Dün, genç bir adamın ortada kalan cenazesinden söz etmiş ve bu şehrin bir evladı olarak, o anki hissiyatımızı yazmaya çalışmıştım.
Evet…… Haklısınız, yazının hiçbir yerinde tek satırla da olsa Erzurumspor’un adı geçmiyordu. Bu sebeple de kıymetli okurlarımızın bir kısmı, sabah saatlerinde telefona sarılıp, “ortada kalan bu cenaze kimdi?” diye sordu.Neyse ki, vakit geçtikçe meselenin astı astarı bütünüyle anlaşıldı. Böylelikle aslında “ölen kişi”nin, 42 yıllık geçmişe sahip Erzurumspor olduğu görüldü.
İnternet sitelerinin tıklanma oranını gösteren “sayaç”a bakınca, dünkü “Mevtayı nasıl bilirdiniz?” başlıklı yazımızın, her zamankinden birkaç misli daha fazla okunduğunu gördük. Gün içinde hem gazetenin internet sitesine hem kişisel e- mail adresime yüzlerce mesaj geldi.
Bir kere kimse Erzurumspor’un karşılaşmaya çıkamadığı için, ligden ihraç edilmesinden ötürü mutlu değildi. Mesajların ortak noktasında ise, Erzurum’un içine düştüğü perişanlık ve ilgililerin gayri samimiyetleri vardı.
Politikacıya, bürokrata ve işadamlarına ağır saldırılar yüklü bu mesajlarda, en çok da şehrin uğradığı kalite erozyonuna vurgu yapılıyordu.
Farkındayız; yazı hayli duygusaldı. Fakat muradımız ne yaralı yürekleri büsbütün kahretmekti, ne de ahalinin yöneticilere öfke kusmasını sağlamaktı.
Önceki gün Cemal Gürsel Stadyumu’na ben de gitmiştim. Orada, bizim gazeteden Orkun Çizmeli, İHA’dan Ayhan Türkez, AA’dan Muharrem Aksakallı vardı. Diğer arkadaşlar orada gördüklerini yorumsuz biçimde haber yaparken, Orkun ve ben aynı zaman da duygularımızı ve o manzarayı tasvir eden bir yazı yazdık……
Dün gelen mesajlardan anlıyoruz ki, başta Erzurum olmak üzere, yurdun dört bir tarafındaki hemşerilerimiz ve yurtdışındaki Erzurumlular, patlamak üzere olan birer pimi çekilmiş bomba gibiymişler. Şayet bu yazılı mesajlar gözyaşlarını da aktarabilseydi, inanınız ki etrafı sel götürürdü.
Anlıyoruz ki, mesele salt Erzurumspor’un düşüp düşmemesi meselesi de değil. Esas, Erzurum’un gelmiş olduğu nokta milleti kahrediyordu.
Oysa, işin bu noktaya gelmesinde herkes ve hepimiz suçluyuz. İşin kolayına kaçıp, suçu yalnızca bürokratların, politikacıların ve zenginlerin üstüne atmakla, kendi mesuliyetimizi ortadan kaldıramayız.
Misal; Erzurumspor’u yaşatmak için acaba kaç yurttaşımız münferit olarak bir çaba gösterdi ve bu uğurda gücünün yettiği ölçüde fedakarlıkta bulundu?
Geçenlerde gazetenin birinde okudum, bir Avrupa ülkesinde bir ilçe takımı üst kümeye çıkmış, o ilçenin nüfusu da toplam 40 bin civarında olmasına karşın, bir gün içinde 17 bin adet kombine bilet satışı olmuş.
İş işten geçtikten sonra değil, kriz kapıya dayandığında ülke genelindeki Erzurumlular birer bilet almış olsaydık, acaba takım bugün bu hallere düşer miydi?
Elinde imkan ve kudret olanları tabi ki, eleştirelim ama iğneyi de kendimize batırmayı ihmal etmeyelim ki, Erzurum’un bu hale düşmesinin gerçek sebebini bulabilelim……
Erzurumspor’un düşmesi veya kapanması herkes kadar beni de yürekten yaraladı. Üstelik bendeniz futbolla fazla iç içe olan biri değilim.
Üzüldük, kahrolduk. Bu yüzden de gönlümüzde kopan fırtınayı satırlara döktük……
Ama yetmez, yanlış en başında yapıldı ve sonra da artık dönülmez bu yol kaderimiz oldu.
Ne diyelim……
Bir kere daha geçmiş olsun.
Bir yanıt yazın