İster diasporanın zaferi deyiniz, isterse içimizdeki diaspora muhiplerinin katettiği mesafe olarak görünüz, farketmez… Adamların geldiği nokta ortada işte: Bir yanda Amerika’da soykırım tasarısını kabul ettiriyorlar, öbür yanda da, adeta bu rüzgardan aldıkları güçle televizyona çıkıp, ağzına geleni söylüyorlar. Önceki gün izledik, Ermeni yazar Sevan Nişanyan televizyonundan adeta meydan okudu bütün bir millete ve tarihçilere!Ermeni tarihinin en büyük ismi olduğu söylenen bu sözde uzman, canlı yayında avazı çıktığınca bağırıyordu: “Evet; kabul ediyoruz ki, Ermeni çeteleri Doğu’da özellikle de Erzurum’da katliam yaptılar. Ama bu onların insani bir savunmasıydı. Öldürmeyip de ne yapacaklardı sanki?”
Söylediklerinin tarihi hakikatlerle örtüşüp örtüşmediğinin, yahut da iddialarını somut delilere dayandırıp dayandıramadığının hiçbir önemi yok. Adam, önceki yıllarda görülmemiş bir üslup kullanıyordu ve olabildiğince de küstahtı…
Bu terbiyesiz adam itiraz edemesin diye, Batılı kaynaklara dayanarak meseleyi anlatan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu az kaldı çileden çıkıyordu… Neyse ki, tuzağa düşmedi ve itidalli davrandı. İzledik gördük işte, Nişanyan kendi yalanlarını perdelemek, diasporanın zırvalarını haklı çıkarmak uğruna, resmi vesikayı yok sayıyor ve “Bütün bunları sizler uydurdunuz, yalan söylüyorsunuz” diyebiliyordu.
Her Mart ayında bu mesele temcit pilavı gibi önümüze geliyor. Bu yılın farkı, Ermeni diasporasının Amerika’da bir adım öteye geçmiş olmasıdır. Bize göre, ciddi hiçbir anlam ifade etmeyen bu sonuç, hem Nişanyan gibi yazarlar, hem de Batı’da hayli etkin olan Ermeni lobileri tarafından, düşürülmüş bir kale biçiminde yorumlandı.
Sevan Nişanyan’ın, televizyonda avazı çıktığınca bağırması, zafer sarhoşluğundan başka bir şey değildi. Adam düşünüyordu ki Türkiye bu karardan sonra, çaresiz kalacak ve diasporanın istediği her tavizi verecek.
Öyle ki, bazı Ermeni yayın organlarında son günlerde eski bir hülyadan genişçe söz edilir oldu: 1916 yılında Erzurum’da kurulan ama birkaç aylık ömrü olan kağıt üzerindeki Batı Ermenistan devleti, yeniden ihya edilebilirdi!
Bugün olmasa bile çok yakın bir gelecekte, bu talebi yüksek sesle ülkemizde de dillendirecek odaklar pusuda bekliyor.
Türkiye ağzıyla kuş tutsa bile, haklı davasında hep haksız görülmek istenecek.
Çünkü sadece Ermeni diasporası değil, Batı’da Anadolu’yu bu millete layık görmeyen sakat bir anlayış hakim… Diaspora, bu sakat anlayışın değirmenine su taşıyan, şamatacı bir gruptan başka bir şey değil.
Mesele bu noktaya geldiğine göre, Türkiye artık yeni bir politika belirlemelidir. Bugüne kadar belgelerle dayanarak, “soykırım olmadı” dememize rağmen, gördük ki pek fazla kimseyi ikna edememişiz. Çünkü artık anlaşıldı ki bu mesele, tarihi bir olay biçiminde ele alınmıyor. Yani Batı gerçekte 1915’te neler yaşandığını aslında umursamıyor. Dert deva, Türkiye’yi köşeye sıkıştırıp, önce tazminat koparmak, ardından da nihai hedefe ulaşmak: Toprak almak!
Bu gerçek artık herkes tarafından bilindiğine göre, Türk hariciyesi yeni bir konsept geliştirmeli ve Batı’nın anladığı dilden konuşmalıdır.
Türkiye, ağaç kovuğundan çıkan bir ülke değildir.
Bu ülkenin de kozları, alternatif planları ve yeni politikaları var. Başta Amerika olmak üzere, sözde medeni dünya bir yalanın peşine takılıp giderek, tarihi tahrif edip, büyük bir milleti kırmayı göze alabiliyorsa, biz de artık başka bir dil kullanabilmeliyiz.
Yoksa önce komisyonlarda ardından da parlamentolarda soykırım narası atıp duracaklar. Bu da hepimizin canını fena halde sıkacaktır.
Hele bir de içimizdeki diaspora muhiplerinin sevinç çığlıkları atması yok mu, işte bu görüntüye tahammül etmek giderek güçleşiyor.
Yarın, 12 Mart nedeniyle törenler düzenlenecek, konferanslar verilip, paneller yapılacak… Bir defa daha acılarımız tazelenecek, Ermeni mezalimini yüreğimiz acıyarak hatırlayacağız. Ama bu gerçek bizi Batı karşısında mazlum değil, katliamcı olarak görünmekten kurtaramıyor.
Bu sebeple yeni bir duruş, yeni bir bakış sunmanın zamanı geldi de geçiyor bile…
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın