Seçimler yakın, henüz adaylar bile belli değilken ülkemizde büyük bir çoğunluk kendini milletvekili veya bakan koltuklarında otururken hayal ediyor.
İstifa etmeye hazırlanan, hali hazırda yaptığı işi, görevini becerememiş, kendine emanet kurumları iyi yönetememiş belki de berbat etmiş onlarca insan var. Bu insanlardan hiç biri demiyor ki benim kapasitem, bilgi birikimim, geçmiş tecrübelerim ortada iken milletin emaneti olan, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı olan koltukların sorumluluğunu taşımaya nasıl tevessül ederim?
Gerçi son yıllarda sık rastlanan bir inanç var ki; insanlar kadrolara bakınca kendilerinin de bakan, milletvekili, rektör, müdür olabileceğini düşünüyor ve onlar bile yapıyorsa ben onlardan çok daha iyisini yaparım özgüven patlamasını yaşıyor.
İşte bu noktada hemen her seçim zamanı karşımıza dikilen, onulmaz bir özgüvene sahip, şu an hangi makamlarda olurlarsa olsunlar, kifayetsizliklerini göremeyen muhteris kişilikler aklımıza geliyor.
Bu kişiler; kendini ve haddini bilmeyen, hududa riayet etmeyen, kapasitesini değerlendiremeyen, eksikliklerini önemsemeyen, ne kadar niteliksiz ve beceriksiz olduğunu göremeyen tiplerdir.
Bu kişiler her makama, her mevkie kendilerini layık görürler, kendi eksiklerini önemsemezler, nitelikli ve yetenekli insanlara da saygı göstermezler.
Bu kişilerde oluşan hadsizliğin ve bu saçma sapan özgüvenin ana sebebi bilginin getirdiği tevazuunun aksine, cehaletin ve bilgisizliği kişinin özgüvenini artırmasıdır. Böylece hedeflerini elde etmesi açısından kişinin bütün negatif özellikleri kendisi açısından pozitife dönüşmektedir.
Hani “Kişi kendini bilmek kadar arif olamaz” denir ya günümüzde mesleki veya siyasi yükselmelere bakınca “kişi kendini bilemedikçe yükselir” diyebiliriz.
Bu durumda da; bilgi, yetenek ve zekâ sahibi insanlar böylesi insanlarla mücadele edemedikleri ve alçak gönüllü davrandıkları için her zaman geri planda kalırlar.
Ve acı olan bir gerçekte şudur ki; atama ve seçme makamında bulunanların bir kısmı da bulundukları yere kifayetsiz olmalarına rağmen ihtiraslarıyla geldikleri için görevlendirmelerde veya atamalarda bilgili, etkili, becerikli ve cesur insanlar yerine ya emirlerinden çıkmayacak basiretsiz insanları ya da her zaman kullanabilecekleri kifayetsiz insanları tercih ederler.
İşte bu sebepledir ki “ben olmasaydım” diyerek konuşmalarına başlayan, her an övülmeyi, alkışlanmayı, pohpohlanmayı bekleyen, bencil, kibirli, hadsiz insanlar hak etmedikleri makamları işgal etmiş durumdadırlar.
Seçim yakın olduğu için özellikle bu günlerde makam ve siyaset adına ortalığa düşenlere iyi bakın neler göreceksiniz neler.
Burada söz konusu olan diğer bir durum; kifayetsiz, ihtiras sahibi insanlar pohpohlandıkça kullanılabilir hale gelmektedirler ve etraflarındakiler tarafından rahatlıkla yönlendirilebilmekte ve kullanılabilmektedirler. İşte bu sebeple siyasetin içinde olanlar kullanabilecekleri insanlar dururken, becerikli, ihtiras sahibi olmayan insanları siyasette ve hiçbir makamda görmek istememektedirler.
Şimdi bekleyelim, izleyelim, görelim. Neler olacak, neler bitecek.
Bir yanıt yazın