Mademki darbecilerden hesap sormanın önünde artık hiçbir anayasal engel kalmadı, şu halde ben de davacı olabilirim; hem de darbenin bir numaralı ismi Kenan Evren’den, yani namı diğer “Netekim Paşa”dan!
Yok; hayır, ben işkence falan görmedim, hatta hapse de girmedim. Ama bir şekliyle ben de aslında 12 Eylül askeri darbesinin bir mağduruyum:
Sivilceli gazeteci!Kenan Paşa şu günlerde olduğu gibi, kocalmış kurt pozisyonunda değildi. Öyle hükümrandı ve öylesine kudretliydi ki, iki dudağı arasından çıkan kanun namına geçerliydi!
Vaktiyle Erzurum’da tümen komutanı olarak görev yapmış olmasından ötürü, Paşa’nın Erzurum’a karşı özel bir muhabbeti vardı.
Her yıl Erzurum’a gelir ve Erzurum’un sorunlarıyla da meşgul olurdu.
İşte öyle bir ziyaret günüydü; ve Paşa Erzurum’daydı.
Ben ise çiçeği burnunda bir gazeteciydim ve ustaların arkasında o toplantıda yerimi aldım. Milli Gazete’nin temsilcisiydim ve aslında taşıdığım sıfat itibarıyla önemli bir noktadaydım. Ama tabii ki “Netekim Paşa” bunu bilemezdi ve beni sırf yüzümdeki sivilceler yüzünden haşlayacaktı.
“Ben de darbe mağduruyum” derken esasında tam da kastım buydu……
İşkence görmedim ama Kenan Paşa mademki beni basın toplantısından sırf yüzümdeki sivilceler yüzünden, yani niye sakal tıraşı olmamışım diye dışarı attırdıysa ve aradan otuz yıl geçmiş olmasına karşın, sivilcelerimin benim bir tercihim olmadığını anlatamadıysam, kimin nasıl yargılanacağı hiç umurumda değil……
Kenan Paşa beni dışarı attırdığında o gün gazeteciler cemiyeti başkanı Kadir Sabuncuoğlu’ydu…
Kadir Sabuncuoğlu, o gün itibariyle ne beni görecek durumdaydı, ne de “Kenan Paşa için siz nasıl bir gazeteciyi dışarı attırırsınız?” diye soracak bir güçteydi. Ben, Kenan paşa’nın öngördüğü koşullarda sakal tıraşı olmadığım için bedel öderken, bana bu yönde şöyle davran diyenlerin araziye uyduğunu gördüm……
Yani darbe mahkemeleri bir komedyaydı……
Kurtlar vadisinde, kuzularla dans etmek için yarınları göze almış olmanız gerekir.
Yarınların Türkiye’si için, bugünleri doğru temel üzerine inşa etmemiz lazım……
Sorgulamamız lazım, yani susmak hepimizin felaketi olacaktır.
El hak doğru……
Niye susalım ve ne için susalım……
Erzurum’da olup biten de üç aşağı beş yukarı budur……
Ben yüzünde sivilce olduğu için, Paşa’nın basın toplantısının insicamını bozuyorum diye dışarı çıkarıldım ya……Bazıları nasıl sevindi bilemezsiniz!
Şimdi soruyorum:
Sivilcelerim yüzünden basın toplantısından kovulduğum için, ben bir darbe mağduru muyum, yoksa konjöktürel bir aymaz mıyım?
Çünkü hocam……
Ben sahte şair olup saç sakal bırakarak, sekreterleri odaya tıkmak adına türlü aşağılık numaralar yapmayı bilmedim.
Çünkü hocam ben, başkalarının eseri üzerinden sırım çekmeyi bir türlü akıl edemedim.
Ve ben hocam, her türlü cezaya razıyım. Zira bana güvenen insanları aldatacağıma ölmeyi tercih ederim……
Velhasıl dostlar; ben de yüzümdeki sivilceler yüzünden olmasa bile, kapı dışarı ediliş sebebim sivilceler olduğuna göre, darbecilerden davacıyım.
Ama asıl, darbe kuyrukçularından, bugünün sahte demokrasi kahramanlarından……
Biliyorum; cevabı yok……
Kimi tutacaksın, kime hesap soracaksın……
Biliyorum benim ki beyhude çaba ama yine de ben davacıyım……
Ne kim olduğunun önemi var, ne de tarihin……
Şayet bir anlamı varsa ben demokrasi adına davacıyım……
-Kimden?
-Kenan Evren’den……
-Niçin?
-Yüzümdeki sivilceler olmasa bile kapıya kovulduğum için……
Bu şikayetin bir önemi var mı…
Tabii ki yok……
Yani bizimki düpedüz oyun oynamak……
Olsun.
Bu da bir sebep……
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın