Bugün Erzurum’un Rus istilası ve Ermeni vahşetinden kurtarılışının 92. Yıldönümü. Kurtuluş bayramlarında genellikle geçmişte yaşanan bir takım tarihi olaylar anlatılır, bu olaylar tarihçiler tarafından irdelenir ve bir takım dersler çıkarılır. Kuşku yok ki, tarihini bilmeyen, tarihten ders almayan milletler yok olur gider. Geçmişte yaşanan bir takım acı olaylar, başarılar mutlaka yeni nesillere aktarılmalı ve olaylardan ders çıkarılmalıdır.
Bu açıdan yeni nesiller, vatanlarına ve geleceklerine yönelebilecek her türlü tehdide karşı uyanık ve donanımlı olmalıdır.
Devletlerin politikaları kin ve nefret üzerine kurulmamalıdır. (Bugün Ermeniler’in yaptığı gibi) Tarih her zaman tarihçilere bırakılmalı, düzenlenen ilmi platformlarda belgelerle iddialar ispat edilmeli ve açığa kavuşturulmalıdır.
Bunu yaparken de bilimsel tarafsızlığa gölge düşürülmemelidir.
Karşıt savlar bu gibi platformlarda özgürce ve korkusuzca yer almalı, seslendirilmelidir..ç
Birilerinin yapmağa çalıştığı gibi aynı düşünceyi paylaşan insanların birbirlerini ağırlaması şeklinde olmamalıdır.
Bu gün Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı arşivlerinden yaklaşık elli bin incelenmiş belge ile Ermeni savlarına cevap vermekte, fakat Ermeni tarihçiler bu durumu görmezden gelmekteler. Ancak biz, bıkıp usanmadan daha binlerce belgeyi inceleyerek, gün ışığına çıkarmalı ve genç nesillerin bilgisine sunmalıyız.
Hamasetle bir yere varamayacağımız ortadadır…
Dahası genç nesilleri bilgilendirmeli, Ermeni iddiaları karşısında daha donanımlı hale getirmeliyiz.
Amaç, geçmişle yüzleşmek, belgelerle vahşeti ortaya koymak…
Gerisi tarihçilerin değerlendirmesi…
***
Yazımızın başlığını “Erzurum’un Kurtuluşu” olarak koyduk.
Kurtuluş, sadece işgalden kurtulmak değildir.
Coğrafyayı Vatan yapmalısınız.
Bunun için bağımsızlık şarttır.
Ancak aynı zamanda ekonomik anlamda da bağımsız ve güçlü olmalısınız.
1800’lü yıllarda Erzurum, iki yüz bin civarındaki nüfusu ve kente her gün giren onlarca ticaret kervanı ile Doğu Anadolu’nun ve Anadolu’nun hem önemli bir ticaret, ayın zamanda da kültür merkeziydi. Geçen yıllar içerisinde Erzurum ,işgaller gördü, göçler yaşadı ve adeta viraneye döndü.
Milli Mücadelede Mustafa Kemal’e kucak açan ve Cumhuriyetin kuruluşunda önemli bir misyon üstlenen bu kent, Cumhuriyet döneminde gelişimini sürdürdü.
Türkiye’nin ekonomik kalkınmışlık sıralamasında çok gerilerde kalan Erzurum’un ekonomik kurtuluşunun da gerçekleştirmelidir.
Bu anlamda öncelikli olan Havancılık sektörü ve buna bağlı yan sektörler geliştirilmelidir. Bu doğrultuda son yıllarda ortaya konan çabalar olumludur.
Aynı olumlu tablo Eğitim ve Sağlık alanlarında da yaşanıyor.
Erzurum, Doğu Anadolu Bölgesinin Üniversite ve sağlık kenti olma yolunda önemli adımlar atıyor ve bu alandaki gelişmeler yüz güldürüyor.
Öte yandan yine büyük bir gelişme içerisinde olan Hizmet Sektörü yeni atılım ve yatırımlarla desteklenmeli ve bu yatırımların önü açılmalıdır.
Ve turizm…
Üç günden bu yana Dünya Buz Hokeyi şampiyonasına ev sahipliği yapıyoruz. Erzurum halkının ilgisi mükemmelden öte…
Bu günden itibaren de Dünya Kayak Federasyonunun düzenlediği Uluslar arası kayaklı Koşu ve Snowboard yarışları başlıyor ve 24 ülke sporcuları bu yarışlara iştirak etti.
Bu tablo, 2011’de yapacağımız Dünya Üniversiteler arası Kış Oyunlarına umutlu bakmamızı sağlıyor ve Erzurum, böylesi bir organizasyonu yapamaz diyenleri yanıltıyor.
***
Bugün Erzurum’un düşman işgalinden kurtarılışının 92. Yıl dönümü…
Yıllarca önce zulümden kurtulan bu şehir, ekonomik anlamda da kurtuluşunu başaracaktır.
Kurtuluş ancak o zaman daha anlamlı olacaktır.
92 yıl önce özgürlüğüne düşkün bu kartal yuvasını zulümden kurtaranlar, coğrafyayı vatan yapıp bize bıraktılar.
Onları rahmetle, saygı ile anıyor; önlerinde tazimle eğiliyoruz.
Bayramınız kutlu olsun.
KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK
Bugün İstiklal Marşımızın kabulünün 89.yıldönümü…
Her milletin ulusal marşı vardır, ancak Türk Milleti’nin ulusal marşının adı İstiklal Marşıdır…
“Dahili ve harici bedhahlarınca” yok edilmek istenen bir millet, bağrından çıkardığı evladı Mustafa Kemal ile, esaret zincirlerini kırarken, cephedeki Mehmetçik’e moral verecek bir milli marşa da ihtiyaç duyuyordu.
İstiklal Marşımızın hemen herkesin bildiği bir öyküsü vardır. Bu öykü hem gözlerimizi yaşartır, hem de gururumuzu okşar…
Ankara’nın ayazlı gün ve gecelerinde sırtına geçirecek bir paltosu ve onu alacak parası yokken, Milli marş yarışmasında birinci olduğu halde konulan ödülü almaya tenezzül etmeyen, hatta “Karşılığında para ödülü varsa, ben bu yarışmaya girmem” diyen yüce bir yüreğe sahip Mehmet Akif’in bu davranışı gözümüzü yaşartır ve gururumuzu okşar…
Öte yandan Milli Eğitim Bakanı ünlü hatip Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Akif’in yazdığı ve adını İstiklal Marşı koyduğu şiirini Mecliste sık sık alkışlarla kesilen bir coşkuyla okuyuşu da bizi zaman tünelinden geçirip o günlere götürür ve aynı coşkuyu yaşatır.
***
Akif, İstiklal Marşı adını verdiği şiirini ‘Kahraman Türk Ordusuna’ ithaf etmiştir.
Şiirine İstiklal Marşı adını vermesi Türk Milletinin istiklalini kazanacağına olan inancını hiç kaybetmeyişindendir. İstiklal Marşımızın tamamı okunduğunda görülecektir ki, şiirde Türk tarihi ve Türk Milletinin özellikleri anlatılmakta ve böylesi özelliklere sahip bir milletin esir edilemeyeceği büyük bir inançla vurgulanmaktadır.
İstiklal Marşımızın diğer önemli özelliği de Kahraman Türk Ordusuna ithaf edilmesidir.
Bir millet düşününüz ki bütün ferdiyle, Arabistan’da, Kuzey Afrika’da, Galiçya’da, Balkanlar’da, Çanakkale’de savaşmış ve binlerce evladını bu topraklarda bırakmış…
Anadolu’da yalnızca çocuklar, yaşlılar, kadınlar, cephelerden dönebilen yorgun – sakat insanlar ve askerler kalmış…
Anadolu karamsar, insanlar umutsuz…
İşte bu karanlık günlerde Milleti kurtarmak, Anadolu’yu aydınlatmak için yok ve yoksulluk içinde Mustafa Kemal Anadolu’ya çıkıyor ve Milli Mücadeleyi başlatıyor.
Yorgun milleti bir araya getirip, düzenli ordu kurmaya ve donanımlı Yunan’a karşı koymaya çalışıyor ve başarıyor da…
Avrupa’nın arkasında durduğu işgalci Yunan’a karşı b.ir çok cephede kahramanca karşı koyan ve zaferler kazanan Kahraman Türk Ordusuna moral vermek için yazılan marş; işte Akif’in bağımsızlık duygusu ile kavrulan yüreğinden fışkıran ve Türk Milleti’nin de duygularına tercüman olan dizelerdir.
“Bir daha böyle bir marş yazabilir misin ?” sorusuna Akif;
“Allah milletimize bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın” sözleriyle ne denli zor ama bir o kadar da onurlu bir görevi yerine getirdiğinin altını çizer.
***
Evet, “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın”
“Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın Hürriyet,
Hakkıdır, Hakk’a tapan Milletimin İstiklal!”
Feridun Fazıl Özsoy
Bir yanıt yazın