Erzurum şu günlerde son derece hareketli bir gündeme sahip… Bu hengame içinde olumlu gelişmeler de var, olumsuz olanlar da.
Önce iyi haberlerden başlayalım:
1- Erzurum’un geleceği açısından flaş bir proje olan lojistik köyün önündeki “arsa engeli” meselesi, valiliğin ve genelkurmayın girişimleri ile aşıldı. Buna göre önümüzdeki yıl, lojistik köy için artık kazma vurulabilecek.Türkiye’de yalnızca birkaç bölgede kurulan ve iş dünyası açısından “çok büyük bir yatırım” olan lojistik köyün, hayli sıkıntılı geçen bir sürecin ardından Erzurum’a kuruluyor olması, gerçekten de ayakta alkışlanacak bir gelişmedir. Bu köy, daha doğrusu “üs” sayesinde Erzurum’a her gün onlarca TIR, kamyon ve vagonlar gelecek. Bu da şehrin artık tıknefes olan ticari damarlarının rahatlaması için müthiş bir imkandır.
2- AK Partili Burhan Kuzu’nun, “yumurtalı protesto”ya uğraması ve CHP’li Süheyl Batum’un da konuşturulmaması ile yeniden gündemin bir numaralı “sorun”u haline gelen “üniversite olayları”, Erzurum’da anında karşılık buldu.
Yaygın medyaya da yansıyan haberlere göre, Atatürk Üniversitesi öğrencileri hem Burhan Kuzu’yu, hem de Süheyl Batum’u Erzurum’a davet etmişler. Demişler ki, “Gelin üniversitemizde konuşun, size söz veriyoruz ne yumurta atacağız, ne de protesto edeceğiz.”
Siyasetin farklı cenahlarında yer alıyor olsalar da, her ikisi de Anayasa profesörüdür ve her ikisi alanında önemli isimlerdir. Atatürk Üniversitesi gibi, köklü ama “sağcı” bir üniversitenin, düşünce özgürlüğü adına böyle bir adım atması, elbette ki son derece önemlidir. Bazı çevrelerin biçtiği role göre, Atatürk Üniversitesi, resmi ideolojinin bayraktarıdır ve sistemin yılmaz bir savunucusudur.
Bu davet bize göstermiş oldu ki, Atatürk Üniversitesi artık statükonun değirmenine su taşıyan tipik bir taşra üniversitesi değil; bilakis farklı görüş ve ideolojilere hoş görüyle yaklaşabilen bir çağdaş kurumdur.
Yani olması gerektiği gibi…
Bu sebeple, Kuzu ve Batum’un Erzurum’a davet edilmesi manidardır ve kayda değer bir gelişmedir. Bir zamanlar Atatürk Üniversitesi için kimi yayın organlarında aynen şöyle bir sıfat kullanılırdı:
“Üniversite medrese, rektör müderris”
Nerden nereye…
Halbuki bir zamanlar Atatürk Üniversitesi için o yakıştırmayı yapanlar, bugün aynı üniversiteden nemalanmaktalar ve sözde “hoca” olarak maaş almaktadırlar. Yani 28 Şubat Süreci’nin ucuz tetikçileri olarak, görevlerini yaptılar ve aynı dönemde kapaklandıkları üniversitenin sırtından bugün de geçinmekteler. Fakat şimdi görüyoruz ki, Atatürk Üniversitesi medrese olmadığı gibi rektörü de müderris değildir. Burhan Kuzu bir yana, Suheyl Batum gibi protest bir söylemi olan hocaya kapılarını açan bir üniversitemiz var. Belki sıradan bir gelişme olarak görebilenler olacaktır, ancak ben bu daveti üniversite adına önemli buluyorum.
Peki olumsuz haberler nelerdir, diye soracak olursanız onları da sıralayalım:
1- Çifte Minareli Medrese gibi, dünyada bin benzeri daha bulunmayan ata yadigarı bir eserin önüne tuvalet yapılıyor. Büyükşehir Belediyesi, bildiğini okuyor ve toplumsal tepkiye kulak asmıyor. Tıpkı barakaların yapıldığı dönem gibi…
Yani, “yaptım oldu” anlayışında.
Küçükler kendince haklı, bakıyor ki, Palandöken Gazetesi’nin ve bir de ERVAK Başkanı Erdal Güzel’in dışında kimse, bu çirkin eyleme itiraz etmiyor. O da düşünüyor ki, “Ben ne mübarek bir adamım ki, yaptığım her iş şehirden yüzde yüz onay alıyor. Bir iki çatlak ses var ama onun da hiçbir önemi yok.”
Şayet bu şehirde ERVAK dışında bir sivil toplum örgütü olmuş olsaydı, Başkan Küçükler de kendisini asla yarı tanrı zannedemeyecekti. Erzurum’un sivil toplum örgütleri ya cemaatlerin kontrolünde ya da siyasetin… Yani kendi özgür düşünceleri ve bu şehre dair hiçbir kaygıları yok!
Çifte Minareli Medrese’nin önüne umumi tuvalet yapılması bir yana, inanın ki Başkan Küçükler eserin kendisini bile yıksaydı o sivil toplum örgütü ayağında dolaşan kurumlardan ses çıkmayacaktı.
Rol icabı sivil toplum örgütleri…
Sustular, görmediler, duymadılar! Zannediyorlar ki üç maymunu oynamakla kamuoyuna yutturduk.
Yanılıyorlar; bu şehir artık kimin nasıl rol yaptığını çok iyi biliyor.
Ama neylersiniz ki rol yapanlar, yol yapanlardan daha makbul…
Eyyamcılık prim yapıyor; gerçekleri haykırmak ise tukaka!
Çifte Minareleri Medrese gibi muhteşem bir eser, sırf Başkan Küçükler’in kişisel egoları uğruna göz göre göre ziyan ediliyor ama bu şehirden bir iki istisna hariç çıt çıkmıyor.
Şayet Uganda’daki bir sorun olsaydı, inanın ki bizim sözde sivil toplumcular ayağa kalkardı! Ama işin içinde Erzurum olunca, çıkar meselesi öylesine ağır basıyor ki, tamamı kaçacak delik arıyor!
Artık yapılacak bir şey yok. Küçükler, önce barakalarla kuşattığı Çifte Minareli Medrese’yi, şimdi de önüne umumi tuvalet yaparak, büsbütün rezil ediyor.
Sivil toplum teşekkülleri ise, Irak’a seyahat düzenlemenin derdinde!
Erzurum bu işte…
2- Dün gün boyu İstanbul’dan telefon ve mesaj geldi. Ortak nokta şuydu: 2011 Oyunları için İstanbul’da yakılan meşale, öylesine cılız, öylesine soğuk ve öylesine amaçsızdı ki, birkaç yüz kişi ancak ilgi gösterdi.
Bu haber en çok da İstanbul’daki Erzurumluları perişan etmiş.
“Ne demek, içinde Erzurum geçen bir organizasyonun sadece birkaç yüz kişiyle geçiştiriliyor olması. Şayet bu gelişmeden haberimiz olsaydı, o gün Taksim’de on binlerce Erzurumlu olurdu. Ama kimseye haber vermediler, sakladılar ve İstanbul’daki Erzurumlu gerçeğini yok saydılar.”
Evet eleştiriler bu yönde…
Şu ana kadar Koordinatörlük’ten bir açıklama yapılmadı. Bilmiyoruz; gerçekten Taksim’deki gösteri cılız ve amaçsız mıydı?
Şayet iddialar doğru ise, bunun sorumluları mutlaka bir yaptırıma muhatap kalmalılar.
Tamam Erzurum erozyona uğramasına uğradı da, bu kadar da ucuzlamadı ya…
3- Bu, ne olumlu ne de olumsuz bir gelişme aslında…
Biliyorsunuz kaç zamandır yazılıp çiziliyor. Erzurum’a şu meşhur çıplak DJ gelecekti. Önce kıyametler koparıldı, “gelemez, gelirse fena şeyler olur” biçiminde…
Organizatörler bir süre çekimser kaldılar, sonra toparlayıp çıplak DJ’yi getirmeye karar verdiler. Fakat bir şartla:
Çıplak DJ tam çıplak olmayacak, yani yarı çıplak şov yapacaktı. Polisin ricası üzerine, dünyaca ünlü çıplak DJ, Erzurum için yarı çıplak olmayı kabul etmiş.
Yani sanatından ödün vermiş!
Olsun…
Hem protestocuların o buyurgan tavırlarına kimse boyun eğmemiş oldu, hem de bu şehrin normlarına uygun bir orta yol bulunmuş.
Yani ne şiş, ne kebap yansın misali…
Çıplak DJ Erzurum’a geldi mi, geldi.
Çıplak DJ Erzurum şartlarına uydu mu, uydu!
O zaman mesele yok.
Orta yol bulunmuş oldu.
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın