MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Darbe hangi derde ilaç olmuş ki…
Mehmet Şener
Darbe hangi derde ilaç olmuş ki…


Şu günlerde en çarpıcı söz, “Ben diktanın askeri olanına da, sivil olanına da karşıyım.”
Sağcısından, solcusuna hemen herkes bu sözü amentü belledi… En çok da televizyon ekranlarını kuşatan bazı sahte demokratlar, diktanın her türüne karşı olduğunu vurgulayarak, adeta iman tazeliyorlar.Fakat bu sahte demokratları dikkatlice dinlediğinizde, birçoğunun arka planında, askeri bir darbeye meyilli olduklarını sezebiliyorsunuz.
Tamam; belki hiç biri açıkça (en azından televizyonlara çıkanlar) “…bir askeri darbe olsa da, şu dincilerden kurtulsak” demesine demiyor. Ama sözlerinin zamirinde, sırf AK Parti hükümetinden intikam alma uğruna, demokrasinin, hukukun ve sivil iradenin rafa kaldırılmasına rıza gösteren bir duruş var.
Oysa…
Sivil diktatörlük, faşizm, despot bir yönetim ve benzeri anlayışlar ne kadar kötü ve ne kadar bir ülke için cinayet demek ise, askeri darbeler de bundan geri kalır bir şey değildir.

Aydın olan bir kişinin tavrı çok net ve anlaşılır olmalıdır; misal şöyle diyebilmek için lafı eğip bükmeye hiç gerek yok:
“İçinde demokrasi, hukuk, insan hakları ve halkın hür iradesi olmayan her türlü yönetime şiddetle karşıyız.”
Bu ülkede oldum olası yaşanan “aydın duruşu” sorunu, her dönem olduğu gibi şu günlerde de, can sıkıcı biçimde yine uç verdi. Tayip Erdoğan’ı, yahut da hükümeti ideolojik olarak tasvip etmeyen kimi sözde aydınlar, “…bu hükümet gitsin de nasıl giderse gitsin; yeter ki gitsin” demeye getiriyorlar.
Seçim, halk iradesi, siyasi mücadele, meydanlar…
Bu adamlar, için bu kavramlar artık o kadar uzak ve o kadar erişilmez ki, siyasi mücadele ile sonuç alınamayacağına inanıyorlar.
Bu sebeptendir ki, çareyi darbede arıyorlar…
Halbuki, bizim kırk, elli yıllık demokrasi tarihimizde öyle ibret sahneleri vardır ki, bırakın aydın olmayı filan, aklı başında olan hiç kimse, askeri darbeden medet umması gerekir. Haydi, 27 Mayıs, zaten başlı başına bir demokrasi ve hukuk katliamıdır, hem de insanlık suçudur. 71 muhtırası, 80 darbesi ve 28 Şubat süreci de, ders almak isteyenler için, yeterince ibret vericidir.

Solcular, 71 muhtırası için ellerinden geleni yaptılar ve sonunda ordunun hükümete muhtıra vermesini sağladılar. Zannediyorlardı ki, asker gelecek, sağcıyı, İslamcıyı, milliyetçiyi toplayıp götürecek; kendilerine de payeler sunacak…
Tam tersi oldu…
Muhtıra önce kendi evlatlarını yedi; tıpkı 12 Eylül darbesinde olduğu gibi…
Hiçbir askeri darbe yoktur ki, bir ülke o darbe sayesinde sorunlarından kurtulmuş olsun ve o ülke huzura kavuşsun.
12 Eylül’den önce şartları olgunlaştırdılar, sonra da meşru iktidarı ve demokrasiyi rafa kaldırdılar. Bugün olmuş hala 12 Eylül’ün acıları sürmekte ve o ateşten hala dumanlar yükselmektedir.
28 Şubat sürecinin ıstırabı ise henüz çok yeni… Bugün millet olarak yaşamak zorunda kaldığımız birçok sorunun kaynağında o çirkin sürecin, despot uygulamaları ve açtığı yaralar vardır.
Şimdi bazıları zannediyor ki, asker darbe yapıp mevcut hükümeti alaşağı ettiğinde, yerine kendilerini getirecek. Hatta bazıları işi o kadar ileri götürüyor ki, şimdiden darbede kimlerin nerelerden toplanıp içeri alınacaklarının çetelesini tutuyor.
Tarihi tecrübeyle sabittir ki, uygulama tam tersidir.
Kim ki, darbeden medet ummuş, kim ki siyasi geleceğini darbe üstüne kurmaya çalışmış, bakın göreceksiniz hepsi yerle bir olmuş ve tarihin çöplüğüne atılmıştır.
Kazanan ve yarınları inşa edenler ise, hep sorunun çözümünü halk iradesinde ve demokraside arayanlar olmuştur.
Tutunuz ki, mevcut hükümetin bazı uygulamaları ziyadesiyle can yakıcı ve antidemokratik olabilir. Bu yanlışa karşı izlenecek doğru yol; yasal çerçevede kalıp, demokrasi içinde mücadele etmek olacaktır. Aksi halde ne darbe sevdalıları için bu ülke nefes alınacak bir yer olur, ne de sessiz kalıp olup bitenleri tribünden izleyenler için yarınlar daha güzel olur…
İktidarı eleştirmek, hukuk nezdinde mücadele etmek ve en önemlisi de sandıkta hesap sormak dururken, askeri tahrik edip darbe yaptırmak, olsa olsa bir insanın bindiği dalı kesmesi gibi olur…
Erken ya da süresinde; ama illa ki bir seçim olacak. Madem kimsenin kafasına silah dayanıp, şu partiye rey atacaksın, denilmiyor o halde darbe istemek de neyin nesi…
Ver oyunu, değiştir hükümeti…
Bu sefer de şöyle diyorlar:
“Efendim, ahali çok cahil; nasıl oy kullanacağını bilmiyor. O yüzden bu hükümetin seçim yoluyla gitmesi imkansız bir şey.”
Mantık bu…
O sebeple tek çare darbedir; diyecekler ama diyemiyorlar, ha bire sözü dolaştırıp duruyorlar!
“Sivil diktaya karşıyız”
Güzel…
Zaten aklı başında kim ister ki, sivil hükümet diktatörlük ilan etsin ve sonra da kendisine zulmetsin.
Her nereden gelirse gelsin, diktanın her türüne karşı olup, demokrasi mücadelesi vermek dururken, siyasi intihar anlamına gelecek darbeyi çanak tutmak, ihanet olmasa bile aptallığın ve salaklığın daniskasıdır.
Vaktiyle Iraklılar da, Amerika’nın gelip ülkeyi Saddam’dan kurtaracağını, kendilerine de özgürlük ve zenginlik sunacağını zannetmişti.
Bugün Irak’ı herkes görüyor ve biliyor. Saddam gitmesine gitti, ama geride mahvolmuş bir ülke ve yüz binlerce ölü kaldı. Amerika ise, harcadığı paraları garantiye aldıktan sonra, yakında gitmeye hazırlanıyor.
Kimin umurunda oldu bu ölen insanlar ve yakılıp yıkılan bir ülke…
Kimseye demokrasi altın tepside sunulmuyor.
Türkiye, artık şu darbe çığırtkanlığından ve darbeden çare ummaktan uzaklaşıp, demokrasisini köklü kılmanın çaresini aramalı ki, kimse gece kapısı çalındığında korkuya kapılmasın…

Mehmet ŞENER

📆 19 Ocak 2010 Salı 10:07   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR