Kayseri sanayi, Antalya ise turizmle kalkınmış şehirlerdir. Dünyada da buna benzer örnekler mevcut. Misal; İtalya’nın Torino’su, sanayi ve üniversite ile bütün dünyada bilinirken, Milano da moda ve turizm merkezi olmasıyla bugünkü haklı şöhretini korumaktadır.
Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün…Biz, “Erzurum turizm, sağlık, hayvancılık ve eğitim merkezi olabilir. Bu hiç de uzak bir ihtimal değildir. Hatta sanayi ile kalkınma ihtimalinden yüz kat daha gerçekçi bir ihtimaldir” diyoruz ya, hemen belli çevrelerden malum saldırılar başlıyor:
“Yahu kardeşim ne tutturdunuz bu turizmin yakasını, niye memleketimize fabrika kurulmuyor, neden fabrika isteriz diye yazıp çizmiyorsunuz. Yoksa turizm işine mi gireceksiniz?”
Defalarca cevap vermiş olmamıza karşın, bir defa daha söyleyelim:
Erzurum halkı olarak, şu son üç beş yıl öncesine kadar neredeyse yediden yetmişe herkes, “sanayi istiyoruz, fabrikalar açılsın” biçiminde, hem de koro halinde bağırıp durduk.
Oysa aynı tarihlerden başlayarak, Türkiye devleti; ekonomi politikasında çok köklü bir değişikliğe gitmiş, devletçi anlayış yerine, serbest piyasa veya ekonomide liberalliği tercih etmişti. O günkü politikacılarımız, sivil toplum temsilcilerimiz ve basınımız bu gerçeği yeterince kavrayamadığı için, yıllar yılı yanlış hedeflere ateş edip durduk. Sonra da hep birlikte şehir olarak, nasıl ıskaladığımızı gördük…
Sosyal sorumluluk projeleri hariç, hiçbir özel sektör temsilcisi veya şirket patronu, salt hatır için bir yere fabrika yapmaz, yapamaz. Sabancı veya Doğan gibi, okul, öğrenci yurdu, camii veya köprü yapılır da, sanayi yapılmaz. Nitekim geçen süre sonunda da, hatır için yatırım yapılmayacağına tanık olduk.
Dün sağolsun Vali Sebahattin Öztürk ile bendeniz Katar izlenimleri üzerine sohbet ederken de aynı şeyi söyledik:
Madem ki Erzurum’a sanayi yapılmıyor, şu halde kalkınma konseptini değiştirmek zorundayız ve kalkınmanın sanayi dışındaki yollarını arayıp bulmalıyız.
Aklın yolu bir; ne yeniden tekerleği icat etmeye kalkmalıyız, ne de “öldük, mahvolduk” edebiyatını sürdüreceğiz.
Bu şehrin rakımı da iklim koşulları da ortada işte; ayrıca, hammaddeye, yetişmiş insan gücüne ve büyük tüketim merkezlerine de oldukça uzaktayız.
Bu gerçekten hareketle, Erzurum için ne yapılabilir sualine cevap ararsak, o yol bizi doğru adrese ulaştıracaktır. Çünkü Erzurum da başka özelliklere sahip bir şehir.
Neyse ki çok geç kalınmış olmasına rağmen, bu “başka özellik”ler Erzurum’da yeniden umutları yeşertti ve Erzurum’u kalkınma yolunda “aday şehir” haline getirdi.
Vali Bey’in güzel tespiti ile “Erzurum Doğu’nun Batısı, Batı’nın da Doğu’su bir şehir” yani ciddi anlamda hem jeopolitik, hem de stratejik bir öneme sahip…
-Allah vergisi dağımız, kar’ımız var……
-Eğitim için Atatürk Üniversitesi gibi, güçlü ve köklü bir altyapıya sahibiz…
-Recep Akdağ sayesinde, sağlık alanında çok büyük bir atılım yaptık ve tıpkı 70’li 80’li yıllarda olduğu gibi, “hasta göçü” alan bir şehir olduk.
Dün, “Erzurum Katar’dan daha mı zengin?” diye sorarken, dikkati çekmeye çalıştığım nokta, Katar’ın 2022 Olimpiyatları’na aday olduğuydu ve bu adaylık konusunda inanılmaz bir mücadele vermesiydi.
O Katar ki, zenginliği ve kalkınmışlığı ile sıralamanın en üstündeki ülkelerden biridir.
Demek ki turizm, asla “pas” geçilecek bir alan değil. Uzağa gitmeye gerek yok, işte Antalya örneği ortada…
Biz başından beri, 2011’i bu şehrin kalkınması için milat olarak görenlerdeniz. Bugüne kadar bu hususta onlarca yazı yazıp haberler yaptık.
Nasıl ki, Erzurum’da kurulması artık yasallaşan ikinci devlet üniversitesinin büyük bir şans ve imkan olarak görüyorsak, kış turizminin de önemli bir lokomotif olduğuna inanıyoruz. Hele hele de Katar’ın turist çekmek için yaptığı çalışmaları görünce, bu inancımız büsbütün perçinlendi.
Hayvancılığı da, en az turizm ve üniversite kadar önemsiyor ve Erzurum’un “kurtuluş reçetesi” biçiminde değerlendiriyoruz.
Sonuç olarak dediğimiz şudur:
Kış turizminin bu şehir için üreteceği artı değerleri görüp, buna göre ticari alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.
MEHMET ŞENER
Bir yanıt yazın