CHP lideri Deniz Baykal, elli yıllık siyasi hayatında ikinci kez genel başkanlıktan istifa etti… İlki 90’lı yıllarda partisinin seçim barajının altında kalmasından sonraydı. İkinci istifa da malum kasetin ardından geldi.
Ne var ki bu ikinci istifa, hem sebebi bakımından, hem de kopardığı siyasi fırtına yüzünden ilkiyle mukayese edilemeyecek kadar önemli…Türk siyaset hayatında, “kadın yüzünden” kimi istifalar veya “azil”ler olmasına karşın, ilk defa bir parti başkanı, üstelik de ana muhalefet lideri düzeyinde bir istifaya tanık olduk.
Besbelli ki bu, öyle tez zamanda unutulacak türden bir mesele olmayacak. Her ne kadar Baykal’ın istifası yerli yerinde bir karar olsa da, gizli görüntülerin servis ediliş biçimi ve yaşanılan siyasi süreç nedeniyle, bir çok spekülasyon ve senaryo üretilecektir.
Baykal, görüntüler için “komplo” diyor. Başkaları ise, “hayır görüntüler gerçek, ama kişilerin özel hayatına müdahale edilmesi yanlıştır” görüşünü savunuyor.
Bilmiyoruz; neyin doğru neyin komplo olduğunu ancak yapılacak titiz bir inceleme sonunda öğreneceğiz. O güne kadar, başta CHP olmak üzere herkesin, itidali elden bırakmaması gerekir.
Görüntüler doğruysa bile, yayımlanmasının “yanlış” olduğu kanaati artık hemen herkesimin üzerinde ittifak ettiği bir nokta oldu.
Makamlar kimseye kalıcı değil. Kişiler bir göreve geldikleri gibi, şu veya bu sebepten ötürü de istifa ederler.
Tıpkı Baykal’ın önceki istifasında olduğu gibi… “Seçimlerde başarısız oldum” demiş ve çekip gitmişti.
İlk istifasının ardından parti delegelerinin kendisini yeniden aday göstermesi ve aşırı ısrarı üzerine, bir yıl sonra geri dönmüştü.
Fakat bu sefer durum oldukça farklı…
Ancak toz duman içinde kalan Ankara’da neredeyse dakika başı yeni bir senaryo üretiliyor.
Çünkü bu istifa sadece CHP’de değil, siyaset arenasının tamamında müthiş bir sarsıntıya yol açtı.
Parti kurmayları; Baykal’sız bir CHP’nin hangi limanda demirleyeceğinin hesaplarını yapmaya başlarken, diğer partilerde de başka yol haritaları masaya açıldı.
Dedik ya, senaryonun bini bir para…
Misal; Baykal’ın bir iki hafta sonra yapılacak parti kurultayından sonra, yine “aşırı istek” üzerine, genel başkanlığa geri döneceğini söyleyenlerden tutunuz da; bu kaset işinin aslında Baykal’dan çok, AK Parti’ye dönük bir senaryo olduğunu savunanlara kadar geniş bir yorum alanı var.
Kesin olan şu ki, Türkiye’de artık taşlar yerinden oynadı…
Şayet bu kaset işi, bazı çevrelerin iddia ettiği gibi uluslararası boyutu olan bir komplo ise; demektir ki, hiçbir flaş ismin yarına dair güvencesi yoktur.
Bugün Baykal’a, yarın bir başkasına…
Hükümetin çok acil olarak yapması gereken iki şey var:
Bir; bu görüntüleri gizli çekip yayanlar hemen bulunup çıkarmalıdır. İki; hükümet en kısa zamanda yeni bir yasa hazırlamalıdır. Çünkü bu ülkede en şöhretli isimlerin bile özel hayatlarına dair bir güvence yoktur. Bu olay göstermiştir ki, kişilerin mahrem hayatına dair, mevcut yasal koruma, son derece yetersizdir. Çok acilen yaptırım gücü yüksek olan bir yasaya ihtiyaç var.
Her kimin CHP ile veya Baykal’a hesabı varsa, bu hesabın görülme biçimi böyle olmamalıdır. Zira gün gelir devran döner bu çirkin silah başkaları için de kullanılır.
Ankara’da ipler öyle bir gerildi ki, Baykal’ın hükümeti hedef göstermesinin ardından Başbakan Erdoğan da sert bir üslup kullandı.
Şayet bu ateşe bir su serpilmez ise, korkarım ki Ankara’da kopan bu fırtına sadece Baykal’ı yıkmakla kalmayacaktır.
Mehmet ŞENER