“Bir musibet bin belayı defeder” demiş büyükler.
El hak doğru…
Keşke başarabilsek de musibetlere duçar kalmadan ders çıkarabilsek.
Olmuyor, olamıyor işte…
Şayet insanoğlu başkalarının başından geçen olaylardan bir hisse çıkarabilseydi, kuşkusuz ki aynı hataya düşmezdi.
Devletlerin hayatında da, ferdi planda da durum böyledir.Devletler de tarihten ibret çıkarmaz, insanoğlu da…
Misal; komşumuzun yahut da bir yakınımızın başından geçen fena bir olay sonrasında, acaba kaçımız, “amandır dikkatli olalım, böyle bir belaya biz de uğrayabiliriz” diyebiliyoruz. Desek bile acaba kaçımız başkalarının tecrübelerinden yeterince yararlanıyoruz.
Halbuki, tekerleği yeniden icat etmeye lüzum yok ki…
Tekerleği icat eden etmiş zaten…
Maalesef bir belaya bizzat uğramamış, hisse çıkarmasını bilmiyoruz. Tıpkı devletlerin tarihe bakıp, geleceği kurgulayamadığı gibi… Yoksa bu kadar harp, anarşi, kaos, kriz ve felaket tekrar edip durur muydu?
En güzel merhum Akif güzel özetlemiş, hem devletlerin hem de insanoğlunun bu dramatik anlayışını:
“Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür, diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür eder miydi?”
Maalesef ölmüşle, olmuşa çare yok…
Geçen zamanı geri getirmenin imkan ve ihtimali olmadığı gibi, olup bitmişi de yeni baştan tekrarlamak mümkün değil.
Erzurum bugünlerde böyle bir atmosferi soluyor tam da…
Doğru, yanlış, yalan, gerçek…
Neyse ne; ama oldu bitti ve bir sayfa öylece çevrilip gitti…
Hani ne diyordu büyük düşünür Mevlana:
“Dün dünde kaldı cancağızım; şimdi yeni şeyler söylemez lazım”
Erzurum açısından da, taraflar ve devlet düzeni açısından da, hoş olmayan şeyler yaşandı ve bitti.
Dünden gerekli hisseyi çıkarıp, artık bugüne ve yarına bakmamız gerekir.
Bugün veya yarın Erzurum yeni valisini karşılayacak.
Ne giden için kolaydı olup bitenler, ne de gelen kendini gülistanlıkta bulacak…
Fakat beri taraftan da hayat olanca cilvesi ve sürpriziyle devam ediyor.
Bu şehrin vagon yüküyle sorunları var. Misal; 2011 gibi geleceğimizi bağladığımız devasa bir proje, hayat bulmak için bizim emeğimizi, cesaretimizi, samimiyetimizi bekliyor…
Dün bu şehirde ziyadesiyle fena bir şey yaşandı diye, oturup o noktaya takılıp kalırsak, kimsenin kuşkusu olmasın ki yarınları inşa edemeyiz.
Tamam; vurgun yediğimiz gerçektir.
Lakin, henüz hayattayız ve her gecenin ardında yeni bir şafak bizi bekliyor. Kimse aksini iddia edemez Erzurum, irtifa kaybeden bir şehir. Ve Erzurum sadece iktisadi ve sosyal açıdan değil, idari bakımdan da derin bir zaaf içindedir.
Bu durumdan nasıl çıkarız, nasıl yeniden ayağa kalkıp koşabiliriz; bunların cevabını aramalıyız ki, bir zamanların sıklet merkezi olan eski Erzurum’a tekrar kavuşabilelim.
Maziden ders çıkaralım fakat maziye mahkum olmayalım.
Talihimiz makus olsa bile, asla kader değildir.
Niğde Valisi Sayın Sebahattin Öztürk, olup bitenlerden sonra yeni kararname ile artık Erzurum valisi oldu…
Kim bilir kafasında cevap arayan ne kadar soru ve kim bilir yüreğini daraltan ne kadar endişe vardır.
Kolay değil; çökmüş bir yapıyı enkazını yeniden inşa edecek.
Ama unutmayalım ki temel de sağlam, arsa da…
Vali Bey’in yapacağı yegane şey; giden Vali Bey’in ocağına incir ağacı diken dalkavuk, üçkağıtçı, riyakar ve iş bilmez adamlardan kurtulmakla işe başlamak olmalıdır.
Eşini ve çocuklarını getirmemek gibi, vahim bir yanlışa düşmemeli…
Şehri, birkaç beşinci sınıf adamın kendisine vereceği malumatla mütalaa etmemeli ki, kendisinden öncekilerin yanlışına düşmesin.
Bu şehrin çalışkan, üretken, samimi ve cesur yöneticilere ihtiyacı var.
Tezeğe mübarek deyip, öküzün gözüne söven adamlardan çok çektik, artık yeter…
Tortumlu ne güzel söylemişti:
“Biz yolu düz, valiyi herif isteriz”
Bu şehrin valisinin ne eğlence partilerine ayıracak zamanı olur, ne de orman sefasına…
Erzurum, spor kampı mıdır ki adam mütemadiyen pinpon oynayıp duruyordu!
Allah adamın gözüne parmak sokmaz ki…
Sonunda, adamı top ederler de farkına varamaz işte…
Bu şehrin şu bedbahtlığına bakar mısınız; valinin biri tüm hayatını yeme içme işine hasretmişti, öbürü sıfır dokuz yüzlü hatlarla pornocularla halvet oluyordu. Beriki de orman da, “aman ormancı, yaman ormancı” türküsünü dinliyordu!
Allah aşkınıza bu şehir bu kadar ucuz ve sahipsiz midir?
Adam gelecek, hayalindeki fantezilerini tatbik edecek, sonra da siyasete arkasını verip müthiş bir zırha bürünecek?
Yahu, yoksa bu şehir fantezi müzesi de bizim mi haberimiz yoktur!
Halbuki Nazım Hikmet Kuvayi Milliye Destanı’nda, ta yıllar önce söyleyeceğini söylemişti bu şehre ve bu şehrin insanına dair. Ama adamın fanteziden başka derdi olmazsa, şairi de tanımaz, şiiri de bilmez. Ama Nazım usta haklıydı, şu dizelerinde:
919 Temmuzunun 23’üncü günü
pek mütevazı bir mektep salonunda
in’ikad etti Erzurum Kongresi.
Erzurum’un kışı zorludur balam,
tandırında tezek yakar Erzurum,
buz tutar yiğitlerinin bıyığı
ve geceleyin karlı ovada
kaskatı katılaşmış, donmuş görürsün karanlığı.
Erzurum’da kavaklar, balam,
Erzurum’da kavaklar tane tane,
kavaklarda tane tane yapraklar.
Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez
Erzurum’da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.
Erzurum’un düzdür, topraktır damı.
Erzurum güzelleri giyer, balam,
incecik ak yünden ehramı.
Yürek boynun büker, balam,
Erzurumlu türkülere.
Halim selimdir Erzurum’un adamı
ve lâkin dönmesin gözü bir kere!…
Bir yanıt yazın