Kim neyin doğru, neyin yanlış olduğuna inanıyorsa, 12 Eylül’de oyunu o minval üzere kullanacaktır ve bundan doğal bir sonuç da olamaz.
İster “evet”çi olsun, isterse “hayır”cı fark etmez; isteyen herkes hür iradesiyle sandık başına gidecek ve tercihini yapacaktır. Bu süreçte parti liderlerinin il il, meydan meydan dolaşarak propaganda yapması da işin gereği bir şeydir.Tabii ki kimsenin bir itirazı olamaz; her parti istiyor ki savunduğu görüş sandıktan galip çıksın. Hatta Diyarbakır ve benzer siyasi yapıdaki illerimizde, bazı grupların ortaya çıkıp, “referandumda evet diyeceğiz” demesi de gayet anlaşılır bir çıkıştır. Zira o illerimizde hem PKK, hem de onun siyasi uzantısı olan BDP halka baskı yapıp, referandumu boykot etmeye çalışıyor. O boykot çağrısına ve kurulan baskıya karşın, başkalarının da sesini yükseltmesi, itiraz etmesi, demokrasi adına ciddi bir kazançtır.
Ancak şunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum:
Erzurum ve benzeri yapıdaki bir şehirde, yani oyunun rengi haftalar öncesinden belli olan ve kimsenin kimseye baskı yapmadığı yerlerde, birilerin öne atılıp, “Bizim oyumuzun rengi beyazdır, biz ‘evet’çiyiz” demesi, sizce ne anlama geliyor?
Veya şöyle soralım:
“Biz evet’çiyiz” deyen bu zat-ı muhteremler, şimdiden “evet”çi olduklarını açıklamakla isimlerini bir yerlere mi yazdırmayı murat ediyorlar?
Gazetede baktım kim bu arkadaşlar diye…
İçlerinde sadece farklı siyasi görüşe sahip bir kişi vardı. O da Erzurum Ticaret Odası Başkanı Hakkı Hınıslıoğlu…… Diğerleri aynı dünya görüşüne mensup kimselerdi. Dolayısıyla tören düzenleyip açıklama yapmasalardı da, zaten herkes oylarının rengini biliyordu.
Bu fotoğraf bana, 12 Eylül 1980’den önceki Erzurum’u hatırlattı. O dönemin Erzurum’un da nasıl ki solcu olmak veya solcu olduğunu açıklamak her babayiğidin kârı değildiyse, bugünün Erzurum’unda da, “hayır”cı olmak, ateşle oynamaya benziyor.
Hakkı Hınıslıoğlu’nu iyi tanırız; gençlik yıllarından beri hep merkez sağda siyaset yaptı ve sırasıyla AP ve DYP’de bulundu. Çeyrek asırdan bu yana başkanlığını yaptığı ETB de, üç aşağı beş yukarı aynı siyasi uzantıya mensup kişiler tarafından oluşmaktaydı.
Hakkı Hınıslıoğlu, düzenlenen “evet” toplantısında bulunmuş ancak “ben burada şahsım adına varım” demiş.
Artık ne demekse!
Kesin sonuç söylemek mümkün değil ama tahminler odur ki 12 Eylül’de Erzurum, silme “evet”çi illerin başında yeralacak. Bunu görebilmek için ne siyaset bilimcisi olmaya gerek var, ne de toplum mühendisliğine…
Hakkı Hınıslıoğlu gibi tecrübeli bir örgüt başkanı, durup dururken “ben de, ben de evetçiyim” diyorsa anlayın ki, yarınların siyasi zemini bugünden teşkil ediliyor.
Çünkü Hınıslıoğlu, müslüman mahallesinde salyangoz satılmayacağını bilecek kadar, ilmi siyasete vakıftır!
Bu becerisi sayesinde de iktidarda hangi parti olursa olsun, Hakkı Bey hep “zirve”de kalmayı başarmış bir kimsedir. Boşuna, “Hakkı Bey olmazsa valiler okşin karesi kuramaz” demiyorlar!
O, kılı kırk yarmadan, yarın kendisini bağlayacak bir karara imza atmaz. Atıyorsa şayet anlayın ki, Hınıslıoğlu artık ETB’ye veda edip, gemisini AK Parti sularında yüzdürmeye hazırlanıyor.
Yani muhterem Hınıslıoğlu bir nevi açılım yapmış oluyor.
Fakat Hınıslıoğlu ve benzer davranış içindeki arkadaşların ıskaladıkları nokta şudur:
Erzurum’da, “ben de ‘evet’çiyim” demek, asla bir marifet olmadığı gibi, referandumdan sonra da kimseye ‘evet’çi olduğu için madalya takılmayacak.
Toplanıp “biz ‘evet’çiyiz” şeklinde açıklama yapan STK’lara şöyle bir baktım. İçlerinde gerçek anlamda meslek teşekkülü olan sadece Erzurum Ticaret Borsası vardı. Diğerleri de elbette kendi çaplarında önemli oluşumlardır ve savundukları doğrular için ciddi mücadele vermektedirler. Özellikle Mustafa Yıldız’ı, Mustafa Güvenli’yi başından beri beğenerek takip ediyorum. Ve asla “niçin ‘evet’çisiniz” diye de sorgulamıyorum.
Benim itirazım kimin evet, kimin hayır diyecek olmasına değil…
Benim itirazım, Erzurum gibi zaten oyunun rengi belli olan bir şehirde, birilerinin sanki demokrasi kahramanı gibi pozlar takınmasınadır.
Ve asıl itirazım da Hakkı Hınıslıoğlu’nadır.
O itirazım da, “nasıl evet dersin” diye değil…
Çünkü evet demekle yanlış yapmış olmaz.
İtirazım, her devrin adamı olmaya çalışması ve rüzgâra göre yelkenlerini açmasıdır.
Şair İsmet Özel, “Marifet zor zamanda konuşmaktır” der.
Hakkı Hınıslıoğlu gibi artık yaşını başını almış şehir önderlerinin bir duruşu, ilkesi ve öyle kolay kolay da değişmeyecek bir tavrı olmalıdır.
Bu yaştaki insanlar, “birileri ya kulağımı çekerse” endişesi taşımamalı.
Neye inanıyorsa, açık yüreklilikle onu savunmalıdır bir insan..
Evet’se evet, hayır’sa hayır…
Ama bunu konjonktüre göre belirlememeli.
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın