AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, “Şu anda ana dilde eğitimi konuşanlara sesleniyorum kendi kurslarınızı açabilirsiniz ama bizden bir ana dilde eğitimi beklerseniz beklemeyin çünkü Türkiye’nin resmi dili Türkçedir” dedi.
Başbakan’ın işaret ettiği, “Şu anda ana dilde eğitimi konuşanlar” kimler?
• Güvenli bir çalışma ofisi haline getirilen İmralı sarayından PKK’yı, özel kalem müdürü olarak kullandığı avukatları aracılığıyla yöneten kanlı cıfıt ÖCALAN…
• Onun, elbiseleri hala kan ve barut kokan TBMM mangası…
• “Vatan, Millet, Devlet ayarları resetlenmiş” cümle yazar, çizer avenesi…
Bunlar, özerklikten tutun, ana dilde eğitime kadar bir dizi imtiyazı koparma peşindeler… “Bak bu hakları vermezseniz işi gerillaya havale ederiz ha, eylemsizlik kararına ara veririz ha, Türkiye’yi anasından doğduğuna pişman ederiz ha!” küstahlığıyla Devlete meydan okumayı adet haline getiren PKK ile müzakere edilerek hiçbir meselenin üstesinden gelinemez…
Böyle bir yaklaşım “Elini verip, kolunu kurtaramama” aymazlığıdır ki, bunu, Türkiye gibi bir büyük devlete, nice hayınlıkların üstesinden sabır ve teenniyle gelmiş yüce milletimize yakıştıranların aklına şaşmak lazım…
Kürt Meselesine köklü çözümler arama aşamasında dikkat edilmesi gereken temel yöntemi çok dile getirdik, bir kere daha tekrarlayalım:
Kürt sorunu deyince aklımıza iki ana unsur geliyor.
Bir, PKK ve BTP ile alakası olmayan, en zor koşullarda bile onlara destek vermeyen; vatanına bağlı, bayrağı uğruna kan döküp, can veren Kürt halkı…
İki, Kürt halkını temsil iddiasındaki silahlı eşkıya güruhu…
Bu iki unsur birbiriyle ne kadar irtibatlı, bir biriyle ne kadar iç içe? PKK, söylem ve eylemlerinde topyekûn Kürt halkı adına hareket ettiğini iddia etse de gerçek bu mudur?
Aslında gerçek durum çok net ve açık… Rakamlar ortada… PKK güruhunu dört Kürt’ten üçü desteklemiyor, onun elbiseleri hala barut kokan meclisteki mangasına oy vermiyor. Belki güvenlik koşulları tam sağlansa ayrılıkçı unsurlara destek daha da düşecek…
Bu kesin gerçeğe rağmen, bugüne kadar siyaset inşacılarının bazıları ikinci bölümü muhatap alan bir tavır sergilediler. PKK ve siyasi bağlantıları, hiç hak etmedikleri bir sanal güce, bir psikolojik üstünlüğe sahip oldular.
Önlem ve uygulamalarda hep onların gözünün içine bakıldı, onları memnun etme yarışına girildi.
Hâlbuki Kürt sorununun çözümü için her ne yapılacaksa, doğrudan halk kitlelerine yönelik yapılmalıdır.
Arada kandan nemalanan siyasi simsarlar, örgüt eskileri, üniformaları hala kan kokan militanlar olmamalıdır.
Örgüt mensuplarının dayatmaya çalıştığı, ama bölge halkının çoğunluğu tarafından benimsendiğini sanmadığım “Ana Dilde Eğitim” konusunda Sayın Başbakan’ın sergilediği net tavrı önemli buluyorum.
Bu tavrın ifade ettiği irade “Açılımın temel yöntemi” olmalıdır. Özellikle anadilde eğitim meselenin bamteli olduğunu bir kere daha belirtelim. Özerklik dâhil, diğer tüm taleplerin hepsini reddetsek, tek bunu kabul etsek; beyaz dil bayrağını sallayarak PKK’ya teslim olmuş oluruz! Bu kadar mı? Evet, bu kadar!
Sizce de ülke birliğinin temel DNA’sı dil değil mi?. Bir ülkede iki halk kitlesi, bir birini anlayamaz hale gelirse… Belki coğrafi sınırlar “Aynı ülkenin vatandaşları olduğumuzu söyler” ama… Bu, harita üzerindeki temelsiz bir halüsinasyondur… Fiilen karpuz gibi bölünmüş oluruz.
Kürt’ler kesinlikle anadillerini öğrenmeli, konuşmalı… Hatta Devlet, kendi ücretsiz kurslar açarak bu işe önayak olmalı… Buna eyvallah… Ama bölgenin okullarında eğitim Kürtçe olursa… Bu çok başka bir şey… Dalga anında değişir…
Bunun adı, Kürt’lerin ana dillerini öğrenmesi olmaz, bunun adı özerklikten de, federasyondan da öte bir şey olur. Sözde tek devlet, özde iki devlet olmaktır bu hal-i perişanın özeti…
Bakın, önemsemediğiniz bu güzelim Türkçe, sadece Kürtlerle bizi SARMAŞ DOLAŞ iki kardeş yapmıyor ; “Irki kökeni ne olursa olsun, herkesi birbirine bağlayan ve bize farklı bir kimlik kazandıran –Orta Asya ülkeleri ile bile bir araya köprüler kuran, nice canları birbirine yapıştıran tutkaldır Türkçe…”
Bizi yerelden, küresele uçuracak kanattır… Kendi kanadımızı kendimiz hoyratça koparmayalım. Kanlı kahpelerin hatırı için “Dil birliğimizi” feda etmeyelim. Bölge halkının büyük ekseriyeti de bu konuda en az bizim kadar hassastır, dilini konuşma talebiyle “Ana dilde eğitimi” karıştırmayacak feraset ve “Kardeşlik hakkına”, bir ülkede “İki halk bir millet olma” bilincine sahiptir.
Velhasıl,
Başbakanın dediği gibi;
Bir; “Ana dilde eğitime hayır!”
İki, “Türk’üm demek rahatsız etmesin” hiç kimseyi, (Tabi, Kürt’üm demek de…) Çünkü… Anayasa’nın değiştirilemez maddelerine dokunmayı kimse düşünmemelidir… Çünkü…’Üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır’
VAHDET NAFİZ AKSU
Bir yanıt yazın