Bizim camia onu çok iyi tanır…
Biz de çok tanıdığımızı sanırdık….
Ama yanıldık mı?….
Ama ne yalan söyleyeyim son yıllarda yaptığı periyodik gezilerle pek de tanıdığımızı sanmıyormuşum!
…
Kim den mi bahsediyorum? Aslında kendisi de bu yazıyı okuduğunda o da biraz haklılık bulacaktır.
Bana için için kızsa da…..
İlk karşılaşmamızda yine gönlünü alırım….
Kalas Vedat….
( 1980 yıllarda İrfan Alyanakla çıkardıkları ilk Erzurum mizah dergisi)
Özür dilerim o yıllar öncesiydi….
Şimdi
Fırfirikk Vedat…..
Onunla ilk 1982 yılında Milletin sesi gazetesinde mesai arkadaşlığında tanıdım. Rahmetli Sadık Engin
den….. gibi korkardı. Her gün gazete manşetini yaptığı haber başlığı ile uyuşturamaz korkusu her gün
harf sayısına göre başlık ayarlama korkusu Vedat’ın kabusu gibidydi.
Sadık her defasında yüzüne tokat gibi vururdu… Eeee okumuş çocuk vedat, rahmetli sadık alaylı…
ama sayfa düzeninde ne denli usta olduğu onu pek ilgilendirmiyordu. Sadece harf kasasındaki
harflerin başlığı oluşturması onu ilgilendiriyordu. Vedat’ın attığı başlığın hiç değeri yoktu.Eğer başlığı
atarken kasadaki harf yetmezse, Vedat yandı…..
O günlerde başlayan arkadaşlığımız 31 yılını doldurmuş. Zaman zaman aralıklı olarakta çalıştık. En
son Doğu TV de beraber mesai bölüştük. Gerçi birbirimizi çok sevdiğimizden midir, bilinmez . Ara
sıra birbirimize sitem etmeyi de ihmal etmeyiz. Onun bana benim ona yaptığım en ağır şakalar ikinci
karşılaşmamızda unutulur gider.
Yalnız geçtiğimiz yıl tamda bu aylarda Pendik’in ve Aziziye belediyesi’nin düzenlediği proğramın
davetlisi olarak geldiğimiz İstanbul Vedat ile beni bozdu gibi…..
Ben bir hafta sonra İstanbul’a evimle nakletti. Vedat ise Haziran ayına kadar İstanbul cazibesine
takıldı, sonra Erzurum’a döndü…
Yenge ve çocuklar Erzurum’da ama Vedat ne hikmetse 2 ayda bir İstanbul’da…
Bir de uzun zamandır yazmayan Vedat’ın kalem elinden düşmüyor, ha bire yazıyor. Hem Erzurum
gündemini ve hem de İstanbul gündeminden haberler veriyor.
Güzel bir olay… Arkadaş çevresinin genişliği onun bu tür haberleşmedeki en ortak sermayesi….
Bir türlü bir araya gelemedik. Ha yarın, ha öbürsü gün deyip deyip beni ekmesi de hayra alamet değil.
Yaklaşık bir aya yakın bir zamandır. İstanbul’u mesken tuttu. Ara sıra telefonla görüşüyoruz. Ama bir
türlü bir araya gelemiyoruz. Sebebi belli… Gündemi dolu…
Bu adam ne yapar, ne yer, ne içer pek merak etmiyorum. Ama onu İstanbul’a bağlayan bir neden var
gibi…
Geçen gün ortak arkadaşlarımızla Vedat’ı masaya yatırdık. Herkes bir şeyler söyledi. Bense vardır bir
hikmeti diye geçiştirdim… Oysa geçiştirilecek gibi değil ki… Adam ha bire uzaktan dövüşüyor. Belki
de ilerlemiş yaşında babasının görmediği yerleri görme merakı onu cezp ediyor. Ya da İstanbul’u
gençliğinde yaşayamayışının acısını çıkarıyor.
Canım kardeşim 40’ından sonra azıtmışta olabilir. Baksana lüks yerlere takılma merakı bu yaşlarda
ona memleketi unutturacak… Belki de bilmediğimiz bir sevdanın son yolcusu mu oldu?
Bak oğlum….Evinden çoluk çocuğundan uzakta hayat geçmez…
Senin ki heriflik falan değil… Git oğlum artist misin ne işin var buralarda ….