İlhan Kesici’nin CHP’den istifa edeceğini 16 Eylül günkü Yeniçağ’da Sabahattin Önkibar kamuoyuna duyurdu. Ertesi gün telefonla kendisini (Kesici’yi) aradığımda istifa edeceğini bana da söyledi, ancak birkaç gün açıklanmamasını istedi. Belli ki, bu arada bazı temaslar yaptı ve önceki gün bir basın toplantısı düzenleyerek kararını kendi sesiyle kamuoyuna duyurdu.
Hayırlı olsun diyoruz.
Kesici, istifasını zarif bir üslupla muhatabına iletti. Bu, Türk siyasi hayatında belki de bir ilkti. Kırıp dökmeden, kimseyi incitmeden, hatta eski partisinde mutlu hatıraları olduğunu belirtme inceliğini göstererek…
Sözlerini özenle seçti. “Partinin yeni yönetimine ve yeni siyaset anlayışına, başta fikri temelde olmak üzere etkili bir katkı sunabileceği bir durum bulunmadığı için” istifa ettiğini açıkladı.
Umarız, bu güzel ve seviyeli davranış diğer politikacılarımıza da önemli bir örnek teşkil eder.
Kendi beyanında da anlaşılıyor ki Kesici henüz bir partiye angaje olmamıştır. Yani, bir partiden liderlik beklentisi olduğu için istifa etmemiştir. Açıkça olmasa da demek istemiştir ki; “ben hizmete hazırım, talep oluşursa varım.”
Kesici, merkez sağ iktidarlarda (DYP iktidarı) görev yapmış yüksek bir bürokrattır. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı yapmıştır. Oradan da politikaya yine bir merkez sağ parti olan Anavatan’dan Bursa Milletvekili olarak geçiş yapmıştır. Kesici’nin hem eski DYP tabanında, hem de ANAP tabanında oldukça geniş bir seven kitlesi vardır. Eğer DP’nin başına Kesici’yi getirmek gibi bir düşünce varsa hemen belirtelim ki, halen DP çatısı altında süregelen DYP-ANAP kan uyuşmazlığını ortadan kaldırabilecek yegane politikacıdır. DP, İlhan Kesici’nin liderliğinde bu iki partinin gerçek bir birleşme zemini haline gelibilir; kavgalar, çekişmeler böyle bir zeminde ortadan kalkalabilir.
Kısaca; İlhan Kesici, merkez sağ ve DP için uzun zamandan beri adı geçen, düşünülen bir siyasi kimliktir. Bu istifa ile merkez sağ için aranan kanın bulunduğunu söylemek mümkündür.
Kesici’nin devleti iyi bilen, halkla ilişkileri son derece güçlü, aynı zamanda iyi bir ekonomist olduğu inkar edilemez. Milliyetçi ve muhafazakar bir ortamda yetişmiştir. İnançlıdır, inancını siyasete alet etmeden yaşayan modern bir müslümandır. Kısacası; merkez sağa cuk diye oturan bir lider adayıdır. Dileriz ki, DP bu fırsatı çok iyi kullanır ve dikkatlice belirlenmiş yönetim kadrolarıyla siyasi denklemde layık olduğu yeri en kısa zamanda alır. Zira, DP’nin, ya da merkez sağın yer almadığı “topal siyaset”in ne gibi yıkıcı sonuçlara yol açtığını şu son senelerde yaşayarak görmüş bulunuyoruz.
Türkiye’de klasik oy oranları yüzde 70 sağ, yüzde 30 sol oylar şeklinde grafiklere yansımaktadır. Bu oranlar son yıllarda merkez sağın ve merkez solun gerilemesi yüzünden azalmış ve radikal partilere oy kaymaları şeklinde tezahür etmiştir. Ülkenin selameti ve bekası için bu denklemin yeniden biri sağ, biri sol iki merkez parti üzerinde yeniden şekillenmesi acil bir çözüm olarak karşımızdadır. DP kendine çekidüzen vererek yüzde 70’lerden gerekli payı almalı, CHP de en az yüzde 30 bandında yürümenin çarelerini bulmalı ve oluşturmalıdır.
Bunun için diyoruz ki Kılıçdaroğlu’nun liderliği CHP için ne kadar şans ise, Kesici’nin istifası da merkez sağ için o kadar değerli bir fırsat oluşturmaktadır. Her iki parti de ellerindeki şansı iyi kullanmalıdır.
EVETÇİLER, OYLARININ MÜRÜVVETİNİ (!) GÖRÜYOR
Son olup bitenleri şaşkınlıkla değil ama ibretle izliyoruz.
Şaşırmadık; çünkü, AKP’nin APO ile temasta olduğunu ve sonuçta bir pazarlığın masaya getirileceğini tahminde zorlanmıyorduk.
İktidar sözcüleri ne kadar inkar etmiş olsalar da, bu gün ayan beyan ortaya çıkmıştır ki bu pazarlık referandum oylamasından sonra artık fiili sonuçlarıyla ortadadır!
İmralı ile temaslar son hızla devam ederken, Kuzey Irak’taki peşmergenin ayağına ricacı heyetler gönderiliyor. Başlarında da bir Bakan!
Ne demeli.
Evetçiler, oylarının mürüvvetini (!) görüyorlar!
Turpun büyüğü ise seçimlerden sonra…
Orhan BOZKURT
Bir yanıt yazın