Bilgisayarın icadı çok daha eski olmasına karşın, Amerika’da internetin ilk kullanıma başlanmasının üzerinden bile kırk yıl geçmiş……
Şair merhum Necip Fazıl Kısakürek, yanılmıyorsam 1983 yılında veda etmişti bu dünyaya… Dolayısıyla, bilgisayarı zaten görmüştü ve belki de kullanıyordu bile…Muhtemelen, üstat interneti de duymuş olacaktı ki, bir dizesinde aynen şöyle seslenmişti:
“Tam bir asırdır bozuk bütün ayarlar,
Şimdi yanlışları sayıyor bilgisayarlar.”
Şair, bugünleri yani şu internet denilen çağın sihirbazını görebilseydi, kimbilir neler söyler yahut neler yazardı.
İnternetin en anlaşılır tarifi şu galiba:
“Dünya bir köy kadar küçüldü”
Aklın yolu bir…
Şayet peşin hükümlü değilseniz, bu çağda ‘odunumun’ parası diye tutturmanız artık hiçbir anlam ifade etmiyor. Hangi konumda olursanız olun, yanlışa “yanlış”; doğruya da “doğru” demek zorundasınız.
Fark etmez; ister sade bir vatandaş olun, isterse vali durum budur…
Yoksa tuzdaki iyot gibi açıkta kalırsınız.
Eskiler, doğruyu eğriden tefrik etmek için, “Halep ordaysa arşın burada” demiş…
Şimdi ise, bir tuşa basmanız veya birkaç dakika bilgisayarın karşısında vakit geçirmeniz yetiyor.
Bu sebeple; akıllı her insan gibi, akıllı hiçbir yönetici de artık akıntıya karşı kürek çekmiyor.
Tıpkı Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk’ün dün gazetecilerle yaptığı sohbette olduğu gibi…
Sohbet toplantısının önceden belirlenmiş bir gündemi yoktu. Ancak şu günlerde tanık olduğumuz gelişmeler kendiliğinden doğal gündem oluşturmuştu.
Açık açık olmasa da, gözaltına alınan subaylardan tutunuz da, yargıda yaşanan krize ve önceki gün Tortum’da karşılaştığı tepkiye kadar bir çok konuda hem gazeteciler, hem de Vali Öztürk görüş beyan etti.
Öncelikle şunu belirtmek isterim: Vali Öztürk, bilgi birikimi, güçlü kültürel altyapısı ve pratik zekasıyla farklı bir yönetici profili çiziyor.
Edebiyata da vakıf, tarihe de… Halk kültürünü de iyi biliyor, zeka ürünü fıkraları da…
Misal; önceki gün Tortum’da karşılaştığı HES tepkisini ne kendisine yönelik bir saldırı veya hakaret olarak telakki ediyor, ne de TEMA Temsilcisi Işıl Bedirhanoğlu’nun heyecanlı çıkışını, haddini aşma olarak görüyor.
Olayın üzerinden 24 saat geçmiş olmasının da verdiği serinkanlı bakışla, “Olabilir, bunlar normal şeyler. Köylü arazisinin ziyan olup gideceğine inanıyor. Mesele kendilerine çok doğru biçimde anlatılmamış. Tepki göstermekte haklılar… Çevrecilerin çıkışı da yerindedir. Bize düşen, devlet olarak aksaklıkları ortadan kaldırmak, işi zarar vermeyecek bir düzenlemeye kavuşturmaktır. Bu hususta ciddi bir mücadele veriyoruz. Ne çevre berbat olsun, ne köylü geçim aracı olan arazisini kaybetsin, ne de ülkemiz enerjisiz kalsın. Mutlaka akıl ve sağduyu galip gelecektir” dedi.
Kimseyi kimseyle mukayese etmeyi hazzetmiyorum ama çaresiz bazen bunu yapmak zorunda kalıyoruz. Misal önceki vali, Öztürk’ün yerinde olmuş olsaydı, bugün bütün Türkiye Erzurum’da yaşanacak skandalı ve ayıbı konuşuyor olabilirdi. Çünkü, nerede nasıl bir tepki vereceğini bilmeyen bir yöneticiydi; üstüne üstlük bir de “ben devletim istediğimi yaparım” anlayışında bir zattı.
Sebahattin Öztürk, serinkanlı, tecrübeli ve toplum psikolojisini biliyor…
En önemlisi de, halk kuyrukçusu veya politika şakşakçısı değil…
Doğruya doğru, eğriye eğri demesini biliyor.
Örneğin dünkü sohbet sırasında 2011 çalışmaları ve Turizm Müdürü’ne dair söyledikleri, kolay kolay bir valinin sarf edeceği türden sözler değildi.
2011’le ilgili yetki sorunu olduğunun altını çizdi ve “İdari yapımız içinde koordinatörlük diye bir mekanizma yok. Bu durum da, ciddi aksaklıklara yol açıyor. 2011’le ilgili ne belediyenin, ne üniversitenin ne de valiliğin bir ödeneği yok. Sadece bizim çok komik sayılacak miktarda bir ödeneğimiz var o kadar” şeklinde konuştu.
Vali Bey, bu bağlamda tam olarak ne demek istediğini anlatmak için de halk edebiyatından örnekler verdi:
“Yumruk onlara atılıyor ama dayağı biz yiyoruz.”
“2011’in sonunda işler yolunda gitmiş olursa Allah’tan, kötü olursa Feyzullah’tandır diyecekler.”
Eğitimdeki eksikleri de sayıp döktü, kent mimarisindeki çarpıklığı da…
Tespiti ve teklifi şu:
“Eskiden Erzurum’da kuvvetli bir kültür ve sanat faaliyeti olurdu. Müzik koroları, kültür evleri ve halk ozanları etkindi. Şehirleri şehir yapan kültür ve sanat potansiyelidir. Erzurum bu manada ciddi bir irtifa kaybındadır. Hepimizin bu uğurda elimizi taşın altına koymamız ve bu şehri yeniden layık olduğu o yüksek düzeye ulaştırmamız lazım. Mimariden tutunuz da çevreye kadar yapılacak çok işimiz var. Yaptım, ettim demekle olmuyor. Her şey ortada… Çok ama çok çalışmamız lazım.”
Dedik ya, dünkü toplantının belli bir gündemi yoktu. Vali Bey, geride kalan dört aylık süre içinde fert bazında tanıdığı şehrin gazetecilerini toplu halde de tanımak ve dertleşmek istemişti. Birlikte kahvaltı yapmak, işin bahanesiydi.
Açık açık söyledi:
“Kanada’yı ve orada yapılan Kış Olimpiyatları’nı gördükten sonra, bizim hangi şehrimiz olursa olsun, böyle bir olimpiyat düzenlememiz en azından şimdilik çok da mümkün gibi görünmüyor. Olmaz, imkansız demiyorum lakin işimizin çok zor olduğunu, bu yolda daha çok uzun mesafeler almamız gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Olimpiyat düzenlemek yalnızca fiziki görüntüden ibaret değil, kültürel birikim ve kafa da çok önemli.”
Zeki ve gerçekçi bir yönetici…
Önce eksikleri teşhis ediyor, ardından çözüm öneriyor.
Yani topu taca atmıyor, ya da hamaset yapmıyor.
Kendi adıma, dün o toplantıdan istifade ettim. Dilerim ki, Vali Öztürk bu anlayışından bıkmaz ve bir süre sonra, “Aman buradan bir şey olmaz” deyip, kestirip atmaz…
Bu noktada, şehrin basınına ve sivil toplum teşekküllerine çok önemli görevler düşmekte… Doğru haber ve isabetli yorumlarımızla hem Vali Bey’e, hem de diğer yöneticilere destek verip, işlerinde yol gösterici olabiliriz…
Yalnızca basın ve meslek teşekkülleri de yetmez. Yerel yöneticilerimiz, iktidar-muhalefet yerel politikacılarımız ve Meclis’de bu şehri temsil eden vekillerimiz mutlaka bir öneri, proje ve görüş sahibi olmalıdırlar.
Değil valiler, başbakanlar bile tek başlarına asla kurtarıcı olamazlar. Kaldı ki, devir de zaten kurtarıcı devri değildir. Erzurum’un ihtiyacı olan şey, gemiyi doğru rotasında yüzdürecek cesur, yerine göre radikal ve en önemlisi de güzergah bilen bir kaptandır. Bu bağlamda çalışkan, dürüst ve akıllı bir vali görev yaptığı şehrin çehresini değiştirebilir. Ancak bunun için en az o yapıdaki bir vali kadar, o valiye ayak uydurabilecek yöneticilere de ihtiyaç vardır.
Mehmet ŞENER