Yanlış hatırlamıyorsam Selami Şahin’in arabesk bestesiydi bu şarkı. Nasıldı sözleri…
Bu aşkı burada sen noktaladın
Artık ne duamsın nede bedduam
Kendini meçhule sen uğurladın
Artık ne duamsın ne de bedduam
Yıllarca aşkınla boşa yanmışım
Seni bir sevgili bir dost sanmışım
Bir hiçmişsin meğer ben aldanmışım
Artık ne duamsın ne de bedduam
Gül değil dikensin gönül bağımda
Bir karaçalısın aşk mezarımda
şimdi bir ölüsün sen mezarımda
Artık ne duamsın ne de bedduam
“17 Aralık” operasyonu sonrasında yaşananlar bu şarkıyı hatırlattı.
Hizmet beddua ediyor, Yakutiye meydanında toplanan sivil toplum örgütleri dua.
Operasyonla ülkenin gördüğü zarar milyarları buluyor. Peki ama zarar etmeyelim diye yaşananları da görmezden mi geleceğiz. Ayakkabı kutularından çıkan paraları, milyon dolarlık saatleri, alınan rüşvetleri? Elbette hayır. Kim bu ülkenin bir kuruşuna tenezzül ettiyse hesabını yargı önünde vermeli.
Hükümet yargıyı “Birilerinden talimat alıyorsunuz. Devletin içinde devlet olmaz.” Diyerek eleştiriyor. Yani yargının bağımsız olmadığına vurgu yapıyor. Ak Parti hükümeti değil miydi aynı yargı mensuplarını Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları sıranda muhalefetin eleştirilerine karşı savunan, ” bırakında yargı işini yapsın”…
Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları hangi usullere göre yapıldıysa “17 Aralık” operasyonu da aynı usule göre yapılıyor. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında sabah 04.00’da evinden operasyonla alınan askerlerin üstlerine de haber vermemişti yargı, “17 Aralık” operasyonunda da çocukları alınan bakanlara da haber vermedi. Zaten “ben size operasyon yaparak gözaltına alacağım” demek; ” lütfen delilleri karartın da bu operasyonda bir sıkıntı çıkmasın” demekle aynı anlamı taşıyor benim için.
“Yargı ele geçirilmiş!”
” Kim tarafından”
” Hizmet”
Yargının ele geçirilmesine müsaade ederseniz ve dahi bazı durumlarda bu ele geçirmişliği kullanırsanız sonuçlarına da katlanmanız gerekiyor. Eğer Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse, yargı tam bağımsız olmalı. Ne bakan arayıp talimat vermeli nede ” hizmet” Şayet gerçekten söylenildiği gibi yargı bağımsız değil ve birilerinden emir alıyorsa, o ülkede hukuktan bahsetmek söz konusu bile olamaz. Bir an önce yargı kime teslim edildiyse bu teslimiyetten kurtulmalı. Kurtulurken de “onları temizledik, şimdi bizim adamlarımızı yerleştirelim” mantığından uzak, hakkıyla bu işi yapacak isimler hâkim ya da savcı olmalı. Bir ülke düşünün ki millete değil ” hizmete” hizmet eden savcı polise operasyon için talimat veriyor, millete değil “hükümete” hizmet eden polis bu talimatı yerine getirmiyor.
Yargı ve emniyette kadrolaşma müsamaha ve hatta teşvik edilmeseydi bu gün yaşananların hiç biri yaşanmayacaktı. Bir dönem neredeyse hâkim ya da savcı olmak için cemaatten referans isteniyordu.
Gelelim bu operasyonun niyeti ne?
Yukarda da ifade ettim bu milletin tek kuruşuna tenezzül eden varsa hesabını vermeli. Ama niyet halis değil, gerçekten mevcut hükümete karşı bir operasyon bu. Evet köklere dışarda olan bir operasyon. Evet sonuna kadar bir darbe girişimi. Bu darbe girişiminde bulunanlar ne yazık ki “Hizmet”i kullandılar. “Hizmet”in zaten geçmişten bu güne bu kadar siyasetin içinde olması hataydı. Buna müsamaha edilmesi oy kotarmak hesabıyla bu denli meselenin içine girmesine izin verilmesi hataydı. Durumu fark eden, dünyayı yöneten güçlerin fırsatı ganimete çevirme çabası yadsınamaz.
Beddua tutar mı?
Beddua ile ilgili en beğendiğim hikaye şöyledir; “Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir genelev inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler, ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar. Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu genelev için her gün beddua etmekten öteye geçememiş. İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu genelev yerle bir olmuş.
Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler, ancak genelev sahibi adam, cami imamının ve cemaatin direk veya in direk olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile camiye karşı tazminat davası açmış.
Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler. Bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler. Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkemeye günü geldiğinde hâkim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp; ‘Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum.’ demiş. ‘Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var. Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir genelev sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati!”
Bunu anlattıktan sonra beddua eden ” hizmet”e sormak istiyorum. Siz değil miydiniz bu hükümetin hemen her icraatına destek veren. Hatta referandum oylamasında hafızamda kalan en önemli vurgu Fetullah Hoca’nın yaptığı açıklamaydı.
” Mezardan ölüleri çıkarıp oy kullandırın”
Bundan bir iki sene öncesine kadar Ak partiyi iyi niyetle bile olsa eleştirseniz, karşınızda “hizmet”i bulurdunuz. Şimdi ise “hizmet” Ak Parti’nin karşısında. Bunu neye benziyor biliyor musunuz? Hz.Ömer Müslüman olduktan sonra gülerek anlatıyor; ” cahiliye döneminde ne yapardık biliyor musunuz? Her akşam helvadan put yapar, ertesi gün öğlen sıcağında acıkınca tutar onu yerdik”…
Vatandaş ne yapacak?
Vatandaş olup biteni pür dikkat izleyecek. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında suçluların gerçekten cezalandırılıp cezalandırılmadığına bakacak. Meselenin üzeri kapatılıyor mu yoksa sonuna kadar gidiliyor mu ona bakacak. Şayet yolsuzluk yapanlar, rüşvet alanlar, tüyü bitmemiş yetimin hakkına göz dikenler layığını bulursa, AK partinin gerçekten “Ak” olduğuna olan inancı tazelenecek ve bu safta yer alacak. Aksi halde ise ” artık ne duamsın nede bedduam” şarkısını söyleyerek alternatif arayacak.