festivalde fotoğraf sergisi açılacak ve o sergi iki gün boyunca açık tutulacak.
İki güne yayıldığına göre, sergi belli ki önemseniyor.
Bence bir mahzuru yok, çok da hoş.
***
Peki program broşüründe ne yazıyor:
“Resim sergisi!”
Hem de bir yerde değil, iki yerde birden.
***
Yanlış anlamayın, hatalı yazmamış yazanlar.
Böyle biliyorlar çünkü, yani “resim” onlar için doğru olanı.
***
Onlar!!!
***
Biliyorum şimdi de “onlar dediğin de kim” diyeceksiniz!
Anlatayım:
***
“Onlar” dediğim, her taşın altından çıkma becerisi gösterenlerdir…
Onlar öyle mahirdirler ki, fotoğraf makinesini ellerine alır “resim” çeker, gider “fotoğrafçıda” vesikalık “resim” çektirir…
El sürmeden kitap yazar, iyi takla atar, amuda kalkar, koşar, buzda kayar, çok da güzel at tımar ederler!
Becerilerini, ustalıklarını, her işten çok iyi anladıklarını yüzleri kızarmadan anlatırlar.
İnandırıcıdırlar.
El pençe divan durma en iyi becerdikleri işlerden birisidir.
Her biri iyi birer organizatördür.
Bilgiçtirler.
Tabi birer de kültür abidesi!
En iyisini onlar bilir, onlar yapar, onlar becerirler.
Çok da cesurdurlar haa…
***
Yalnıııız…
Her şeyi iyi bilenler, sadece bi şeyi bilmez, bilemezler:
CESARETLERİNİN, CEHALETLERİNDEN KAYNAKLANDIĞINI!
***
Hazır söz festivalden ve programdan açılmışken, izninizle devam edeyim istiyorum.
***
Hazırlık kurulu, festivale çevre ülkelerin büyükelçilerinin davet edileceğini açıklamıştı.
Bilmiyorum, böyle bir davet oldu mu?
Yarın bu festivale gelecek olan ve ihtimalen Türkçe bilmeyen yabancı konukların eline sadece Türkçe hazırlanmış bir program broşürü ne diye tutuşturulacak?
Okusunlar, anlasınlar diye!
Ne garip değil mi?
***
Yıllar sonra yeniden yapılacak bir festival programının çok daha detaylı hazırlanması, aynı zamanda metinlerin Türkçe ve İngilizce ve hatta Rusça, Farsça, Arapça dillerinde kaleme alınması gerekmez miydi?
Yabancı ne anlayacak Türkçe broşürden?
***
Biliyor musunuz, aslında broşürün tek dilde hazırlanması isabet olmuş!
Çünkü yabancılar, yanlışların farkında olmayacak.
Bize gelince…
Önemli mi yani!
Zaten keriziz, uydur, kakala gitsin!
…………
ERZURUM’UN ADINI KORUMAK VE KOLLAMAK GEREK
Ankara Erzurum Dernekleri Federasyonu başkan ve yöneticilerinin kaç günden beri Erzurum’da kapı kapı dolaşarak düşündüklerini şehrin önde gelen isimleri ile paylaştığını en azından yapılan haberlerden biliyorsunuz.
***
Feridun Önal Bey’in öncülüğünde yollara düşen federasyon yetkililerinin öncelikli hedefi Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde “Birinci Erzurum Tanıtım Günleri” etkinliği düzenlemek.
Kapsamlı bi çalışma yapmışlar.
Anlatacaklarını dinlemek amacıyla düzenledikleri basın toplantısına katıldım.
Doğrusunu söylemek gerekirse çok da iyimser bulmadım atılan adımları ve orada çekincelerimi federasyon yöneticilerine açık bir dille ifade ettim.
***
Amacım tekere çomak sokmak değil.
Niyetim kendi çapımda bir “koruma zırhı” oluşturmak!
***
Çoğumuz farkında değiliz belki, ama Erzurum dışarıda oldukça saygın bir yere sahip.
İki kişiden birisi Erzurumlu ise misal, o tercih edilir.
Alışverişte Erzurumlu güvenilir bir müşteridir.
Ülke güvenliğinde Erzurumlu’ya herkes sırtını rahatlıkla döner.
Çünkü Erzurumlu, kimseyi arkadan hançerlemez.
Vatan, bayrak, ezan dadaşın vazgeçilmezleri arasındadır.
Sözü senet kabul edilir Erzurumlu’nun.
Komşuluğu, komşuda pişenin kendine de düşeceğini iyi bilir Erzurumlu.
Ölü görmüş ağlamış, düğün görmüş oynamıştır dadaş.
Hal’den, adap’tan, erkân’dan anlar.
***
Bakın, müthiş bir miras bunlar.
Son derece değerli, paha biçilmez bir miras!
***
Erzurum’u böylesine özellikli hale getirenlerden Allah razı olsun.
Umarım haklarını helal eder, mahşer gününde yakamıza sarılmazlar.
Çünkü onlar sayesindedir paye’miz.
***
Bugün birileri kalkmış “Ankara’da Erzurum Günleri hazırlayacağız” diyor.
İnşallah atılan adımlarla bu şehrin kar’ına kara bir leke daha düşürülmez!
***
“Daha” diyorum…
Çünkü giderek o kadar çok yanlış yapılmaya başlanıldı ki Erzurum adına, Erzurumlu adına hayret edersiniz.
Yapılan yanlışlar, söylenen yalanlar, atılan hesaba dayalı adımlar yüzümüzü fazlasıyla kızartır oldu.
***
Kimse yanlış anlamasın beni.
Ticarete veya sosyal bir etkinliğe asla karşı değilim.
Erzurumlu herkes, ister işadamı olsun, ister dernek yöneticisi, ister şu veya bu…
Ticaret de yapsın, anlaşmalar da imzalasın, üretsin, satsın, büyüsün, zengin olsun.
Ama Erzurum veya Erzurumluluk kavramları, ufak hesaplara kurban edilmemek kaydı şartıyla.
***
Kötü örnekler çoğaldıkça, hassas düşünen herkes bu konularda ciddi endişe duymaya başladı.
Çoğu insan, lekelenmemesi ve kirlenmemesi için, üzerine titrediği Erzurum adının, beş paralık olmasını, meze haline gelmesini, getirilmesini, değerinin ayaklar altına alınmasını asla istemiyor, “yeter” diyor yeteeer!
***
Erzurum’u marka haline getirmek ve “şehrin adı” olarak kullanmak yeterli.
İsimse başka şeyler bulmak gerek.
Ama yok, böyle yapmıyor, vara yoğa kullanıyoruz tüm değerlerimizi.
Tıpkı Pasinler yolundaki “Hak” dinlenme tesisleri veya Atatürk Üniversitesi’ndeki “Ata” döneri gibi!
***
Başka isim mi yok koyacak, ne demek “Ata döneri?”
Düşünseniz, aklınıza yığınla isim gelir.
Ama gelen isimlerin çoğu “istismar”dan hayli uzakta kalır ki…
İşe yaramaz!
Anlayacağınız illa öpmek gerek.
Öztürk AKKÖK