MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Erzurum, eski Erzurum değil artık…
Mehmet Şener
Erzurum, eski Erzurum değil artık…


 

Edebiyatçıların üzerinde ittifak ettikleri, daha doğrusu araştırma sonuçlarının da doğruladığı gibi, İstanbul ve Bursa’dan sonra, üzerine en fazla şiir yazılan şehir Erzurum’dur. Bir uçtan öbür uçtaki hemen her şairin mutlaka Erzurum üzerine yazdığı birkaç dizesi vardır. Misal; Necip Fazıl’dan, Nazım Hikmete kadar uzanan çizgide, yüzlerce şaire ilham olan Erzurum, Rus şair Puşkin’ini de “çekim alanı”na almış.Ayrıca, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”inde uzun uzadıya anlatılan Erzurum, Necip Fazıl’ın hayatında da önemli bir motif ve güçlü bir imajın adıdır.
TRT Erzurum Radyosu’nda uzun yıllar görev yapan rahmet Hasan Ali Kasır, birbirinden kıymetli yapıtlara imza atmasının dışında, bir de “Erzurum Şiirleri Antolojisi” gibi, çok değerli bir eseri bize kazandırmıştı. Bu antoloji bile, başlı başına “üzerine en çok şiir yazılan üç ilden birisi” tezini kuvvetlendirmeye yetiyor.
Rahmetli Hasan Bey, Elazığlı bir şair, yapımcı ve aydındı. Ama Erzurum’un ekmeğini yiyip, suyunu içmiş olmayı, kendisini bu şehre ve bu toprakların kültürüne karşı “borçlu” hissetmişti. Bu yüzden de belki Atatürk Üniversitesi’nin yapması gereken çok önemli bir hizmeti (Erzurum Şiirleri Antolojisi ve Erzurumlu Şairler Antolojisi) ifa etti. Genç yaşta aramızdan ayrılan Hasan Ali Kasır, ömrü vefa etseydi şayet Erzurum üzerine başka eserlere de imza atacaktı.
Nasıl ki, Ahmet Hamdi Tanpınar “Beş Şehir”de, Erzurum’un “deli”sini dahi farklı bir gözle görüp, özellikle münevverinin kalitesini ve insan tipinin rafine yapısını ustaca dile getirmişse, Necip Fazıl Kısakürek de, şiirin dışında Erzurum için anlamlı bir pencere açmıştı hayatında…

Büyük şair ve fikir adamının kendi ağzından, Erzurum insanın karakterine dair çok önemli bir kesiti aktarmak istiyorum:
“Liseyi henüz bitirmiştim, iyiden iyiye depreşen şairliğim ruh yapımda fırtınalar koparıyordu. Muhterem validem, ‘tebdili havada ferahlık vardır’ diyerek, beni İstanbul’dan uzaklaştırmak istedi. O tarihlerde dayım Erzurum Emniyet Müdürü’ydü; beni dayımın yanına gönderdi.

Erzurum’u, tarih bilgimin dışında ilk defa bu seyahatimde tanıdım ve çok sevdim. Bir gün dayımın bana tahsis ettiği bir küheylanla şehrin pazar yerinde dolaşırken, atı zapdedemediğim için bir hanıma çarptı. Attan inip, özür dileyeceğime diklendim ve “Bre kadın, atıma niye çarptın?” diye zavallı kadını azarladım.
Bu sırada durumu farkeden orta yaşlı bir Erzurumlu yanıma gelip, atın başında durdu ve bana ‘Delikanlı hem kabahatlisin hem de kadıncağızı paylıyorsun; bu genç bir adama yakışmaz’ deyince ben büsbütün öfkelendim ve bu sefer de adamcağıza çıkıştım:
 ‘Biliyor musun, ben kimim? Ben polis müdürünüzün yeğeniyim’ dememle, yüzümde okkalı bir tokatın patlaması bir oldu.

Şayet ‘ben polis müdürünün yeğeniyim’ demeseydim, o orta yaşlı Erzurumlu, kusurlu olmama rağmen, beni yabancı ve genç oluşuma bağışlayacaktı. Fakat nüfuz kullanmaya kalkınca, tokadı yedim. Erzurumlu işte böyle bir seciyeye sahiptir.”
Erzurum, Necip Fazıl’ın hayatına, ilk kez lise öğrencisiyken giriyor ve sonra da yedek subaylığıyla devam ediyor ve sık aralıklarla gelerek burada birbirinden ateşli konferanslar veriyor.
Büyük şairin kumara olan düşkünlüğü yedek subaylığı sırasında Erzurum’da başına iş açmasına rağmen, O Erzurum’u hep pazaryerindeki o yürekli vatandaşın şahsında görüyor.
Nazım için de Erzurum öyle böyle değil, hayli önemli bir şehirdir.
Erzurum Kongresi’ni anlattığı şiirinde hiç görmediği bu şehir için “destan” yazıyor.
Geçen yüzyılın başındaki Erzurum ile günümüz Erzurum’u arasında insan kalitesi açısından ne büyük bir erozyona yakalandığımızı gördükçe kahrolmamak mümkün mü?

Alın size Erzurum’un abide insanı üzerine önemli bir misal daha…
Erzurum, Rus işgali altındadır. Şehrin önde gelenlerinin ağzını bıçak açmıyor, onurları kırık, yürekleri yaralı imkânları ise son derece yetersizdir. Önemli bir mukavemetle karşılaşmadan şehri teslim alan Rus komutan küstah, şımarık ve bir o kadar da haddini bilmez biridir.

Bazı Rus askerlerinin akşamları kenar mahallelerde dul ve kimsesiz kadınlara sarkmalarına göz yummanın ötesinde, bu hususta şikayete gelen Erzurum ahalisine, “Benim askerlerim kurttur, istediklerini yapar; siz kancıklarınıza sahip çıkın” deyip kestirip atar.
Birkaç gün sonra, şehrin bazı mahallelerinde öldürülmüş Rus askerlere bulunur. Durum karşısında hayli panikleyen o küstah Rus komutan, alelacele bir toplantı ister ve Erzurum’un önde gelenlerine, “Neler oluyor, bu askerlerimi kimler böyle acımasızca öldürmüş?” şeklinde sorunca, Erzurum haysiyeti ve ahlakı yüzüne bir şamar gibi patlatılır:
“Komutan efendi, siz ‘benim askerlerim kurttur’ demiştiniz.

Bizde de kurtçul köpekler var. Demek ki, askeriniz mahallelere sarkınca o kurtçul köpekler de onlara saldırmış”
O Erzurum’dan da eser yok şimdi..

 MEHMET ŞENER

📆 02 Aralık 2010 Perşembe 17:59   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR