Suizan (kötü sanı); iç dünyaları karanlık olan insanların hakikati algılama noktasında yanlışa, kötüye eğilimli bir bilince sahip olması sebebiyle kötü düşüncelerini, kin, nefret, düşmanlık hislerini dış dünyaya, diğer insanlara yansıtmasıdır.
Zannın kendisi kötü değildir çünkü insanın dünyayla ilişkisi “dünyayı, varlığı, karşısındaki insanları, bütünüyle anlayamayacağı, göremeyeceği, bilemeyeceği için” zanla başlar.
Gördüğü, yaşadığı olayları, etrafındaki kişileri sezgileriyle, tahminleriyle, eksik bilgileriyle, kendince algılarıyla değerlendiren insan bu durumu doğru bilgilerle donatmaya çalışmaz ise hakikatin değil, zannın içinde yaşar.
İnsanı yaşanan olaylar değil, olaylar hakkındaki yargıları rahatsız eder ve suizan da olayın kendisinden değil, olay hakkındaki yanlış yargıdan doğar.
Suizan; kişinin karşısındaki anlamak, dinlemek, güvenmek, olayları doğru değerlendirmek yerine olayları ve kişileri kendi korkularının, komplekslerinin, güvensizliklerinin etkisiyle yorumlaması, değerlendirmesidir.
Bu şekilde bakılınca görülecektir ki; içinde akıl, bilgi ve doğrular olmayan bir inancın, nefsin ve şeytanın ürünü olan suizan ahlaken kusur, dinen haram, psikolojik olarak hastalıktır.
Tasavvufi açıdan da, felsefi açıdan da değerlendirildiğinde kişi kendinde olmayanı başkasında göremeyeceğine göre suizan, bir bakıma, insanın kendi nefsini, kendi kötülüğünü, kendi hatalarını başkasında görmesidir.
Suizanna teslim olan insanlar Gazali’nin “Zan, kalbin gözünü perdeleyen dumandır” diyerek ortaya koyduğu şekliyle hem akıllarıyla, hem de yürekleriyle gerçeklerden koparlar, hakikati görmezler. Çünkü bu insanlar kendi nefislerinden başka bir şey görmeyen bir bakıma nefislerinin ve şeytanın emrindeki insanlardır.
Bilgi açısından bir karanlık, insanların, olayların algılanması, yargılanması açısından bir girdap olan suizan; güvensizlik, saygısızlık, ahlaki açıdan çöküştür.
Bütün bunlara ek olarak suizan; günümüzde özellikle sosyal medya aracılığıyla insanların yüzeysel düşüncelerle görmedikleri, tanımadıkları, niyetlerini bilmedikleri insanları yargılayarak bilgi ve iletişim çağının “suizan çağı” haline gelmesine yol açtığı için önemli bir sosyal sorundur.
İnsanın hakikate yaklaşması, ahlaki bir tavır sergilemesi suizannın yerine hüsnü zannı koymasıyla mümkündür. Hüsnü zan bilincin erdemi, alçak gönüllülüğü, aklın fazileti ve kişi yaşamının doğruluğudur.
Sonuç olarak gerçeğe, doğruya giden yol zandan geçer ama bu yol bilgiyle, hüsnü zanla, zanna teslim olmamakla, hakikati bulmakla hedefine ulaşır.
Mevlana’nın dediği gibi “Zan karanlıktır, hüsnü zan ise o karanlığı aydınlığa ulaştıran kandildir.
Son olarak söylenmesi gereken; suizan milleti, aileyi, dostlukları böler, parçalar, bitirir. İnsanlığı ve insani bütün duyguları yok eder.
Bir yanıt yazın