Yaklaşık bir aydan beri Erzurum’un tarihi camilerini dolaşıyor, inceliyor, fotoğraflarını çekiyorum.
Niyetim bir dizi envanter çıkartmak.
Erzurum’un sahip olduğu değerleri ile ilgili çalışmalarım vardı, o çalışmalara camilerimizi de ekleyeyim istedim.
***
Bu nedenle hayli zamandır gidemediğim, belki ihmal ettiğim mahallelere uzanıyor, sokaklarını arşınlıyor, bazen soğukla cebelleşiyor, bazen hiç tanımadığım insanların sıcak ve içten davranışlarıyla karşılaşıyor, yorgunluğumu unutuyor, yeni yeni bilgiler öğrenmiş olmanın da mutluluğunu yaşıyorum.
***
Camilerimize gelmeden önce şunu çok net söylemeliyim ki;
Erzurum süratle kan kaybediyor!
***
Bu gerçeği, Erzurum’un bir zamanlar hayat dolu, canlı mahallelerine girdiğinizde görüyor, eski, viraneye dönmüş evlerine bakarken, müthiş bir yalnızlık, inanılmaz bir sessizlik ve içten gelen bir acı, bir sızı ve inilti işitiyor gibi oluyorsunuz.
***
Eskilerin deyimiyle “ferimiz kesilmiş” durumda.
***
Havası gündüzün gri, geceleri kurşuni, binaları kirli, sokakları çamurlu bir şehirde dolaşıyor olmanın sıkıntısı içinde attığım her adım, aklıma yığınla soru ister istemez getiriyor.
***
Diyorum ki; geri kalmış, yokluğu ve yoksulluğu iliklerine kadar yaşayan, kirli ve pahalı şu şehirde yaşamak kader midir?
***
“Hayır, kader değildir” diyenlerin sayısı giderek tırmanıyor olmalı ki, insanlar kaçarcasına göçüyor bu memleketten.
***
E bir de gitmeyen, gitmek istemeyen, anayurduna, babaocağına sahip çıkmak isteyen, kimileri tarafından da “enayi” gibi görülen yığınla iyiniyetli insan var Erzurum’da.
***
Çoğu çaresiz o insanların…
Önemli kısmı da mutsuz!
***
Nasıl mutlu olsunlar ki?
***
Her şeyin anormal “pahalı” olduğu memlekette sadece “gülmek bedava”, ama içimizden gelmiyor ki, gülelim!
***
Yoncalık’ta daha dün bir manav ile konuşuyordum.
Öyle gün oluyormuş ki, “50, 60 lira” ciro yaparak dükkan kapatıyorlarmış.
***
Rakamın küçüklüğüne ve hatta yok’luğuna bakar mısınız?
İnanılır gibi değil.
***
Diyeceksiniz ki, manav öyle de öteki esnaf farklı mı?
***
Daha geçen gün Erzurum’un en popüler işyerlerinden birisinin sahibi sızlanıyordu:
“Cumhuriyet Caddesi’nde işyerim, önünden adam geçmiyor!”
***
Bi, “Önünden adam geçenlerin dükkanları ne iş yapıyor ki, geçmeyenler n’etsin?” diyeyim dedim, sonra vazgeçtim.
***
Şöyle dikkatli bakın çevrenize. Yığınla satılık, yığınla kiralık ilanları çarpar gözünüze.
Ticaret yapmak isteyen sanki kimse kalmadı gibi.
***
Sattığının yerine yenisini alamayan, tahsilat yapamayan, kimi siftahsız dükkan kapatan esnaf borç batağına saplanmış durumda.
***
Erzurum’da icra dairelerinin sayısının giderek artıyor oluşu nedendir acaba?
***
Kaç bin icra dosyası var o dairelerde?
***
Sahi bu şehirde, böyle bir soruyu soracak, sorduğu sorunun da cevabını alacak kimse yok mudur?
***
Muhalefet deseniz, hak getire!
Sivil kitle örgütlerinin yöneticileri deseniz, resmen tribünlere oynuyorlar!
***
Dikkat ediyor musunuz, son zamanlarda bir de “Ankara’ya gittik, filan mebus ile biraraya geldik, falan müsteşar ya da bakan yardımcısı ile kahvaltıda buluştuk” modası peyda oldu.
***
Allah muhabbetinizi artırsın diyeceğim, diyemiyorum!
Nasıl diyeyim ki?
***
Haydi ben yine şunu, bunu, Esnaf Birliğini, Ziraat Odası’nı anlarım da…
***
Gazeteciler neyin hesabını yapıyor, bunu anlamakta zorlanıyorum.
***
Nezaket ziyareti bir inceliktir.
Elbet gitmek gerek, elbet “hayırlı olsun” demek gerek.
Ama misafiri olduğunuz mebus beylerimize ve hanımefendiye de “ne yapıyor, memleketin hangi sorunu ile ilgileniyorsunuz” diye sorup, halk adına, halkın dertlerinin takibini yapmak da gerekmez mi?
***
Bilemiyorum…
Belki arkadaşlardan biri ikisi bişeyler sormuş, gelip yazmış da olabilirler.
***
Ama bu şehrin sorunları, sıkıntıları bir iki kişinin gayreti ile aşılmayacak kadar büyük ve bir o kadar da can acıtıcı.
Bu sebeple, birlikte hareket etmek, en doğu olanıdır.
***
Bu kadar yorumdan sonra geleyim camilerimize!
***
“Erzurum’un 51 tarihi camisi var” deniyor.
***
Sayı o kadar mıdır, yoksa daha az veya çok mu, tam bilemiyorum. Bu sorunun cevabını gerekli araştırmayı tamamladıktan sonra verebileceğiz.
***
Ancak, içim acıyarak gördüklerimi söylemem gerekirse…
***
Orijinalitesini koruyan bir camisi yok Erzurum’un.
***
Herkes geçmişten-bugüne kendi kafasına göre hareket etmiş, kimi cami yağlı boya ile tepeden-tırnağa boyanmış, kimisi seramik ile döşenmiş, kimi kapı ve cam çerçeveleri iğreti pvc’lerle güya yenilenmiş!
***
Çoğu caminin taş duvarlarınalçı ile sıvanmış.
Hele bazı camilerde kullanılan ahşap malzemeyi görünce insan en kibar şekliyle, “yuh” demekten alamıyor kendini.
***
Çoğu caminin son cemaat yeri bölümleri süslü tuğlalar ile örülmüş ki, görmeyin!
Öyle cami gördüm ki, sanırsınız önünde mermerden örülü kale duvarı var.
***
Bunlar kısa süre içinde tespit ettiğim olumsuzluklar ve hatta talihsizlikler.
***
Dedim ya…
Her olumsuzluk içimi burkuttu, her keyfi uygulamaya isyan ettim ve sonunda “Erzurum, gerçekten sahapsız şehirmiş” demekten bir kez daha alamadım kendimi.