Asıl konumuza geçmeden önce, şu “Hangi sanatçı davet edilse daha iyi olur?” sorusuna bizim pencereden bakmak istiyoruz:
Besbelli ki açılış töreninde illâ da şöhretli bir ismin olması isteniyor. Baksanıza dün bütün haber sitelerinde tartışılıyordu:
“Erzurum’a Tarkan mı davet edilecek, Sertap Erener mi?”Bir başka soru da şu: “Böyle önemli ve tarihi bir törende niçin Erzurumlu bir sanatçı olmasın?” Bence de yerli yerinde bir soru…
Ancak kabul etmek de gerekir ki, törenin son derece renkli geçmesi ve özellikle gençlerin doyasıya eğlenebilmesi için, popüler kültürün yücelttiği bir isme ihtiyaç var.
Bu talebi de yadsımamak gerekir. Kaldı ki, Tarkan veya Sertap Erener olursa, İbrahim Erkal olmayacak diye bir kural da yok…
Erkal da olur, Sertap Erener de.
Yeter ki, açılış seremonisi çok cafcaflı olsun ve bütün dünyada Erzurum adından söz ettirebilsin.
Hoş bize sorup karar verecek değiller ama bendeniz yine de kişisel görüşümü beyan etmek istiyorum:
Madem ki, çok ünlü bir isim davet edilecek; o halde bu isim Sertap Erener olsun. Hoş Tarkan veya İbrahim Tatlıses de fena değil ama Sertap Erener daha uygun gibi geliyor bana…
Zira, Tarkan’ın uyuşturucu kullanmak gibi bir defosu; Sertap Erener’in de Eurovision birinciliği gibi artısı var…
Meseleye bu çerçeveden bakınca Erzurum için en uygun ismin Erener olduğu anlaşılıyor.
Tabii ki, karar alıcılar bazı kriterlere göre, doğru bir seçim yapacaktır.
Her neyse, biz şehir gündemine dönelim ve bu şehrin kalıcı sorunlarını, defalarca yazmış olmakla beraber bir kez daha ele alalım. Bir netice alınır veya alınmaz…
Bizim elimizden yazmak ve hatırlatmak geliyor.
Bu güzel sonbahar ayında soğuktan, kardan bahsetmenin alemi ne diyenler olacaktır. Ancak bizim derdimiz testi kırılmadan önce ikaz etmiş olmaktır. Nasılsa testi kırıldıktan sonra akıl verenler çok olur.
Burası Erzurum, bugün olmasa bile, bir iki aya kalmaz kara kış kapımızı çalacaktır.
Peki, biz buna hazırlıklı mıyız?
Keşke, sadece kış geldiğinde değil de, başka zaman da aynı talep tekrarlansa ve Ankara nezdinde etkin kulisler yapılsa belki böylelikle bir sonuç alınabilir. Erzurum’da tersi bir durum söz konusu… Başta belediyeler olmak üzere, karla mücadele yapan ilgili kurumlar, yalnızca kış gelip bastırınca, “kar tazminatı istiyoruz” diyorlar.
Haklı bir talep olmasına karşın, ne yazık ki, Erzurum’un sesi Aşkale’den öteye geçmiyor. Çünkü, aynı kış şartlarına maruz kalan bölgedeki öteki illerle kuvvetli bir koordinasyon kurulamıyor. Örneğin, Kars kendi halinde kendi imkânlarıyla aynı talebi dile getirirken, Erzurum da farklı zeminlerde benzer şeyler söylüyor.
Sorun aynı, ihtiyaç aynı… Ama talepler kopuk kopuk olduğu için, Ankara’da gerekli etkiyi gösteremiyor. Siyaset mekanizması her talepten değil, ancak güçlü talepten etkilenir. Doğu’daki belediyeler laf olsun diye değil de, samimi biçimde bir araya gelip, hükümete bir yasa önerisinde bulunsa ve bu yasanın adına da “Kar tazminatı” diyebilse, tablo değişir.
Sonuçta hükümet Doğu’nun bu çıplak gerçeğine sırtını dönme lüksüne sahip değil ki… Ama birbirinden habersiz, birbirinden kopuk talepler başkent sokaklarında beklenen yankıyı bir türlü uyandırmıyor.
Hatırlıyorum da geçen kış, Erzurum’da basının öncelikli gündemi kış tazminatı veya karla mücadele için harcanan kaynaktı. Belediye başkanları her ay, düzenli olarak belediyelerin kar temizliği için harcadıkları parayı açıklıyor ve bu paranın ilave bir bütçeden konulmadığı için de şehirdeki hizmetlerin doğal olarak aksadığını anlatıyorlardı.
Sonbahar kapıda ardı da kış…
Göreceksiniz ki, aynı plak bu kış da döndürülüp döndürülüp çalınacak. Üstelik her belediye zaten Maliye tarafından kıskaç altında olduğu için, ciddi ölçüde mali sorun yaşamaktadır. Dolaysıyla önümüzdeki kış, karla mücadele için para bulmakta zorlanacaklar.
Maliye, her şehre veya ilçeye nüfusuna göre para tahsis ediyor. Diyelim ki, Erzurum ile Manisa aynı nüfusa sahip. Birisi yılın sekiz ayı ağır kış şartlarına maruz kalıyor, ötekisi de kışı oldukça ılıman geçiriyor. Hangi mantıkla ikisine de aynı tahsisat yapılır? Erzurum, karla mücadele için yılda bir milyon TL’nin üzerinde para harcarken, Manisa’nın böyle bir sorunu yoktur.
Bölgenin milletvekilleri (parti ayrımı olmaksızın) belediye başkanları ve de sivil toplum temsilcileri başkente çıkarma yapmalı ve bölge için hayati öneme sahip bu kış tazminatı sorununu güçlü biçimde gündeme taşımalıdır. Mahallinde oturup, Ankara’nın duymayacağı bir biçimde “tazminat istiyoruz” demenin, ne belediyelere ne de o şehirlerde yaşayan insanlara bir faydası yoktur. Bunca yıl sonunda görüldü ki, çözüm yeri Ankara’dır. Kaldı ki, Ecevit hükümeti döneminde bu meselenin nasıl çözüldüğüne dair bir ölçü vardır. Koalisyon Hükümeti, başta Erzurum olmak üzere, bölgedeki çok sayıda il ve ilçe belediyesine “Afet tazminatı” adı altında iki yılı aşkın süreyle ilave kaynak aktardı.
Diyelim ki, IMF karşı çıkıyor yeni bir yasaya, alın size bir formül. Mevcut afet yasası kapsamında, kaynak aktarmak mümkün… Koalisyon hükümeti bunu başarmıştı. Aynısı şimdi neden olmasın? Üstelik şimdi Erzurum veya bölge geneli hükümette daha fazla sayı ile temsil ediliyor. Ve tek başına güçlü bir hükümet var…
Bölgenin iklim şartlarını değiştirmek mümkün değil. Kar yağacak ve yedi sekiz ay kış mevsimi olacak. Öncelikle bu gerçeğe göre hayatımızı tanzim etmeyi öğreneceğiz ardından da bu gerçekten en az zararla nasıl çıkılacağını araştıracağız. Dünya’da tıpkı Doğu gibi ağır kış şartlarına maruz kalan onlarca ülke var. Ama o ülkelerin bir kısmında örneğin Kanada’da kış var diye “geri kalmış bölge”ler ilan edilmiyor.
Kar tazminatı, sanıldığı gibi bu ülkenin genel bütçesine de öyle ciddi yükler falan getirmez. Devlet, bölgeden topladığı vergi dilimini birkaç puan düşürse belki o kaynak kendiliğinden ortaya çıkabilir veya belediyelerin paylarını artırsa…
Kar, bugün olmasa önümüzdeki ay yağabilir. Küresel ısınmadan ötürü, belli ki kış, bu yıl hayli sert geçecek. Çünkü hava tahmin raporlarında Erzurum için kuvvetli soğuk ve bol kardan söz ediliyor.
Ve bizler yine koro halinde “kar tazminatı isteriz” diye bağırıp duracağız.
Ama ne Ankara ne de hükümet yine bu sesi duymayacak. Cadde ve sokaklarımız, köy yollarımız aylarca beyaz örtünün altında, hayatı bize zorlaştırmaya devam edecek.
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın