Türkiye’nin dört bir yanı sıcaktan kavruluyor. Erzurum ise, adeta çifte kavrulmuş bir halde…
Kıyı kentlerinden istemediğin kadar boğulma ve cinnet getirme haberleri gelirken, aşırı sıcakla arası hiç de hoş olmayan Erzurum’da ise, bol bol yaralamalı kavga ve neyse ki küçük çaplı trafik kazaları, gündeme damga vuruyor!
Ramazanın ilk üç günü geride kalırken, gazeteler; “son 72 saatin bilançosu” başlığıyla, neredeyse istatistik yayımlayacak duruma geldi.
Nasıl gelmesinler ki?
Emniyete intikal eden (bir de polisin haberi olmayanlar var) kavga sayısı, şimdiden elliyi geçmiş durumda!
Tamam; Erzurum çok sakin ve sütliman bir şehir değil. Değil ama ramazan başlayınca, bu şehre sanki çok özel bir haller oluyor!
Şöyle ki:
Hoşgörünün yerini tahammülsüzlük, sabrın yerini tez canlılık, nezaketin yerini nobranlık alıyor.
Bir de “ramazan rehaveti”
Daha doğrusu tembellik…
Sanatkar iş üretmiyor, esnaf öğlene doğru kepenk açıyor, kamu görevlisi sanki hipnoz edilmiş gibi…
Trafik ise, düşman başına!
Polis kayıtlarına göre, son üç gün içinde meydana gelen taşlı-sopalı ve de tabii ki bıçaklı kavgaların büyük bir kısmı trafikte olmuş.
Muhtemelen niye yol vermedin ya da niye yan baktın gibi abuk sabuk nedenlerden…
Haydi bu yıl, Erzurum’un istiap hakkını aşan bu sıcaklardan ötürü, diyelim ki insanlar daha çabuk öfkeleniyor; olabilir. Fakat unutmayalım ki, iftarın akşam 16’da olduğu kış aylarında da manzara farklı değildi.
Demek ki sorun, büyük oranda iklim şartlarıyla alakalı değil. Sorun, bu şehrin insan yapısıyla alakalı.
Halbuki oruç, insanı munisleştirir, her zamankinden daha fazla olgunlaştırır.
Bizde tersi bir süreç gelişiyor.
Böyle değilse şayet:
Üç gün içinde bu kadar çok kavga ve kaza olmasının akılla izahı olmalıdır.
Oruç tutmak niçin insanı, insan olmaktan çıkarsın ki?
Dün adliyenin önü ana-baba günüydü. Çevredeki polis araçlarını ve polisleri de görünce, kahin olmaya lüzum kalmıyor: Besbelli ki yine klasik bir ramazan kavgası!
Evet; tam da öyle…
Sudan sebeple birbirlerinin kafalarını gözlerini yarmışlar. Yara bere içindekiler hastanelere, ötekiler de adliyeye…
Aynı insanlara iftardan sonra deseniz ki, “Hiç yaptığınızı beğendiniz mi?”
İnanın ki mahcup olurlar. Çünkü pişman oldukları her hallerinden belliydi.
Oysa aynı Erzurum’da ramazanı doya doya yaşayan binlerce insan da var. Gündüz ibadetinde, işinde gücünde, akşam da çarşıda-pazarda-bahçelerde veya belediyelerin düzenlediği “ramazan temaşa”sında…
Bu arada eskiden hatimle teravih namazı kıldıran camilerde, saflar seyrek olurdu. Bu ramazan 13 ayrı camide hatimle teravih kıldırılmasına rağmen, hemen hepsi doluyor.
Gönderdiğiniz mesajlarda en öne çıkan hususlardan biri de, ne yazık ki artık bu şehrin kronikleşmiş bir hastalığı olan dilenci istilası…
Sair zamanlarda da şehri kuşatan hatta evlerin içine girecek kadar arsızlaşan dilenciler, ramazanı bulunmaz bir fırsat olarak görüyor ibadet halindeki insanların dini duygularını dibine kadar istismar ediyorlar.
Her zaman olduğu gibi, bu kronik soruna bu yıl da yine zabıta sırtını dönmüş durumda.
“Bu sorunu yazın, yetkililere bildirin” diyorsunuz ya…
Artık anlayın ne yazmak, ne de bildirmek çare değil. Hoş o yetkili de görüyor ama umursamıyor!
Bir çok soruna öyle veya böyle bir çözüm bulunur da şu kavga meselesi, gerçekten Erzurum’u temelden sallıyor.
Biz bize neyse ne de… Hele kendinizi yabancı yerine koyun ve o manzarayı tahayyül edin.
Adamlar ellerinde bıçaklar, levyeler birbirlerine düşmana saldırır gibi saldırıyor. O yabancı ne hisseder? Demez mi ki, yahu ben nereye düştüm böyle?
Çok acilen bu sorunun masaya yatırılıp, şöyle esaslı bir neşter atılması gerekiyor.
Erzurum Kongresi
Bugün 23 Temmuz; başka bir deyişle Cumhuriyet’e giden yolun açıldığı Erzurum Kongresi’nin 93. Yıldönümü.
Bir şehre nasip olabilecek en güzel ve en anlamlı payelerden biridir.
Tüm mazlum milletlerin uyanışına ve istiklallerine kavuşmasına vesile olan Erzurum Kongresi, ruhu ve tarihsel iklimi açısından öyle büyüktür ki, eğer o “bir avuç inanmış adam” olmasaydı, kim bilir bu millet hangi zillet ve esaretle karşı karşıya kalacaktı.
Mustafa Kemal Paşa, bu şehre ve bu şehrin yüreği vatan ve iman aşkıyla dolup taşan evlatlarına güvendi; o güven ve azmin neticesinde bu millet, adeta Anka kuşu gibi kendi küllerinden yeniden doğdu.
Önce İstiklal Mücadelesi, ardından da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna yol olan Erzurum Kongresi, Türk devleti ilelebet yaşadıkça, hep tarihin dönüm noktası olarak altın harflerle yazılacaktır.
93. Yıl kutlu olsun…
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kanları ve canları pahasına bize bu vatanı ve devleti armağan eden tüm büyüklerimizi rahmet ve şükranla anıyoruz.
Bir yanıt yazın