Hepimizin içinde Musa da var Firavun da,
Yaşıyorlar gönlümüzde devam ediyorlar
savaşlarına.
Ruhumuz Musa’daysa nefsimiz Firavun’la.
MUSA’DAN
Korktum,
Ağladım,
Yalvardım,
Anlayamadım,
Bilemedim, bilemezdim de,
Her Musa’nın bir firavunu, her firavunun da bir Musa’sı olduğunu,
Ve her köşe başında bir firavun olduğunu,
Henüz on iki yaşındaydım,
Okuluma gitmeliydim, ödevimi yapmalıydım,
Koşmalıydım, eğlenmeliydim.
Sevmeliydim hayatı ve sevilmeliydim.
Şu küçücük yaşımda para nedir, neye yarar bilmemeliydim.
Fakir arkadaşlarımla ağlamamalı, zengin olanlara imrenmemeliydim.
On ikimdeyken henüz kurduğum hayaller bunlar olmamalıydı,
Oyun bile olsa birilerine kin beslememeliydim, kavga etmemeliydim.
Düşman olmamalıydım hiç kimseyle.
Gücün, paranın ve haksızlıkların egemen olduğu bir dünya olmamalıydı yaşadığım yer.
Hayatın neresinde olduğumu çözmeye uğraşmamalıydım.
Ve sizler;
Arkamdan düşünenler, konuşanlar, ağlayanlar,
Sanki birer melekmiş gibi kendini bütün kötülüklerden soyutlayanlar,
Yönetenler, yönetilenler ve kullanılanlar,
Anlamını bile bilemediğim sözcüklerle tariflerken sizler beni,
Senaryolar yazarken hayatıma dair,
İyi bilin ki ben öldükten sonra gülümsedim.
Sizin dünyanızı ve hiçbir şeyinizi özlemedim.
FİRAVUN’LAŞANLARA
Neyzen Tevfik’in insanoğlunun garipliğiyle ilgili bir şiiri vardır. Bu şiirde insanların kendi yaptıklarıyla veya kendilerine yapılanlarla ilgili gerçekleri duymaya, eleştiriye dayanamadıkları anlatılır.
Mesela adam çalar, yolsuzluk yapar, rüşvet alır hırsız diyemezsiniz, yalan söyler, insanları aldatır yalancı, sahtekâr diyemezsiniz, milletin hakkını yer sen yetim hakkı yedin diyemezsiniz. Adam her türlü ahlaksızlığı, zalimliği yapar ona ne zalim ne de ahlaksız diyebilirsiniz.
Makamı ve gücü eline alınca firavunlaşanlara firavun gibi davranıyorsun diyemezsiniz.
Aslında öncelikle kabul etmemiz gereken husus Musa’nın da, Firavunun da bizim varlığımızda vücut buldukları ve bizim iç âlemimizde savaşlarına devam ettikleridir.
Eğer Başbakandan, Milletvekillerine, Validen Emniyet Müdürüne Musa’nın öldürülmesiyle ilgili kendimizi sorumlu tutmuyorsak burada bir sıkıntı var demektir. Üstelik Müslüman’ız, inanıyoruz ve Allah’tan korkuyoruz diyorsak.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Milletvekilleri, Valiler, Emniyet Müdürleri ve bütün sorumlu makamda bulunanlar, bulundukları makamın ateşten gömlek olduğu ve kuytu bir yerde öldürülen çocuğun hakkının bile kendilerinden sorulacağı bilincinde hareket etmiyorlarsa vay halimize.
Konuyu toparlayamıyorum farkındayım fakat çok üzgün, gergin ve bitap bir haldeyim.
Benim de evladım var, ben de bir evladım ve benim de sorumluluklarım var. Üzülüyorum, sıkılıyorum ve cevabını bulamadığım sorular içersinde daralıyor, boğuluyorum.
Musa rüyalarıma giriyor ve aslında onun cennette olduğuna inanıyorum. Yine de ağlıyorum ve belki de kendime ağlıyorum.
Yarın Musa’nın da sadece ve sadece istatistiklere cinayet hanesinden girecek bir isim olacağının farkındayım.
Ülkemizin, ülkemiz gençlerinin, ülkemiz insanının neden bu hale geldiğini, neden canavarlaştığını kimse düşünmüyor.
Üstelik düşünmesi gerekenler, bu konuda asıl sorumlu olanlar bambaşka havalardalar.
İktidarı elinde bulunduranlar varsa yoksa ekonomi diyerek, bütün sıkıntılarımız parayla, pulla çözülecekmiş gibi davranarak sorunları çözdüklerini düşünüyor olabilirler ama nasıl bir canavar dünyaya getirdiklerini görmeleri artık şart oldu.
Birileri hem de dindar olan birileri dini referans kullanmamızdan rahatsız olsa da ben yine şu soruyu soracağım;
Dağda kurt kuzuyu kapsa bunun hesabı benden sorulur diyen Hz. Ömer’i örnek aldığını sandığımız insanlara sesleniyorum.
Değil dağda bakınız şehrin göbeğinde kurtlar kuzuları götürüyor hem de onlarca hem de insafsızca.
Sizler hiç sorumluluk duyuyor musunuz ve bu manen çöküşe dur diyebilmek için ne yapıyorsunuz?
Gerçi bu soruyu sorarken de ne sizlerin Hz. Ömer ne de bizlerin sahabe olamayacağımızı biliyorum.
Ama bir gerçek daha var ki bizler sizlerin giydiği o ateşten gömleği giymek için ne ortalığa düştük ne de heves ettik.
Sizler istediniz, sizler heves ettiniz şimdi de sizler hesap vermek zorundasınız.
Bir yanıt yazın