Henüz kimlerin “suçlu”, ya da kimlerin “kusurlu” olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki, uyanık bir müteahhit, (elbette içeriden aldığı destekle) hayali işlere karşı, devletten yaklaşık iki milyon liraya yakın para hortumlamış.
Bu vurgunun ipuçları geçen yıl tesadüf sonucu ortaya çıkmıştı; Ancak olayın tam olarak aydınlatılması, Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak ile İl Genel Sekreterliği (eski adıyla özel idare) üst yöneticilerinin iddianın üzerine gitmesiyle mümkün oldu.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi zaten…
Gerçi hem idari, hem de adli soruşturma beklenen hızda cereyan edemedi ama sonuçta, bakanlık müfettişi de, savcılık da ortada ciddi bir “yolsuzluk” olduğu görüşünde birleşti.
Şayet soruşturmayı ilk yürüten savcı, süre aşımını sehven atlamamış olsaydı, bugün bu soruşturma kapsamında, muhtemelen eski Vali Celalettin Güvenç ile o tarihteki Genel Sekreter Ramazan Sodan da ifade veriyor olacaklardı.
Yarın nasıl bir gelişme olur bilemeyiz; ancak bugün için Güvenç de, Sodan da soruşturma kapsamı dışında kaldılar.
Kamuoyu aylardan beri bu soruşturmanın adli boyutunu bekliyordu. Ortada tevil götürmez bir yolsuzluk var. Soru şuydu: Müteahhit tek başına mı bu yolsuzluğu yaptı, yoksa içeriden birilerinden yardım ve destek aldı mı?
Yasal bir ödemede bile alacaklıyla postun kıllarını saydıran kamu görevlileri, nasıl olmuştu da hayali işlerden ötürü, müteahhite iki milyon liraya yakın bir para ödemişti?
Ya da, bu somut olaydan hareketle başka kurumlar da incelense acaba benzer yolsuzluklara rastlanılır mı?
Neyin ne olup ne olmadığını süreç gösterecek…
Nihayet dün düğmeye basıldı…
Emniyet, soruşturmayı yürüten savcının talimatı doğrultusunda, üçü Milli Eğitim Müdürlüğü’nde, üçü de Genel Sekreterlik’te olmak üzere toplam altı kamu görevlisini gözaltına aldı.
Bundan sonrasını artık yargı süreci belirleyecek…
Gözaltına alınan bu altı kişi, mahkeme tarafından tutuklanabilir de, serbest de bırakılabilir. Savcının hazırladığı iddianame şimdilik basına ulaşmadı. Dolayısıyla ilgili kişiler için savcı hangi suçlamayı yapmış bilmiyoruz.
Ortada, hayali işlere karşı düzenlenmiş sahte belgeler var ve bu belgelere mukabil de müteahhite ödenen para… Sadece bu kadarından bile şunu anlamak mümkün:
Müteahhit ağzıyla kuş tutsa veya dünyanın en usta dolandırıcısı olsa da, şayet idareden birileri ile işbirliğine girmemiş ve birilerinden yardım görmemiş olsa, hayali işe karşı devletten tek kuruş koparması mümkün değil.
Buradan hareketle, asıl üzerinde durulması gereken nokta şudur: Müteahhite yardım ettiği varsayılan kamu görevlilerinin unvanı veya yetkisi nedir?
Yani ödeme emri veren amir konumunda olmayan bir memur, istese bile bir müteahhite hayali işlerden ötürü, milyonlar ödeyebilir mi?
Ortak akıl, böyle bir işlemin mümkün olamayacağını, bu büyüklükte bir vurgunun gerçekleşebilmesi için mutlaka yetkili birilerinin onay vermesi gerektiğine hükmediyor.
Doğrusu da bu…
Olay ilk olarak ortaya çıktığında müteahhitin dolaylı yollardan bize ulaşan açıklamasında şöyle demişti:
“Hem Milli Eğitim’de, hem de Özel İdare’de bana bu işi yap biz senin arkandayız, diyen görevliler vardı. Ben de zaten aldığım parayı o görevlilere verdim” demişti.
Doğru veya değil; bunu ancak yargı sonunda anlayacağız.
Müteahhidin, kendisine idare tarafından kesilen çeki tahsil ettiği ve bu parayla da bazı kamu kurumlarına olan borçlarını ödediğini, idari soruşturma sırasında öğrenmiştik.
Ancak paranın geri kalan kısmının gerçekten birilerine gidip gitmediği, bundan sonra ortaya çıkacak veya savcı ortaya çıkarmıştır…
Şimdi hep birlikte yargı sürecini bekleyip, kimin ne yaptığını birlikte görceğiz.
Mehmet ŞENER
Bir yanıt yazın