TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in ciddiyet ve samimiyetten uzak açıklamaları, ‘şike soruşturmasının’ açık bir şekilde ‘şike’ yapılarak sonuçlandırıldığını gördük…
Tıpkı Beşiktaş’ı batırdığı gibi, Türk futbolunu da batırmak için elinden geleni yaptığı açıkça belli olan Demirören’in bulduğu formül, değil futbolun, ülkenin altına konulmuş bir ‘dinamit’ten farksızdır…
Çok merak ediyorum, bu saatten sonra Türkiye’de futbolu kim, nasıl yönetebilir?
Bir kere bu kurumun TFF olmayacağı çok net…
Çünkü TFF, aldığı bu kararla, Türk futbolunun değil, 4 büyüklerin federasyonu olduğunu belgelemiştir…
Mesele Fenerbahçe’nin ceza alması veya almaması değil…
Mesele, 4 büyüklerden herhangibirisinin menfaatleri için bir gecede talimatların değiştirilebildiği gerçeğinin tüm Türkiye’nin gözüne sokulduğudur…
Üstelik bunu yaparken, UEFA’nın Türk futboluna verebileceği ağır cezalar da biliniyor…
TFF’nin aldığı, başka bir deyişle de alamadığı kararın özeti şudur:
Türk futbolu ne ceza alırsa alsın, 4 büyükler bu oyunun içerisinde hep olsun. Ama şike yaparak ama şikeye teşebbüs ederek…
Hiç farketmez…
Ne de olsa talimatlar bir gecede değişebiliyor…
Bugün ‘şikeye teşebbüse puan cezası’ maddesini ekleyen kafa, yarın da ‘şikeye para cezası’ maddesini ekler, olur biter…
Düşünün ki şikeden yargılanan Fenerbahçe değil de, Bursa veya Sivas gibi Anadolu takımlarından biriydi…
Sizce verilecek ceza ne olurdu?
“Küme düşme tabii ki” dediğinizi duyar gibiyim…
Bence de doğru cevap…
Hatırlayın Ankaraspor’un başına gelenleri…
Ankaraspor ile Ankaragücü arasındaki ‘yönetimsel bağ’ın giderilmesi için sadece ve sadece 3 gün süre veren de, 3 gün sonra Ankaraspor’u küme düşüren de bu TFF değil miydi?
Erzurumspor, Uşakspor, Diyarbakırspor, Mardinspor, Malatyaspor ve daha birçok Anadolu kulübü, TFF’nin talimatlarında yeralan ve bir gecede değiştirilebilen o maddeler yüzünden maçlara çıkması engellenmedi mi?
Ankaragücü gibi 100 yıllık bir geçmişe sahip kulübü, o sizing uyduruk talimatlarınız yüzünden ne hale getirdiğinizi de düşünün ey TFF yöneticileri…
Bitmedi…
Türk futboluna, Aykut, Oğuz, Hakan Şükür gibi yıldız isimleri kazandırmış Sakaryaspor’a kıyarken hiç mi vicdanınız sızlamadı?
Madem en adi suç olan şikeyi bile yumuşatacak kadar insaf sahibiydiniz, b.u şehir takımlarının suçu neydi?
Bu takımlar kıyıma uğratılırken, ne diyordu TFF: UEFA talimatları ne diyorsa onu yapıyoruz.
UEFA kadar başınıza taş düşsün sizin…
Şikeye göz yuman TFF, maddi krize girmiş, kent takımlarının ipini hemen çekerken, şike gibi en ahlaksız işi yapanları, “sahaya yansımamış” diye affedebileceğini zannediyor…
Belki şike sahaya yansımadı ama sizin gerçek yüzünüz tüm Türkiye’nin gözüne tüm çıplaklığıyla yansıdı…
4 büyüklerin menfaatleri doğrultusunda yürütülen bir futbol anlayışı artık iflas etmiştir…
Daha doğrusu Türkiye’de futbol iflas etmiş, ettirilmiştir…
Zira, Türkiye’de futbolun artık sahada oynanmadığı, maçların masada kazanıldığı bir kez daha tescil edilmiştir…
Galibin önceden bilindiği bir futbol da, olsa olsa “Fenerbahçesini’ kurtaran Yıldırım Demirören’i mutlu eder…
Bugüne Nasıl Gelindi?
Demirören’in ‘malumun ilanı’ olan basın toplantısının ardından, sürecin bugüne kadar nasıl geldiğini kendi çapımda izah edeyim istedim…
Öncelikle bu karar, yüzde bir milyon siyasidir…
Her ne kadar Spor Bakanı Suat Kılıç, “Siyasi bir karar değil” dese bile…
Çünkü, bu kararın temeli 22 Mart’ta İstanbul’da yapılan UEFA Kongresi’nde atıldı…
Şöyle ki, UEFA Kongresi’nde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, EUFA Başkanı Platini’ye (Daha doğrusu, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla mantığından hareketle, Demirören’e)şöyle seslenmişti:
Burada değerlendirmeyi iyi yapmak lazım. Gerçek kişilerin işlediği suçlar nedeniyle tüzel kişiler ceza alırsa, sadece o tüzel kişilik değil milyonlarca sempatizan da cezalandırılmış olur.
Platini, bu atasözünü bilmediği için de, sözü kendi üzerine alarak, şu cevabı vermişti: Sayın Başbakan haklı olabilir. Doğrusu da böyle olabilir ama ne yapalım, ne yazık ki, kurallar böyle konulmuş…
Oysa Demirören orada mesajı net bir şekilde almış…
Bunu da dünkü basın toplantısında açıklanan kararlarla çok net anladık…
Tüm bunlar biline biline, Sayın Demirören’in “Fair-Play ve sportmenlik, sadece sahada değil, her alanda bağlı kalmamız gereken değerlerdir. Federasyon yöneticileri, kulüp yöneticileri, siz spor medyası mensupları, hep birlikte sporculardan beklediğimiz Fair-play ve sportmenliği içimize sindirmek ve her adımımızda hayata geçirmek zorundayız. Bunun yanında, sağduyu ile topluma verdiğimiz mesajlarda futbol ailesine yakışan değerleri öne çıkartmalı, vazgeçilmez ilkelerimiz olarak ortaya koymalıyız. Sporun, tüm topluma kazandırması gereken olumlu nitelikler yerine, toplumda var olmaması gereken niteliklerle anılması hepimizin sorumlu olduğu bir durumdur” açıklamaları da çok manidar değil mi sizce?
Bir yanıt yazın