Dün, Ankara ve İstanbul öyle bir sabaha uyandı ki, bir anda yargıda yaşanan kriz de unutuldu, gündemi şekillendiren diğer meseleler de…
Dünkü gelişmeler bir defa daha gösterdi ki, Türkiye artık büyük bir yol ayrımının başındadır. Yarınlarımızda, ya özgür ve demokratik sabahların şafağı atacak, ya da hepimizin içinde bulunduğumuz bu gemi, meçhul ve karanlık sularda alabora olup duracak.Dün, belki de bir milad sayılacak… Bu sebeple… Herkesin gözü, kulağı televizyon ekranlarında ve ajansların dakika başı “flaş” koduyla geçtiği bültenlerdeydi. Gerçekten de gelişmeler çok önemliydi, yapılan operasyon sanıldığından da büyüktü:
“Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana’da elli kadar subay gözaltına alındı”
Ergenekon davası kapsamında yapılan bu şok operasyonun çıkış noktasında, “Balyoz Darbe Planları” iddialarının yer aldığı görüldü. Özel Yetkili savcılar, iddialarda adı geçen, emekli-muvazzaf ne kadar subay varsa tamamının gözaltına alınmasını istedi.
Dün hep birlikte gördük, bu emekli subayların içinde, eski kuvvet komutanları, ordu komutanları, kritik görevlerde bulunmuş generaller ve onun üzerinde albay bulunuyor.
Başbakan Erdoğan İspanya’da, konuyla ilgili son derece ihtiyatlı bir değerlendirme yaparken, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da, Mısır gezisini iptal etti.
Besbelli ki vaziyet, televizyon ekranlarına yansımasından çok daha ciddiydi. Gün boyu Ankara hop oturup hop kalktı. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şeyler oluyordu… Türkiye’de; yargı, adı “darbe girişimi”ne karışmış ve rütbesi makamı ne olursa olsun, ister emekli isterse muvazzaf olsun, şüpheli herkesi hesaba çekiyor.
Görüntü bu şekliyle, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün yarınları açısında müthiş bir inkişaftır. Öyle ya, darbe yapmak da, darbe için girişimde bulunmak da madem suçtur, o halde işin içinde kim varsa bunun hesabını vermeli ki, hiç birimiz demokrasinin ve hukukun geleceğinden endişe duymayalım.
Diyebilmeliyiz ki, Türkiye artık darbe yıllarını ve darbe korkusunu çok geride bıraktı. Batı standardında bir demokrasi peşindeyiz.
Yeter ki, yapılan operasyon hukuk normlarına uysun ve yeter ki, iddialar düzmece senaryolara dayanmasın…
Demokrasiden ve gelişmiş bir Türkiye’den yana olan herkesin hayalini kurduğu manzara şudur:
Bu ülkede, makamı, rütbesi, konumu ve serveti ne olursa olsun; suç işleyen herkes yargıya hesap verir olsun.
“Ben yaptım oldu” ya da “O gün için öyle gerekiyordu” türünden kerameti kendinden menkul, kral ve kralcıkların devri artık bütünüyle kapanmalıdır.
Bu kural, siyasetçi için de geçmeli, başkaları için de…
Dün gözaltına alınan bu kırkın üzerindeki subayın suçlu olup olmadıklarını takdir etmek, elbette bizim haddimizi aşar. Ona mahkemeler karar verecek.
Bizim talebimiz, bu süreçte kimsenin hukuku ayaklar altına alınmasın ve adalet duygusuna halel gelmesin. Çünkü, yarınların Türkiye’si korku, endişe ve tertip üzerine bina edilmemeli ki, çocuklarımıza özgür ve sağlıklı bir ülke bırakabilelim…
Bu noktada, erki elinde bulunduran her kurum ve odak, büyük bir sabırla gelişmeleri soğukkanlı biçimde ele almalıdır. Ülkeyi kamplara bölmekten kaçınılmalı ve gelişmeler siyah-beyaz biçiminde sunulmamalı……
Artık herkes görüyor ve biliyor: Türkiye çetin ve sıkıntılı bir süreçten geçmekte… Üstelik bu süreç dün de başlamış değil. Neredeyse üç yıla yakın bir zamandır, benzer bir atmosferin etkisi altındayız. Bugüne kadar, sağduyu ve demokrasi kazançlı çıktı. Umuyor ve diliyoruz ki, sürecin bundan sonraki diliminde de aynı sonuç tahakkuk etsin ve nihayetinde de bütün bir ülke aydınlık sabahlara uyansın…
Güçlü ve hukukun üstün olduğu bir ülke, herkes için en büyük teminat olacaktır.
Her doğum sancılı olur ama şu sıralar tanık olduğumuz bu doğum öbürlerine hiç benzemiyor. Tabular yıkılıyor, dokunulmazlara dokunuluyor, gizli saklı planlar etrafa saçılıyor. Sancı arttıkça doğumun da büyüklüğü ve önemi anlaşılıyor.
Sonunda, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve daha kaliteli bir yaşam standardı uç verecek gibi duruyor. Dilerim ki, yanılan biz olmayız, dilerim ki bu hayali kuranlar hüsrana uğramaz.
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın