İnsanlık Tarihinde İstismarlar her zaman var olmuştur. Zamana göre, ortamına göre istismar insanoğlunun en popüler ahlaki erozyonlarının vazgeçilmez saplantısı olmuştur.
İnsanlar istismara en yakınından başlayarak halkayı genişletmesini becermiş zamanla toplumsal istismarlara neden olan hal ve davranış içerisinde kendini istimrarın şirkliğine kaptırmış bulunmanın aczi yeti içerisinde yaşama alanını genişletmeye uğraşmıştır.
Bireysel istismarların mağduriyetinin zararlarının yansıması toplumda ses getirmeyebiliyor.
Fakat İstismarlar topluma yönelik, toplumun geleceğine yönelik olursa, bir istismarcı birey toplumun geleceğini etkilediği gibi toplumun ahlaki çöküşünü ve değerler ininde zamanla kayıp olmasını etkileyecektir.
İstismarın önüne geçecek tek hukuksal yaptırımın başında vicdani adaleti birey iç benliğinde taşırsa olur.
Ne yazık ki her bireyde vicdani adalet olamayacağından, devreye kanun ve kanuni yaptırımların girmesi söz konusu olur.
Bu yaptırımı sağlayacak ise Devletin ta kendisidir.
Şayet devlet istismarın ve istismarcılığın önünü alamazsa o ülkede gerçek demokrasiden söz etmek mümkün olamaz.
Gerçek demokrasinin yerini istismarcıların demokrasisi alır ki, istismarcı demokrasilerde bireyler mağduriyeti yaşadığı gibi, namuslu olanlar her zaman namussuzlara yenik düşer.
İstismarcılığı ortadan kaldıracak tek yol hiç şüphesiz ki Ailede başlayan ahlaki eğitim ve Okullarda Ailelerin eğitimine paralel takviye yapılan eğitimlerdir.
Aileler ve eğitim kurumları, eğitimciler el ele verirseler ahlaki yozlaşmanın belirtisi ve bir toplumun maddi manevi değerlerini yok edebilecek kadar tehlike arz eden istismarcıların gün geçtikçe çoğalıp, birey ve toplumda rağbet görmesinin hezeyanının sonuçları ülke ve millete çok ağır faturalar ödeteceği apaçıktır.
Demokrasi söylemleri altında istismara açık toplumsal değerlere saldırılar her geçen gün giderek artmaktadır. İstismarcılar yaşamın her alanını sarmadan Devlet ve Millet olarak top yekûn mücadele etme kararlığı içerisinde olmazsak, Tarih tekerrürden ibaret olur.
Küresel Dünyada tek dişi kalmış canavarlara top yekûn yem olmaktan kendimizi kurtaramayız.
Devlet bireylere yüklediği yetki ve sorumlulukları çok iyi takip etmeli, kendi bünyesinde bulunan Devletin gücünü elinde tutan görevlilerde yetki ve sorumluluklarına karşı, görevlerinde ihmal ve kendi çıkarları doğrultusunda görev icraatı içerisinde var olan, yetki ve görev istismarı içerisinde bulunan bireyleri anında görev sorumluluğundan uzaklaştırmadığı taktirde ahlaki çöküntünün yayılmasına engel olamaz.
Devlet Kendi ana Temel kurucu değerlerine sahip çıkmasa veya sessiz kalırsa değerler üzerinden menfaat sağlayıcı cenahlar çıkar.
Son dönemlerde Liberal ekonominin sağladığı imkanlardan faydalanarak serbest piyasa savunuculuğunu hararetle savunan ticaret kuruluşlarının patronları kendi menfaatlerini acımasızca toplumdan hınç alırcasına aşırı fiyat uygulamalarıyla halkta yılgınlık yaratma içerisine girerler
Marketlerde ve Piyasada aşırı zam çılgınlığı almış gidiyor.
Serbest piyasa ekonomisinin sağladığı ürünler üzerinde serbest fiyatlandırma haklarını ahlaksızca, vicdansızca zam yapan, marketlerin istismarcılığının önüne geçilemezse, Marketler lobisi istikrarlı yönetimi, istikrarsızlaştıracaktır.
Devlet kendi Tarihi değerlerine sahip çıkmazsa, birileri kalkar Osmanlıda sultanlara kızıl der, birileri kalkar Cumhuriyetin Kurucularına dinsiz der.
Birileri Atatürk istismarcılığı yapar kitapla milyon lira alır.
Birileri kalkar himmet topluyorum der, Devlete kurşun sıkar.
Birileri Türkiye Cumhuriyeti’nde ticari faaliyet göstermelerine karşılık adeta Türkçeye ve Türk diline karşı sinsi savaşlarını başlatarak bütün ticari tabelaları, İşhanları, Lokanta, Kahvehane, Sitelerin, konutların ve hatta eğitim kurumlarının isimleri bile yabancılaştırma çabasıyla Türk Dili istismarcılığını Devletin gözü önünde hızla çoğalırken işin sonu nereye varacağı şimdiden kendini belli ederken, İstismarcılara karşı Devlet değerlerine sahip çıkmalıdır.
Selçuklu tarihini, Osmanlı Tarihini, Cumhuriyet Tarihini, İslam Tarihini, İslamın ve İmanın şartlarını bütün ayrıntılarıyla kendi kurum ve kuruluşlarında öğretmelidir.
Demokrasinin sağladığı imkân ve olanakları kullanarak, toplumun değerlerini hiçe sayan gelişmelere karşı kurum ve kuruluşlar hassasiyet içerisinde olmalıdır.
İstismarcılığa karşı mücadelede millet olarak milli seferberlik içerisinde hassas olmak zorundayız.
Neşat YALÇIN/ erzurumhabergazetesi.com
nesatyalcin@gmail.com
Bir yanıt yazın