- Erzurum Haber Gazetesi - https://erzurumhabergazetesi.com -

Kara bahtlı özgürlük, bağrı yanık demokrasi

Özgürlük;  modern çağın bir yandan kutsarken, bir yandan da umarsızca harcadığı zavallı, acınası, talihsiz, kadersiz bir kavram…

Çağın bukalemunu demokrasi;  İnsan haysiyetine hürmet eden, âdil, eşitlikçi ve hürriyetçi bir rejim olarak tarif edilmekte ise de bir türlü bu tarifle sınırlanamayan paravan bir lügat.

Özgürlük; en fazla da fanatiklerinin elinde katledilen, içi boşaltılan bir kelime.     Zamanenin kâğıt üstündeki azameti,  kuma kazınmış haysiyeti bu kavram; niye bu kadar tekinsiz, niye bu kadar kısmetsiz…

“Özgürlük”  cazibedar bir tanrıça,  efsunlu bir kraliçe. Busoyut kavram nereye çekersen oraya gider misali çerçevesini  her an aşındırmaya, hudutlarını her an törpülemeye hazır bir gölgelik.. Elastiki bir muhtevayla  çarçabuk dönüşen, anbean deri değiştiren kaypak bir söylem.

Özgürlük; havarisi bol olan, ama samimi mensubu bulunmayan sahte bir değer. İsteyenin istediği gibi eğip bükebildiği, işine geldiği gibi yazıp bozduğu ele avuca sığmaz bir efsane. Her başı sıkışanın eteğine sarıldığı, her gözü kararanın kanadına sığındığı bir zümrüdüanka.   Her kazana kulp yapıp takılan, her  kapıya tokmak olup çalınan  hercai bir söz.

Günümüzde güçlü bilinen devletler; iktidar ve menfaat ve hesaplarını gerçekleştirmek maksadıyla bir takım devletlerin tepesine inmekte. Mazeret hazır : “Demokrasi götürmek adına, ihlal edilen insan haklarını korumak adına”.

Demokrasi  çağdaş bir tabu, modern bir kült olduğundan bu meşru çehreli gayrimeşru mazeret kimsede söz söylemeye takat bırakmamakta. Veya bu özde sinsi, sözde sünni gerekçe bütün haksız işgallerin önünü açmakta. Bütün ayıpları su ve sabun gibi aklamakta. Bütün günahları gece gibi saklamakta. Böyle bir sebeple uç veren bir eylemde sonucun neleri getirip neleri götüreceğinin ne hükmü olabilir? Değil mi ki, demokrasi denilince akar sular durur. Söyler diller sözlerini ağızlarda, işler akıllar hakkaniyeti zihinlerde, yazar kanunlar hükümleri vicdanlarda boğarlar. O şemsiyenin altına girildi mi  kimse ses vermesin, sözün bittiği yerdeyiz : Çünkü  işin içinde demokrasi götürmek var.

İnsanlar gece yataklarında iken bomba sağanaklarının altında kalmışlar. Tarlasında çiftçi, pazarında esnaf, hanesinde kadın neye uğradığını anlayamadan gidivermiş. Bebeler beşikte, çocuklar eşikte, dedeler secdede teslimiruh etmişler. Akıllı bombalar, nişan şaşmaz füzeler, milim sekmez roketler ne hikmetse doğru hedef  tutturamamak  konusunda rekor üstüne rekor kırmışlar.    Sivillerin o sudan ucuz canlarını sorgusuz sualsiz almışlar.  Niye, nasıl diye sormak kimsenin aklına gelmemiş. Yüksek yargı organları, bilumum adalet mekanizmaları  “duymadık”, “görmedik”  ayaklarına yatmışlar.  Medeniyetbanileri, insan hakları örgütleri “susma haklarını” kullanmışlar. Yeryüzü bunca vahşeti bir korku filmi seyreder gibi seyretmiş,  ne gam, işin ucunda demokrasi var.

Gariban kitleler, göç yollarında harcana harcana hiçe yazmışlar. Tarumar edilmiş hayatlar, hallaç pamuğu gibi dağılmış yurtlar yuvalar, harabeye viraneye dönmüş topraklar… Hayatı, saadeti, geleceği çalınmış vatanlar…Varsın olsun, o nazlı sevgiliye götüren her yol mubah. Değil mi ki demokrasi gelecek.

“Bu nasıl hesap;  bize demokrasiyi insan içinen iyi rejim diye belletmişlerdi.  İnsanı yok ederek atmosfere mi demokrasi götürecekler” diye sakın ola ki sormayın,  Fazla kurcalamayın, sizin aklınız ince işlere ermez. Büyük ağabeyler ne demişse odur.  Yoksa ananevi Şark terbiyesi size büyüklerin yanında konuşulmaz diye öğretmedi mi?

Bu fillerin kapıştığı savaşta karıncaların hesabı mı olur? Bu ince oyunların rol kaptığı sahnede sineklerin caydırıcılığı mı bulunur? Bu devlerin yarıştığı meydanda mağdurların sayısı mı tutulur?

“Hoş,  Afganistan, Filistin, Libya, Irak, Suriye de ne demek! O, bölgelerin halklarına insan demek  aslında caiz mi tartışılır.  Değil mi ki onlar bizden değil? Bizim yüksekmedeniyetimizin halkalarına dahil değil. Zaten onun için de bizim için geçerli olan hassasiyetlerin hiç birisi onlar için kabul edilebilir değil. Onlar başka dünyalılar. Onlara uygulanacak kanunlar da başka, hukuk da. O kanun ve hukukun ne olduğunu da ancak biz biliriz. Herkesin sağır ve dilsizi oynaması biraz da bundan. İşin aslına vakıf olduklarından. Yoksa bizler parmağımıza kıymık batırsalar yeri göğü ayağa kaldırırız. Kavanoz dipli dünyayı dibine kadar yaşamaya azimli canlarımız çok ama çok kıymetlidir.”

Evet, sessiz söylem, iç monolog budur. Dışa vurulanlar; işin icabına, oyunun kuralına göre sahne almak, başrol kapmaktır, ayrıntıları iyi kurgulamaktır.

Bu teranenin hakiki açılımı, kıyım ve kırıma uğratılmış kitlelere rağmen o ülkenin kaynaklarını sömürmek, siyasi ve ekonomik  rant projelerine alan açmak. En başa güreşen rakiplerin önüne geçmek,  güç sergileyerek caydırıcılıkları pekiştirmek. Yani yine  dünya Makyavelizm üniformasını giyinmiş, silahlarını kuşanmış olduğu hâlde çıktığı mazlum ve masum avında ölçü ve nizam tanımamakta..  İnsan hakları, evrensel haklar, savaş kanunları, birleşmiş milletler ise  tribünlerde bu amansız kahır maçını, keyifle ama bir gözü kapalı seyretmekte. İyi hesap, kârlı hesaptır diyerek ellerini ovuşturmakta.  Bu soykırımdan ne alırım,  bu hercümerçten ne kaparım, bu fesattan hangi fırsatları yaratırım diye birbirine göz kırpmakta.

Hesap budur, ama bütün bu hesapların da üstünde bir hesap vardır.

Aylanların, Mahmutların, Fatmaların, Rabiaların ve daha nice nice isimsiz kurbanların ahı yerde kalmaz.  Erzurumlu İbrahim hakkı hazretlerinin aşağıdaki mısralarından da ilham alarak dünyanın bir gün aklıselime uyanacağı ümidini taşımaya devam edelim.

Hakk şerleri hayreyler

Zannetme ki gayreyler

Ârif anı seyreyler

Görelim Mevla neyler

Neylerse güzel eyler.

 

Belkıs Altuniş Gürsoy