Enerji veya sanayi bakanı söylemiş olsaydı, hak vermemekle beraber anlamaya çalışırdık. Fakat, “…HES’lere karşı çıkanlar rant çevreleridir, ülkenin gelişip kalkınmasını istemeyen çıkar gruplarıdır” türünden akla ziyan bu tespitin, Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’ndan gelmesine inanamadık.O Veysel Eroğlu ki, bu ülkede su ve su işlerini en iyi bilen uzmanlardan biridir. Politikaya girmeden evvel İSKİ ve DSİ Genel Müdürlüğü görevini yürüttü ve İstanbul gibi, ileri derecede su sorunu olan bir şehre adeta hayat verdi.
Kendisi son genel seçimden bu yana da Kabine’de Çevre Bakanı olarak görev yapıyor ve oldukça başarılı işlere imza atıyor.
Çevreyi ve suyu en iyi bilen kişilerden biri olarak Bakan Bey’in, kalkıp HES’lere itiraz eden çevre dostlarını “çıkar odakları” olmakla itham etmesi oldukça düşündürücüdür. Eroğlu bu çıkışıyla, yalnızca kırıcı bir tavır takınmakla kalmadı, ilmi ve müşterek aklı da “yok” saymış oldu.
Mahkemelere ulaşan bilirkişi raporlarında bile artık açıkça belirtildiği şekliyle, derelerin üzerine kurulan HES’ler hem tabiatı mahvediyor, hem de binlerce insanın hayatını derinden etkiliyor. Bu hususta bugüne kadar binlerce rapor hazırlandı, makaleler yazıldı, konferanslar düzenlenip insanların dikkati çekilmeye çalışıldı, yerli-yabancı uzmanlar avazları çıktığınca bağırıp durdular, “HES’ler çevreyi yok edecek” diye……
Devletin sert tepkisine ve itiraz edenlerin aylarca cezaevinde tutulmasına karşın, HES yapılan her yerde insanlar tepki gösteriyor.
Zaman zaman sermayenin baskısıyla, bazı medya organlarında HES’leri “aklama” operasyonları yapılmak isteniyor; ancak ücreti mukabilinde ekrana çıkan o uzmanlar dahi büsbütün kıvıramıyorlar.
Bakan Bey buyurmuş ki, “Dereler boşu boşuna akıp gidiyor, biz bu boşa akan sulardan enerji elde edeceğiz, bunun neresi yanlış?”
Şayet, mesele tam da böyle yani Eroğlu’nun takdim ettiği gibi olsaydı, elbette itiraz edenlerin niyetinden şüphe edilirdi. Lakin, yediden yetmişe herkes biliyor ki, mesele böyle değil……
Evet; Adana, Mersin ve birkaç yerde daha HES’ler böyle… Yani yaz mevsiminde su tamamen köylünün, çiftçinin ihtiyacına bırakılıyor, kışın da enerji üretiliyor.
Bizde durum tam tersi:
HES’lerden yaz-kış tam kapasite enerji üretilmek isteniyor ve çalışmalar tamamen bu mantık üzerine yürütülüyor. “Can suyu” dedikleri o yutturmaca da zaten bu gerçeği haykırmaktadır.
Belki Bakan Bey’in haberi olmayabilir ama bilen biliyor ki, Tortum ve İspir’de mevcut su, talebi karşılamaktan çok uzak. Siz bu imkânsızlık üzerine bir de HES’i getirip bindirirseniz, yöre halkı bir yudum suya muhtaç duruma gelecektir.
Veysel Eroğlu gibi bir uzmanın bu gerçeği bilmiyor olması imkânsız. Dolayısıyla Bakan Bey, HES’lere karşı çıkanları itham ederken, siyasetçi şapkasıyla konuşuyor.
Önümüzdeki günlerde (4 Temmuz’da) ERVAK Geleneksel Sultan Sekisi Toplantısı’nı bu yıl Tortum Şelalesi’nde gerçekleştirecek. Programa göre, Sağlık Bakanı Akdağ’ın yanı sıra, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da “seki”ye katılacak.
ERVAK, toplantının konu başlığını seçerken, “Tortum Şelalesi ve Uzundere Vadisi’nin konuşulması” demiş. O gün orada olacağız ve bakacağız ki, konuşmacılar Tortum Şelalesi’ni ya da Uzundere Vadisi’ni anlatırken, HES konusunu nasıl teğet geçecekler ya da dosdoğru dile getirecekler.
Biliyorsunuz; Tortum Şelalesi’nin suyu ilgili firma tarafından kesilmiş, yargı kararıyla yeniden serbest bırakılmıştı. Muhtemelen özellikle Kültür Bakanı 4 Temmuz’da Tortum Şelalesi’ne hayran kalacaktır. Umuyorum ki, ERVAK Başkanı Erdal Güzel, Bakan Bey’e, “Biliyor musunuz efendim bu su kesilmişti, bu şelale az daha tarih olup, yitip gidecekti. Allah’tan bağımsız yargı var da hâkimler sayesinde bugün bu güzellik yaşıyor” diyecektir.
ERVAK’ın bu toplantısı öncekilerden çok daha anlamlıdır. Zira, Erdal Güzel hayati bir soruna dikkati çekmek için böyle zekice bir program yapmış. İnşallah bakanlar o gün orada olur ve bütün yöre halkı, HES gerçeğini dile getirir.
Başından beri HES’e karşı çıkmaktayım. Ama buradan Sayın Bakan’a soruyorum:
Ben ve benim gibi arka planı olmadan, HES’e karşı çıkanlar acaba hangi çıkar odaklarına hizmet ediyor?
Müteahhitlerin sözleşmesinde, “Bu su yalnızca sonbahar, kış ve ilkbaharda kullanılır; yaz mevsiminde suyun tamamı köylünün kullanımına terk edilir” şeklinde yazmış olsaydı, elbette ki kimse böylesine feveran etmezdi ve kimse köyünü, ağacını, bağını, bahçesini korumak için aylarca hapislerde sürünmezdi.
Fakat, Sayın Bakan gerçek tam tersi; müteahhidin elinde öyle sağlam sözleşmeler var ki, adam istese o “can suyu”nu bile kimseye koklatmaz.
Bize inanmıyorsanız Sayın Eroğlu lütfen istetin sözleşmeleri inceleyip görün…
Bize hak vereceksiniz lakin, korkarım ki o zaman da iş işten geçmiş olacak.
Mehmet ŞENER
Bir yanıt yazın