MENÜ ☰
ATA-AÖF’te Sınavsız İkinci Üniversite Ön Kayıtları Devam Ediyor
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Tarihteki Akil Adamlar
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
Tarihteki Akil Adamlar


Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz “akil adam”(Türk Dil Kurumu sözlüğünde “akil” olarak yazılan kelimenin doğrusu “âkıl’dır. Bu kelime,  ‘ayın, elif, kaf ve lam”la yazılır.  “âkil” ise yiyici demektir.  ‘elif, kef  ve lam” ile  yazılır. Biz bu metinde Türk Dil Kurumu sözlüğüne tabi olarak kelimeyi “akil” olarak yazdık.)  ibaresi ne demektir. Kimlere “akil adam” denilir. Bu soruya bir cevap aramak adına kendi tarihimizde bir yolculuğa çıktık

Her çağda ve her toplumda aklına, bilgisine, özüne, sözüne, yaptığı işe itibar edilen, temsil ettiği değerler itibariyle toplumun geneli tarafından kabul gören insanlar vardır. Her köyde, her kasabada, her şehirde bu şekilde öne çıkmış mümtaz şahsiyetler,  kanaat önderleri, bilge insanlar  bulunur.

Çetrefil bir meseleyle karşılaşıldığında, önemli bir kararın arifesinde bulunulduğunda, bir arabulucuya ihtiyaç duyulduğunda  aklıseliminden, engin hayat tecrübesinden, ahlaki duruşundan,  adalet duygusundan, derin manadaki bilgi ve irfan birikiminden emin olunan bu kâmil insanlara baş vurulur. Bu sağlam insanların görüşünden istifade edilir.

Bu kimseler;  o cemiyetin genel insani, dinî, ahlaki, değerlerini, temel kültürel normlarını esas alarak; üzerlerine toz kondurmadan yaşamışlardır. Bir anlamda bizim kültürümüzün insân-ı kâmil, Batılıların tam insan, bütüncül insan dedikleri vasıftadırlar.  Her anlamda örnek alınacak ideal kimseler  konumundadırlar. Cemiyetin diğer üyeleri de güçleri nispetinde bu kimselere benzemeye, onlar gibi olmaya çalışır. Kâmil insan olmanın ilk şartı “nefis terbiyesi”nden geçer. “Nefis terbiyesi”; beşerî zaaf ve noksanları kendi bünyesinde en aza indirmiş olmak, bir anlamda da nefsinin dizginlerini elinde bulundurmak  olarak ifade edilebilir.

Günümüzde devlet yöneticilerinin ve idari makam sahiplerinin   yanında danışman ekipleri ve iyi donanımlı kadrolar mevcuttur. Bu insanların sadece  yetki alanlarına giren konularda derin bilgi ve ehliyet sahibi  kimseler olması yetmez. Bu kimselerin evvelemirde ülkesini ve ülkesinin değerlerini her türlü kıymetin  üstünde sevmeleri ve  sahiplenmeleri  umulur. Şahsi menfaatlerini değil de; millet ve devlet menfaatlerini esas alarak hüküm vermeleri, karara almaları beklenir. Bu söylediklerimize  taşıdığı ahlaki değerler itibariyle de yara almamış olmak şartı da ilave olunabilir. Ayrıca üsttekilere yaranmak adına, doğrulardan  feragat etmiş olmak gibi bir ayıp; bu gibi makamların uzağından bile geçmemelidir.

Tarihimizde “akil adam” denildiğinde aklımıza ilk etapta gelecek isimler vardır. Gelin bu isimlerden birkaçı  çerçevesinde kısa bir yolculuğa çıkalım :

Vezir Tonyukuk (646 ?- 724-6?) : Göktürk Devleti’nin kurucusu Kutluğ Kağan’a, Kapağan Kağan’a ve Bilge Kağan’a danışmanlık yapmış, meclis başkanlığı görevini  yürütmüş bilge bir vezir, değerli bir devlet adamıdır.

İyi bir strateji  ve taktik ustası olan  Tonyukuk’a Batılı Türkologlar “Türkler’in Bismarc’ı” adını verirler. Tonyukuk, kendisi adına diktirdiği kitabesinde şöyle der :
“Tanrı yarlığadığı (nasip ettiği) için Türk Budun içinde silahlı düşmanı gezdirmedim. Damgalı atı koşturmadım. İlteriş Kağan çalışmasaydı; ona uyarak ben kendim çalışmasaydım, il de millet de yok olacaktı. Çalıştığım için il  il oldu; millet de millet oldu. Kendim artık kocadım. Şimdi Bilge Kağan, Türk Budununu iyi idare ederek tahtında oturuyor.”

Türk şehirlerinin surlarla çevrilmesini temin eden Tonyukuk; bu yolla, ülkesini   Çin saldırılarına karşı korur. Bilge vezir; Türk milletinin açlıktan tokluğa, kölelikten hürriyete kavuşmasında         son derece önemli bir        rol oynar.
Nizamülmülk (1018- 1092) : Büyük Selçuklu Devleti sultanlarından Alparslan ve onun oğlu Melikşah’ın veziridir. Malazgirt Meydan savaşı dışında kalan bütün Selçuklu fetihlerine katılmıştır. Sultan Alparslan’ın vefatı akabinde  veliaht Melikşah’ın tahta geçmesini sağlayarak, ülkedeki  düzenin  korunmasını temin etmiştir. Nizâmülmülk’ün akıllı, tedbirli ve adil idaresi sayesinde Melikşah zamanı, Büyük Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemi olmuştur.

Nizamülmülk; idari, hukuki, askerî, ekonomik, sosyal ve kültürel sahada pek çok yenilikler vücuda getirdi. Hayata geçirdiği sistemler bazı değişikliklere uğrayarak  bütün Türk-İslâm devletlerince devam ettirildi.  Bağdat, Belh, Nişabur, Herat, İsfehan, Basra ve Musul gibi çeşitli şehirlerde, kendi unvanı ile anılan Nizamiye Medreseleri’ni kurdu. Nizamülmülk;  “Siyasetname” adlı eseriyle ideal bir devleti oluşturmak adına   prensipler ortaya koydu.

Şeyh Edebali (1206-1326) : Osman Gazi’nin hocası, kayınpederi ve  danışmanıdır. Edebali, Osman Bey’in yetişmesinde önemli bir rol oynadı. Onu, Türk birliğini sağlamak ve güçlü bir devlet kurmakideali           ideali  ile       besledi.
Şeyh Edebali, “Ahilik” sisteminin  genel kurallarını düzenleyip uygulamaya koydu. Osman Gazi’ye verdiği öğütlerden seçtiğimiz aşağıdaki cümleler her kademedeki idareciler ve hattâ anne-babalar için de her dönemde geçerli olacak prensipler        niteliğindedir. “Ey oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.”

Edebali, en büyük cihadın insanın nefsini yenmesi olduğunu söyler : “En büyük zafer nefsini yenmektir, dost kendini tanımaktır, düşman insanın kendi nefsidir.”

Onun iki özlü cümlesine  burada yer verelim :  “Geçmişini bil ki yere sağlam basasın. Nereden geldiğini bil ki nereye gideceğini bilesin.”  “Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine            doru, yiğidin            iyisine            deli     derler”.
Akşemsettin (1390-1459):  Fatih’in hocası, mutasavvıf, âlim, tabip ve şair bir zat olan Akşemsettin, İstanbul’un fethine katıldı. Kuşatmanın en sıkıntılı zamanlarında gerek padişaha gerekse orduya manevi destek oldu. Padişaha zaferin yakın olduğu müjdesini vererek, sabır ve gayreti artırmak gerektiğini tavsiye eden bir mektup yazdı.  Bu mektup genç Fatih’in azim ve kararlılığını biledi. Akşemsettin’in Sultan Mehmed’e yazdığı ikinci mektup da bütün zorluklara karşı  metanet ve tahammül tavsiye eden   bir muhtevaya sahiptir. “Dünya rahatı ahiret rahatına nisbetle yok gibidir. Cismani lezzet, ruhani lezzete nisbetle bir hiçtir. Hiçe iltifat etmeyiniz. Belaların en şiddetlisi enbiyaya, sonra evliyaya, sonra halifeleredir. Enbiya ve evliya yolunun yolcusu olduğunuzu en büyük nimet bilip hiç bir beladan elem duymayınız, aksine lezzet alınız. Kur’an-ı Kerim’de “bir zorluk iki kolaylık arasında geçer.”denilir.  İnşallah yakın zamanda zorluklar bitecek, her tarafta düşmanlar hakir ve zelil olacaktır. Yanımda Allah’a ahdettiğiniz şeyleri sakın ha bozmayın ki her zaman mansur ve muzaffer olasınız. Memleketin ahvali sizin ahvalinize tabidir. Zira sultanlar memlekete nisbetle ruh gibidirler. Bedende açığa çıkan her şey ruhun eseridir. Kendinizi sair halk gibi zannetmeyin. Memleketin ıslahından başka şeyle meşgul olmayın”.

Akşemsettin’in hepimizin kulağına küpe olacak değerdeki öğütlerinden birkaç örnek verelim :  “Senden büyüklerin önünden gitme. İhtiyarlara hürmet et. Daima temiz ol. Haram ve yasak edilen şeylere yaklaşma. Beş vakit namaza devam edip iyi hâl ile tanınarak, ilim ve faziletle meşgul ol.
Her zaman geniş kalpli ve hoş meşrep ol. Beraber olduğun, tanıştığın kişilerden asla bir şey isteme. Buna riayet etmezsen seni küçük görürler, itibarını kaybedersin. Rıza lokmasıyla yetin. Elindeki imkânları israf        etme. Kanaatkâr ol. Çünkü kanaat tükenmez bir hazinedir. “

Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895) : Devlet adamı ve  ilim adamı. “Medresenin son güneşi” olarak vasıflandırılan paşa, birçok eserinin yanı sıra on iki ciltlik “Tarih-i Cevdet’i ile İslam hukuğunu modern hukukla birleştiren “Mecelle”  adlı eseriyle tanındı. Mecelle’nin bazı hükümleri; hukuk sistemimiz içinde hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Mecelle’nin ilk doksan dokuz  hükmünden örnekler :
Zararı eşedd, zararı ehaff ile izâle olunur. (Şiddetli bir zarar, daha hafif bir zararla giderilir.)
Berâat-ı zimmet asıldır. (Borçlu olmamak asıldır. Borç ileri süren, ispatla mükelleftir.)
Def’-i mefasid celb-i menafiden evlâdır.( Zararı yok etmek, fayda sağlamaktan iyidir. )
Ezmânın tağayyürü ile ahkâm tağayyür eder. (Zaman değişmesi ile  hükümler de değişir.)
Ukudda itibar makasıt ve maaniyedir, elfaz ve mebaniye değildir. (Sözleşmenin amaç ve anlamı esas alınır. İfade tarzı  ve yazılışı değil.
Şekk ile yakin zail olmaz.  (Şüpheli bir şey yüzünden kesin doğru olan bir şey terk edilmez, yok sayılmaz.)
Kadim kıdemi üzere terk olunur. (Eskiden varolanın (yeni bir etken ortaya çıkmamışsa) aynen devam            ettiği varsayılır. )
İçtihat            ile içtihat nakz olunmaz. (İçtihat içtihatla bozulmaz.)
Zarar-ı ammı def için zarar-ı hass ihtiyar olunur. Özel zarar (şahsi zarar) , genel (umumun zararına) zarara tercih edilir.
Alması memnu olan şeyin vermesi dahi memnu olur. (Alması hukuka aykırı olan şeyin vermesi de hukuka aykırıdır.)
Beynel tüccar maruf olan şey beynlerinde meşrut gibidir. (Ticari örf ve adetler ticari sözleşmelerin şartı gibidir.)
Kelamın i’mali ihmalinden evlâdır. (Söze bir anlam vermek, yok saymaktan iyidir.)
Beyyine hüccet-i müteaddiye ve ikrar hüccet-i kasıradır. (İspat ve delil herkesi, ikrar ise sadece ikrar edeni bağlar.)
Tevehhüme i’tibâr yoktur. (Delile dayanmayan vehim ve kuruntulara hukukta itibar edilmez, kıymet            verilmez.Hukuk vehimlerle değil delillerle ilgilenir. )
Ehven-i şerreyn ihtiyâr olunur. (Yani, iki kötü şeyle karşı karşıya kalındığında daha hafif olanı, daha az kötü olanı seçilir. Mesela tedavi imkânı olmayan gangren olmuş bir parmağın kesilmesiyle el kurtulacaksa, parmağın kesilmesi tercih olunur.)

Bu “akil adam” örnekleri çok daha zenginleştirilebilirdi. Ama sözü fazla uzatmamak adına birkaç örnekle yetindik. Bu örneklerden de hareketle bazı kavramları yerli yerine oturtmak,  içini boşaltmadan  kullanmak gerektiğini ifade etmek isteriz.

 

 

📆 17 Nisan 2013 Çarşamba 16:38   ·   💬 1 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“Tarihteki Akil Adamlar” için bir yanıt

  1. Ayten Aydin dedi ki:

    Sayin Belkis hoca bu yazisiyla AKil olmanin zaman ve mekala sinirli olmadigini bize cok taninan orneklerle sergilemis. Done done okunup sindirilmesi ve yazinin icerigi ile kendimizi sorgulamamiz icin aklimizda tutmamiz ve gonlumuzu yonlendirmek icin canli tutmamiz gereken ogutler. Aksemsettin’in “genis kalpli ve hos mesrep ol” sozleri kendi basina insana insanligini hatrlatmiyor mu? Gunumuz icin cok gecerli olan diger bir ogut de “Kanaat tukenmez bir hazinedir” sozleri, vecize olma niteligine ilaveten insani yasaminda dogru yola gudecek ne derin ve anlamli bir ogut. Herzamanki gibi Girsoy hoca bizi derinligine aydinlatmis. Tesekkurler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR