Sanıyorum siyaset ile içiçe olanlar, doğal olarak tarihe de meraklı
oluyor. Özellikle yakın siyasi tarih, siyasetle yatıp siyasetle kalkan
ve ülke gündemine kafa yoranlar için hep ilgi duyulmuş bir alandır.
Bu sebeple de özellikle tarihe meraklı olanların TV’de kaçırmadığı
proğramlardan birisidir ‘Tarihin Arka Odası’ proğramı. Kendine
has çizgisi ve yine o dalla ilgili uzman konuklarıyla sabahın ilk
ışıklarına değin izleyiciyi ekranda tutan Murat Bardakçı, benim
sadece televizyonda değil, yazılı basında da ilgi ile takip ettiğim bir
isimdi. Özellikle de o dönem çalıştığı Hürriyet ve Sabah
Gazeteleri’nde belge ve resimlerle tarihe ışık tutar, özellikle de
ilginç konularda okuyucuyu bir hayli aydınlatırdı. Ve bu Murat
Bardakçı’nın en çok sevdiğim özelliği de gündemde olan konu ile
ilgili tarihi bilgiler vermesiydi.
***
Mesela bir sel felaketi olduğunda mutlaka geçmişte ülkemizde
yaşanan en büyük sel felaketini konu alırdı ve yer verdiği bilgi ve
resimlerle de okuyucuyu adeta doyururdu. Son zamanlarda kendisi
gibi tarihçi olan Erhan Afyoncu da, Bardakçı’ya eşlik ederek,
proğramı daha da izlenir hale soktu. Ve işin güzelliği de Murat
Bardakçı o gün ülkemizde gündemde ne varsa, yazısına, ”Falan
denilince aklıma filan tarihte yaşanan filan olay aklıma geldi”
der, hep ilgimi cezbederdi. Özellikle o girişlerine hayranımdır.
Bugün ben de müsade ederseniz, Murat Bardakçı hoca gibi
gündemdeki bir olayla ilgili bir girişle yazıya başlayacağım.
***
23 Temmuz denince aklıma çok şey gelir ama galiba nedense en
çok da Doç.Dr.Erol Kürkçüoğlu aklıma gelir! Atatürk Üniversitesi
Tüğrk Ermeni İlişkilerini Araştırma Merkezi Müdür Doç.Dr. Erol
Kürkçüoğlu, Cumhuriyetin temellerinin atıldığı 23 Temmuz
kongresinin yapıldığı yerin aslında bildiğimiz o kongre binasında
değil, o binanın bahçesinde bir çadırda yapıldığını söylemesi, beni
adeta yıkmıştı! Erzurum’da yayınlanan yerel bir gazetede,
sanıyorum Erzurum Gazetesi’nde yayınlanan bir makalesinde
öğrendiğim bu bilgi, beni doğrusu çok şaşırtmıştı.
***
Oysa her zaman mevcut o taş kongre binasına girdiğimde farklı bir
heyecana kapılır, Atatürk ve milli mücadele kahramanları için,
‘Şurada oturdular, burada durdular, şuradan çıktılar, buradan
indiler’ der, o bina içinde kendime çocuksu hayaller kurar, her
adımda kendimce bir anlam yüklerdim. Ne yalan söyleyeyim,
bundan da büyük keyif alırdım. Ama, ama işte o Kürkçüoğlu
hocanın o makalesi ile sanki de hayallerim yıkılmış, çok kötü
olmuştum. Başlıkta da dedim, adeta içimdeki çocuk öksüz kalmıştı!
***
Kürkçüoğlu hocanın o makalesi bana tarihle yüzleşmenin aslında
hem kolay hem de zor olduğunu ortaya koydu! Gerçi ünlü tarihçiler,
tarihle yüzleşmenin aynada görünen kadar gerçek olmayacağını da
ifade ederlerken, ben artık o kongre binasına nedense ‘sıradan,
sembolik’ bir bina olarak girip çıkmaya başladım. Ve ne yazık ki
bugün hepsi rahmetli olmuş olan geçmiş dönemlerin yöneticilerine
sitemde bulunuyorum.
O kongrenin yapıldığı bina bahçesinin içindeki o çadır ve yanındaki ahşap binanın bir şekilde korunmuş, bugüne kadar sağlam ve ayakta durması gerekiyordu! Sanırım
bugün sözsahibi olan ve girmek için can attığımız o Avrupa ülkeleri gibi olamadığımızdan dolayı adeta kahroluyor, kahroluyorum.