MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Fevzi Budak, bu “ceza”yı haketmiyor..
Mehmet Şener
Fevzi Budak, bu “ceza”yı haketmiyor..


Dosya üzerinde “gizlilik” kararı bulunduğu için, Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak’ın hangi gerekçeyle tutuklandığını bilmiyoruz. Ancak kamuoyunda, “hayali ihale” olarak bilinen bu soruşturmada, bazı memurların “görevi kötüye kullanmak, resmi evrakta sahtecilik yapmak ve kamuyu zarara uğratmak” gibi iddialarla suçlandıkları artık aleniyet kazanmış durumda. öte yandan bu sürpriz gelişmeyle birlikte öğrenmiş olduk ki, Fevzi Budak “zanlı” konumunda olmasının ötesinde, bir de “müteahhitten rüşvet almak” gibi, inanılmaz bir suçlamayla karşı karşıya…
İddianame henüz hazırlanmadığı için, yargı süreci de başlamadı. Dolayısıyla soruşturmanın içeriğine dair görüş bildirme sadedinde değiliz. Fakat çeyrek yüzyıldan bu yana tanıdığım Fevzi Budak’la ilgili duygu ve düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Yeryüzünde kimse günahtan münezzeh, kusurdan arî değildir. Her beşer gibi, Fevzi Hoca da yanlış yapabilir. Lâkin yanlış var, yanlış var…
Şayet bize ulaşan bilgiler doğruysa iddia olunmakta ki, Fevzi Budak müteahhitten rüşvet almış!
Hoca’nın, en kısa zamanda bu utanç verici ithamdan aklanacağına bütün kalbimle inanıyorum. Aklıma ve tecrübelerime dayanarak da diyorum ki, Fevzi Budak; asla kimseden rüşvet adı altında para alıp, kimseye çıkar karşılığında iş yapacak bir insan değildir.
2002 yılından beri adeta attığı her adım, aldığı her nefes, görüştüğü her kişi, gidip geldiği her yer, saniye saniye kaydedilen bir insan, er ya da geç enseleneceğini bile bile bir müteahhitten nasıl rüşvet alır?
Cevabı çok basit:
Ya akli melekelerini kaybetmiş olacak ki, böyle vahim bir hataya düşsün; yahut da para hırsı gözünü öyle bir bürümüş olacak ki, bir metre önünü bile görmekten aciz olsun.
Dedik ya, biz Fevzi Hoca’yı uzun yıllardan bu yana tanıyoruz. Buna dayanarak biliyoruz ki, Hoca son derece zeki bir insandır, ayrıca da ileri derecede feraset ve izan sahibidir.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, geçtiğimiz yedi-sekiz yıl içerisinde sırf görevden alabilmek için, akla ziyan suçlamalarla tam 450 kez soruşturma açtırdı Hoca için…
Süreci artık herkes biliyor. Hoca, tam 11 defa görevden alındı, tam on defa da yargı kararıyla görevine iade edildi. Bu girdap içerisinde, Hoca; öyle badirelerden kurtulup, öyle tertip ve tuzakları boşa çıkardı ki, sonunda esen rüzgârdan dahi nem kapacak bir hale geldi.
Hoca inattır, sağlam bir iradeye sahiptir ve mücadeleci bir kimsedir.
Ama asla rüşvetçi olacak bir mizaca ve kişiliğe sahip değildir.
Kavi bir imanı ve düzgün bir inancı vardır. Ve bu şehirde benim gibi binlerce kişi şahadet eder ki, Hoca, dürüst bir insandır.
Hüseyin Çelik, aşırı derecede canını yaktığı içindir ki muhtemelen, son yıllarda olmadığı kadar hırslıydı. Zaten O’nu sinek hükmünde gören iradeye karşı sürdürdüğü mücadele azmini de, bu hırsı ve inadından alıyordu. Ama en önemlisi de, kendisine olan güveni ve yaptıklarının düzgün olduğuna dair inancıydı…
Bir bürokrat düşünün ki, bırakın yaptığı işleri, attığı her adımı mobeseler tarafından an be an kaydedildiğini bile bile hangi akılla hayali bir işe karşı müteahhitten rüşvet alır?
Değil miydi ki, o hayali işin ortaya çıkmasında en önemli rolü kendisi oynamıştı…
Üstelik olayın patlak vermesinden hemen sonra, cep telefonuna gelen bir tehdit mesajından ötürü de derhal savcılığa giderek, ilgili hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Bütün bunları yaparken, aslında O müteahhitten rüşvet almış olacak ve günün birinde müteahhidin bunu okuyacağını da bilerek, kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterecek!
Başkasını bilmem ama tanıdığımız Hoca, böylesine aptalca bir işe imza atacak adam değildir.
O gidip gelmeler, sonunda onur meselesi haline dönüşünce, Fevzi Bey’in psikolojisi elbette örselendi. Ama bu halet-i ruhiye O’nu özellikle de para ve menfaat ilişkilerine karşı, çelik gibi sağlam bir iradeye bürüdü. Çünkü biliyordu ki, bir arkadaşının ücreti mukabilinde öğretmen evinde kalması dahi, soruşturma geçirmesine sebep olabiliyordu.
İşin inanç boyutu, aile terbiyesi ve beslendiği kültür bir yana… Bir adam şayet dört bir yandan kıskaca alındığı halde rüşvet yemişse anlarız ki, normal değildir; yani aklıselimini kaybetmiştir. Hâlbuki son güne kadar biliyoruz ki, Hoca başından beri olduğu gibi, aklen de fikren de zindeydi.
Nasıl bir düzende yaşadığımız ortada…
Gammazcılık, kalleşlik, alçaklık, ihanet ve iftira gibi insanlık suçu olan fiiller, neredeyse gündelik hayatımızın vazgeçilmezleri oldu!
Elimizde bir belge veya kesinleşmiş bir bilgi olmadığı için, şu kişiler yahut da şu makam Hoca’ya karşı komplo kurup, O’nu tuzağa düşürdü; demiyoruz.
Zaten neyin ne olduğunu da ancak mahkeme ortaya çıkaracaktır.
Biliyorum ki, Fevzi Budak’ın benim savunmama ihtiyacı yok.
O, geçen yedi-sekiz yıl içerisinde (daha önce de 12 Eylül darbesine karşı ve sonra da 28 Şubat Süreci’nde) kendisini en iyi şekilde savunmuştur, savunacaktır da…
Madem ki, bir hukuk devletinde yaşıyoruz, madem ki şeriatın kestiği parmak acımamalı, o halde sabırla beklemeliyiz. Mahkeme safahatı başladığında işin şekli de ortaya çıkacaktır.
Bendeniz Hoca’ya güveniyorum ve başından beri O’nun masum olduğuna inanıyorum.
Bütün bu söylemeye çalıştıklarım ise, sadece bir durum tespitidir.
Hayat, öyle ya da böyle herkesin önüne bir fatura koyuyor. Bazen o faturayı göremeyecek kadar meşgul oluyoruz, bazen de o faturanın altında kalıp eziliyoruz.
Fevzi Hoca, öyle her bünyenin kaldıramayacağı bir yükün altına girmişti. Hukuka ve adalete olan inancı sayesinde, artık o ağır yükle yaşamaya da alışmıştı. Ve bir gün geldi, o çok güvendiği adalet, Hoca’nın canını fena halde yaktı. Ama ben inanıyorum ki, Fevzi ağabeyi, metanetini koruyarak, adalete olan inancını muhafaza ediyordur. Zira biliyor ki, şimdilik çok fersiz de olsa, karanlığın ucundaki o ışıktır yine adalete gidecek yol…
Hocam haddimi aşıyorum, bağışla… Bak ki densizliğe; senin gibi bir şiir ustasına, şiirden bahsediyorum. Ama neylersin ki, gönlüme de dilime de söz geçiremedim işte… Sabahattin Ali tercüman oldu duygularıma…
Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma!
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma!

Dışarda deli dalgalar,
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma!

Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma!

Dertlerin kalkınca şaha,
Bir sitem yolla Allah’a,
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma!

Kurşun ata ata biter,
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma!

Mehmet ŞENER

📆 06 Eylül 2010 Pazartesi 09:20   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR