Çağın en büyük illeti kanser. Öyle bir hal aldı ki neredeyse her üç kişiden biri bu hastalığın pençesinde. Türkiye’de artan kanser vakaları tedavi yöntemlerini de gündeme getirdi. Tüm Türkiye kanserle savaşırken kemoterapi ve ışın tedavisi sonrası kullanılan ithal ilaçların bir yıldır piyasada bulunmadığını, yine kanser hastaları için sesini yükselten üniversite öğrencisi Dilek’ten öğrendi.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın eline para sıkıştırıp “git ilacını al” dediği genç kızın “ben dilenci değilim, beni yanlış anladınız” diyerek döktüğü gözyaşı, insanlığın kalbine bir kurşun gibi işledi. Genç kızın dilinden dökülenlerden ziyade gözlerinden okunuyordu o acı tablo. Evet, insanlık ölmüştü.
Yapılan yanlıştan dönüldü ve ilaçların temini için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı devreye girdi. Şimdilik sorun aşıldı gibi görüyor.
Bu illete yakalanmayan, o dayanılması güç tedavilere katlanmayan hiç kimse bu hastalığın ne olduğunu asla bilemez. Bu konuda toplumsal bilincin olmadığını bir kez daha gördük en ağır biçimden. Kimsenin garantisi yok, bu dünyada asla sağlıklı olduğunuza güvenmeyin, yarın birçoğunuza nüfus edebilir bu hastalık.
Parası olan özel hastanelerde tedavi olurken, devlet hastanelerinde sıra beklerken kaptığı bir mikroptan hayatını kaybedenleri gördüm. Damar yolu ile alınan her kemoterapide vücudun nasıl bittiğine şahit oldum. Her hastane yolunda ‘acaba eve geri dönebilecek miyim’ hissini yaşadım. Ölmeden ölmek ne demek bunu defalarca şahsen tecrübe ettim.
İnsanlar Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a öfke kusarken aslında bu ülkede herkesin bu hastalığa karşı en az bakan kadar duyarsız ve bilgisiz olduğunu keşfettim. Gerçek şu ki, ateş düştüğü yeri yakıyor. Kanserle mücadele eden insanlar, bu ülkede ilacını dahi alamıyor. İşte bu gerçeği hiçbir şey değiştirmiyor.
Kanserin nedenleri konusunda uzmanlar her gün yeni bir şey açıklıyor: ‘Onu yemeyin’, ‘bunu içmeyin’, ‘şurada gezmeyin’ diye. Oysa hiç kimse genetiği değiştirilmiş organizmaların tehlikesinden, hormonlu gıdaların felaketinden bahsetmiyor. Tek suçlu stres ve sigara gösteriliyor. Belki de bu hastalığa sebep olan en masum şey stres ve sigara. Kanserden hayatın kaybetmiş ancak stresin ne olduğunu bilmeyen, hayatında sigarayı ağzına almamış insanların sayısı öyle çok ki.
Gerçek şu ki, toplumsal bilincin olmadığı bir yerde hiçbir sorun aşılamıyor. Ülkede sanki herkes meme kanserinden ölüyormuş gibi bir tek meme kanserinde farkındalık yaratılıyor. Oysa bu illetin bin bir türlüsü var. Midemi istersiniz, akciğer mi, yoksa geniz mi?
Üniversite Öğrencisi Dilek ile tartışmaya açılan kanserle mücadele konusunda toplum olarak harekete geçilmeli. Parası olmadığı için tedavi göremeyen onlarca insanın sesi olunmalı. Hatta mecliste bir komisyon kurulmalı. Kanserle topyekûn bir kavgaya girilmeli. Şehirdeki onkoloji hastanelerinin sayısı artırılmalı. Ancak daha öncesinde kanserin nedenleri araştırılıp ortadan kaldırılmalı. İnsanlar benim güzel ülkemde bir bakana dert anlatmak için kanserden fazla mücadele etmemeli.