Hepimizin cebinde mevcut olan telefonlar sayesinde, fotoğraf ve video çekmeye başladığımız andan itibaren, hepimiz medya mensubuyuz. İster farkında olalım, ister umurumuzda değilmiş gibi yapalım.
Yaşadığımız anı mutluluğu, hüznü, sevinci, şaşkınlığı, kırgınlığı, merak duygumuzu, ispat duygumuzu, içimizdeki dedektifi, çevreciyi, kuralcıyı, kuralsızı, sadisti, sapığı, aklımıza ne geliyor ve ne yaşamak istiyorsak; yakalayabiliyoruz, kayıt altına alabiliyoruz, çeşitli medya ve uygulamalarda yayınlayabiliyoruz.
Artık hepimizin sosyal medya arkadaşı, takipçisi, takip ettikleri var, daha geçen gün okeye 4. yü bulabilmek için zorlanırken şimdi kahvehaneye ya da kafe ye gidip tek başımıza sanal alemdeki herhangi bir masaya 4. Olabiliyoruz hem de yancı sız. Aslında günümüz şartlarında istediğimiz herhangi bir ortamda istediğimiz farklı bir sanal ortama dahil olabiliyoruz.
Mesele; asıl burada çığırından çıkıyor, çünkü ne görmek ve ne göstermek istediğimiz konusunda tam karar vermiş olamıyoruz ya da emin değiliz. Tv, gazete, yazılı yada görsel basında gördüğümüz duyduğumuz haberlere sosyal medya üzerinden tepki verebiliyor, sevmediğimiz bir kişiye istediğimiz mesajı atabiliyor, toplu linç kampanyalarına katılabiliyor, toplu beğeni yapabiliyor yada şikayet yapabiliyoruz. Takip ettiğimiz bir gurup yada sayfa da sırf millet sert tepki vermiş diye bizde araya katılıp içimizi dökebiliyoruz. Ateistlerin gurup sayfalarına girip herhangi bir dini anlatabilmeye çalışıyor, Ltbg sayfalarına girip seçimleri hakkında ahkâm kesebiliyor, yemek sayfalarına girip senin bu yemeği hazırladığın para ile 3 – 5 kişilik bir aile 1 haftalık mutfak masrafını karşılar diyebiliyoruz. Yetmedi makyaj öğreten videolar izleyip bu teknikleri anlatanlara; sadeliğin güzelliğinden, Dövmeciler için bu işin sağlıksızlığından yada belli bir konuda yetkin olmaya çalışan ve bunu bir şekilde sosyal medya aracılığı ile muhatabına ulaştırmaya çalışanlara istediğimiz gibi cevap verebiliyoruz.
Gelelim kendi medya mensupluğumuza; ne yediğimiz, ne içtiğimiz, nerde ne zaman olduğumuz, kiminle olduğumuz kısmına. En son kim ile selfi yaptım (görçek yahut özçekim) en son ne yediğimin fotoğrafı, içtiğim kahvenin sunumu, kafenin doluluğu, şehrimin güzelliği, ilçemin hoşluğu, köyümün boşluğu gibi kendi kendimizin medya sorumlusu iken neleri görmüş, neleri eleştirmiş, neleri düzeltmiş, neleri ifşaa, etmiş neleri yermişim konusuna hiç bakıyor muyuz.
Face goygoy ya da makara kukara yaptığımız yer, twitter siyasi meseleler, instagram’ ı neredeydim ne yedim ne içtim nasılım olarak mı kullanıyoruz. İsterseniz nerede chek – in yaptığınız, (uğradığınız) yada nereden geçerken kimlerle yolunuz kesişti yada kiminle aynı anda telefonunuzu salladığınız. Çeşitlendirebilir miyiz evet devam etmeli miyim tabii ki hayır. Emoji yahut yeni yazı dilleri meselesine hiç girmeyeyim istiyorum; çünkü bunu ilerleyen zamanlarda tek bir yazıda ele alma düşüncem var. Vazgeçebilirim de oda ayrı bir konu.
Gelelim işin özüne; medyada neler görmek, Neler duymak, yahut neye dahil olmak istediğimize ve bizim bir medya mensubu olarak hayata ne katabildiğimize, ne diyordu bir deyimde; “ne yersen o sun” O zaman şimdi diyebilirmiyiz ki; ne yayınlıyorsan onu izliyor ve onu takip ediyorsun.
Tayfun Karakaş