MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » New-York’ta Beş Minare…
Mehmet Şener
New-York’ta Beş Minare…


Mahsun Kırmızıgül bir şarkıcı; ama son yıllarda yaptığı işlerle ispat etti ki, O aynı zamanda bir senaryo yazarı ve yönetmen; yani sinemacı da…

“Beyaz Melek” ile önemli bir çıkış yakalamış ve bizim statükocu sinema anlayışının ezberini bozmuştu. New-York’ta Beş Minare ise, Kırmızıgül’ün, sinemaya damga vurduğu bir eser, dünya standartlarında bir filmi..Senaryo özgün, çekim kalitesi yüksek, oyuncu seçimi çok iyi… Keşke Mahsun Kırmızıgül bu filmde kamera arkasında yani reji koltuğunda kalmayı tercih etseydi ve keşke alanında önemli bir isim olan Mustafa Sandal yerine gerçek bir oyuncuya rol verseydi.

Amerikan sineması tadında bir film…
Aksiyon var, heyecan var, efekt var, müzik kaliteli, mekân seçimleri mükemmel…
Filmi önceki gün izledim. Kızım Rabia ve eşim Mine de yanımdaydı. Doğrusunu isterseniz filmden önce kuvvetli olmasa da Mahsun’a karşı olumsuz bir ön yargım vardı ve bu filmden çok fazla bir şey beklemiyordum. Fakat itiraf etmeliyim ki, yanıldım; ön yargımdan ötürü de utandım. Zira New-York’ta Beş Minare, izleyiciye çok şey anlatan bir sinema eseri…
Türk sinemasına çıta yükselten bir film…
Hani ünlü bilim adamı Einstein demiş ya, “Ön yargıyı yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur” diye…

Neyse ki benim önyargım o denli keskin değildi…
Mahsun Kırmızıgül’ün yaptığı müzik ilgimi çekmediği için, hangi kalitede bir sanatçı olduğunu bilmiyorum. Fakat sinemacı Kırmızıgül’ü çok beğendim.
Her şeyden önce zamanlama müthiş…

Batı’da İslam’a karşı büyüyen menfi bakışa, çarpıcı bir itiraz var:
İlhamını Kur’an’dan alan hiçbir Müslüman veya İslami örgüt terör yapmaz, yapamaz. Çünkü Kur’an insan öldürmeyi haram kılmıştır.
Filmde de vurgu yapıldığı üzere, Peygamber Efendimiz, hayatı boyunca çok mecbur kalmadıkça yani nefsi müdafaa olmadıkça kimseye kılıç çekip, kan akıtmadı.
Demek o ki…

Mesajı kuvvetli bir filmdi. Seyirciye hem gerçek bir din adamı nasıl oluru gösteriyor, hem de Taliban gibi örgütlerin İslam’ı nasıl çarpıtarak, yanlış yorumladıklarını veriyor.
Aynı zamanda kan davasına da dramatik bir yükleme var…
İyi ve kötü polis de aynı karede duruyor.

Hoş sinema eleştirmeni filan değilim; ama naçizane ne seyrettiğini de bilen bir kimseyim… Dolayısıyla New-York’ta Beş Minare’ye kendi zaviyemden, yani seyirci olarak baktım ve evrensellikle, yerelliğin birleşmesi sonucu nasıl güzel bir eserin ortaya çıktığını gördüm.
Ezberi bozulan sinemacılarımız, Mahsun’u istiskal edip, burun kıvıracaklarına yaptığı şu filme bir baksınlar ve niye biz bu çapta bir filme imza atamıyoruz, diye düşünsünler.
Başkasına “kıro” demek, kimseyi büyük sinemacı yapmıyor.

Filmi izlerken, bir anda Nene Hatun’u hatırladım. Daha birkaç gün önce de, büyük bir merakla gösterilmesini beklediğim Nene Hatun’a gitmiştik, yine ailece…
Aslında “muhteşem bir eser göreceğim” diye peşin kabulüm yoktu; lâkin bu kadar kötü bir film olabileceğini de ummamıştım doğrusu… Oyuncu seçimi berbat, senaryo çalıntı, mekânlar uyduruk, savaş sahneleri müsamere ölçüsünde, çekim amatörce, müzik rezalet…
Böyle bir eserin duvara toslayacağı mukadderdi… Buna rağmen filme “asrın eseri” değerini izafe edenler oldu.

Kimse kimseyi kandırmasın: Nene Hatun, çok iyi bir eser ve düzgün bir sinema malzemesi olmasına karşın, amatör ellerde ziyan edilmiş; hoyratça tüketilmiş bir kıymet…
Yazık oldu…
Şayet Nene Hatun, tıpkı New-York’ta Beş Minare gibi usta eller tarafından çekilmiş olsaydı inanın ki, müthiş bir patlama yapabilirdi.
Keloğlan filminde “Yedi Cüceler”den birini oynamakla, kendisini “sinemacı” olarak gören bir zatın, Nene Hatun gibi önemli bir karakteri böylesine ziyan etmesi, sadece kendisine değil, şehre ve tarihe de büyük zarar verdi.
New-York’ta Beş Minare’de gördük ki, sinema iyi yapılırsa, seyirci enayi yerine konulmazsa, film gişe yapıyor…

Mahsun Kırmızıgül’e kimse söyler mi bilmiyorum, ama yaptığı eseri ayakta alkışlayan bir seyirci olarak tavsiyem: Film yap, yönet, senaryo yaz ama mümkünse sen oynama… Çünkü yaptığın iş yüksek kalitede bir iş ve Haluk Bilginer gibi muhteşem bir oyuncu rol almış… New-York’ta Beş Minare’de hem Mahsun Kırmızıgül, hem de Mustafa Sandal çok amatör kalmış.
Sanki orijinal bir eserin içine sızmış çakma ürün gibi……
Bu film, o role rağmen aslında Mahsun’u önemsiz kılmıyor; bilakis sinemacılığının büyüklüğünü gösteriyor. Ama unutmayalım ki, her büyük yönetmen veya sinemacı kendi filminde rol alacak diye bir mecburiyet yok…

Sonuç olarak:
Bir hafta içinde iki film izledim; her ikisi de bizden renkler, izler ve motifler taşıyordu. İlki yani Nene Hatun, çok iyi malzeme ile berbat edilen bir filmdi. İkincisi ise usta ellerin bir eseriydi.

Bendeniz her iki filmin de izlenmesini tavsiye ediyorum. En azından amatörce çekilen bir film ile profesyonelce yapılmış bir iş arasındaki farkı görmek adına…

📆 09 Kasım 2010 Salı 09:57   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR