Her ne kadar medyada sıradan bir magazin haberi kadar dahi kendisine yer bulamadıysa da, esasında dün Erzurum’da çok önemli bir “kazı” gerçekleştirildi.
Şayet Batı’daki Ermeni diasporasının zerre kadar vicdanı, ahlakı ve tarihe inancı olmuş olsaydı, dün o kazıya gözlemci gönderirdi ve toprağın altından nasıl bir insanlık ayıbının ve vahşetin fışkırdığına tanıklık ederdi.Ama Batı’dan kimse gelemedi, gelmedi. Çünkü biliyorlardı ki, şehre sadece sekiz kilometre mesafede bulunan Tepeköy’de, açılacak toprağın altında, Ermeni çetecilerin katlettiği masumların yanmış bedenlerinden arta kalan kemikleri ve elbiselerinden parçalar çıkacaktı.
Türkiye, seksenli yılların sonuna doğru, tıpkı dün Tepeköy’de olduğu gibi, Doğu’da onlarca kazı yaptı ve Ermeni mezalimine esaslı tanıklık eden toplu mezarlar ortaya çıkardı. Üstelik o tarihlerde o toplu mezarların nerelerde olduğunu gösteren canlı tanıklar vardı. Yani mezalime maruz kalan insanların bir kısmı hayattaydı.
Onlar yaşanan vahşeti, katliamı yalansız, yansız anlattılar ve Müslüman Türkler’in nerelerde toplu halde gömülü olduklarını söylediler.
O tarihlerdeki kazılara, bereket Amerika’dan ve bazı Avrupa ülkelerinden vicdan sahibi tarihçiler, bilim adamları ve politikacılar da iştirak etmişlerdi. Ancak o vesileyle Türkiye haklı davasını ve sarsılmaz tezini kimi uluslararası metinlere geçirebilmişti.
Şimdi bu imkandan mahrumuz…
Dün Tepeköy’de açılan toplu mezar için, çeşitli ülkelerden özellikle de diasporanın dümen suyuna kapılmış olan kesimlerden, gözlemciler davet edildi.
Ne yazık ki, bugüne kadar tamamen yalan ve yanlış iddialarla Türkiye’yi “soykırım” yapmakla itham eden o çevrelerden bir teki bile gelip, çıplak gerçeği yerinde görmeye ihtiyaç duymadı.
Sadece Tepeköy mü, ya da sadece otuz kişinin cesedi mi?
Keşke bu kadarıyla sınırlı olsaydı; ama değil işte…
Doğu’da özellikle Erzurum, Bayburt, Van ve daha bir çok yerde o kadar çok toplu mezar var ki, hangisini açarsanız açın, insanlığın yüzüne haykıran acı bir hakikat fışkıracaktır.
Yüzlerce binlerce kadın, çocuk ve kendisini savunamayacak derecede yaşlı olan insanlar, toplu halde ya kurşuna dizilerek öldürüldüler, ya da ahır ve samanlıklara kapatılarak, ateşe verilip hunharca katledildiler.
Seksenli yılların sonlarında bu kazıları Prof. Dr. Enver Konukçu ve ekibi yapardı. O tarihlerde adeta o kazılar birer milli politika gibi önemsenir ve devlet büyük bir ciddiyetle çalışmaları takip ederdi.
Sonra Türkiye dış politikada makas değiştirdi ve öyle bir dönem geldi ki, değil toplu mezar bulup açmak, mezalimden söz etmek bile neredeyse ilkellik ve ideolojik kabul edildi.
Oysa diaspora ne makam değiştirdi, ne yalan yanlış savlarından santim geri adım attı, ne de gelişen koşullara itibar etti.
Her fırsatta ve de giderek güç kazanarak Türkiye’yi köşeye sıkıştırdılar, sözde soykırım palavrası ile Batı’da ve uzak dünyada bizi müşkül duruma soktular.
Öyle bir dönem oldu ki, Türkiye haklı olduğu bu meselede “soykırım yapan” ülke olarak parlamentolarda kınandı, resmi kayıtlara geçirildi.
Dün Doç. Dr. Erol Kürkçüoğlu hocanın olağanüstü çabası ve ekip başkanlığında gerçekleşen bu kazı, ne yazık ki sözde medeni dünyada hiçbir tesir uyandırmadı. Diaspora zaten dönüp bakmazken, en mutedil çevreler bile bu kazıya prim vermedi.
En hazin olanı da, bizim medyanın da kazıya mesafeli durması ve sanki sıradan bir habermiş gibi geçiştirmesiydi.
Gerçi medyanın bu durumunu ayıplamamak gerekir!
Zira, son iki ayda bu ülkede bölücü PKK tarafından tam 35 Mehmetçik şehit edildi, onlarcası da hain saldırılarda ağır biçimde yaralandı.
Gazze aşkıyla yanıp tutuşan medya, öylesine aşk sarhoşu olmuştu ki, 35 fidanın toprağa düşmesini ancak hatırlar gibi oldu!
Hükümet zaten çok meşgul! Bir yanda kefil olduğu İran, öbür yanda hamiliğine soyunduğu Gazze ve uzun vadede Ortadoğu’ya nizamat verme sevdası……
Uzmanlar bu amansız savaşı, satranca benzetiyorlar.
Diyorlar ki, “Türkiye büyük bir satranç oynuyor.”
Keşke bu teşhis ve tespiti yaparken sözlerine bir de şunu ekleselerdi:
Satranç oyunu sona erdiğinde, unutulmasın ki şahla, piyonu aynı kutuya dolduruyorlar.
Daha birkaç ay önce hükümet sık aralıklarla yaptığı gibi bir de “Ermeni açılımı” yapmıştı. Bizim tarafta düğün bayram eden çoktu da, Ermeni tarafında kimse bu ‘açılım’a itibar etmedi.
Zahir Türkiye de madem öyle deyip, elinin altında her daim stepne olarak tuttuğu toplu mezarlardan birini daha açmaya karar verdi.
Gördük ki, dış dünya ne ‘açılım’a ne de açılan toplu mezara pas vermedi.
İçeride de, gündemin yoğunluğu nedeniyle beklenen tesir oluşmadı. Kaldı ki oluşsa ne değişecekti?
Çetin Altan’ın ifadesiyle; artık yetmedi mi “Türk’e Türk propagandası yapmak”
Bu ülkede (satılmış hainler ve işbirlikçiler hariç) herkes Ermeni ve Rum çetecilerin nasıl toplu katliamlar yaptığını zaten bilmektedir. Çünkü neredeyse her ailede o acı trajediye tanıklık etmiş bir geçmiş bulunmaktadır.
Asıl mesele, bu haklı davamızı Batı’ya anlatabilmekti, ne yazık ki onu da başaramadık işte…
Kürkçüoğlu Hoca, arşive geçireceği yeni bir belge elde etmiş oldu o kadar…
Mehmet ŞENER
Bir yanıt yazın